100. BÖLÜM

2.5K 322 39
                                    

Tiz bir sesle çığlık attım ve yeniden bir boşluğa doğru sürüklendim. Kollarımı ve bacaklarımı rastgele sallarken, bir bedenin önüme geçip bana engel olmaya çalıştığını hissettim. Gözlerime perde inmişti sanki, bir türlü net bir görüntü elde edemiyordum. Ama içime çektiğim o yağmur kokusu beni bir anlığına hazırlıksız yakalayınca, hareket etmeyi kestim ve karşımdaki kişiye teslim oldum.

“Konuş benimle Cathie,” dedi duyduğu telaşı her hecesine yansıyan Chas. “Lütfen! Bak, ben buradayım. Hepimiz buradayız. Haydi aç gözlerini.”

Onun bana yalvarır gibi konuşması sonrasında boğazıma dek yükselen hıçkırığı son anda bastırdım.

Gözlerime açılmaları emrini verip beklemeye başladım.

Benimle aynı hizadaki yüzü allak bullaktı. Tüm kanı çekilmiş gibi, cildi soluk bir renge geçiş yapmıştı. Fakat puslu bir havanın hâkim olduğu lacivert gözler, her şeye rağmen bana sıcacık bakıyorlardı.

Arkhael’i ya da Aelryn’i değil de, karşımda Chas’i bulunca bedenim aniden gevşedi ve kollarımı uzatıp ona sıkıca sarıldım.

Bir an bile çelişkiye düşmeden, o da kollarını bana doladı. Dudakları şakağıma bir öpücük kondurduğunda titredim ve ona biraz daha sokuldum. Fakat hemen sonrasında yalnız olmadığımızı, dahası Dan’in bizi tedirgince izlediğini fark ettim ve başımı geri çektim.

“Ne oldu?” diye mırıldandı Chas saçlarıma doğru. “Birden bire hareketsiz kesildin ve gözlerin garip bir şekle büründü. Yine o büyüyü yaptığın zamandaki gibi, ay taşı rengine döndü. Bizi öyle korkuttun ki!”

“Ben… Ben bilmiyorum,” Vanessa’nın Chas’in hemen ardında, bana merakla ve korkmuş gözlerle baktığını görünce ellerimi saçlarımın arasına daldırdım. Az sonra panikleyecektim, bunu hissedebiliyordum. “Ansızın her şey silikleşti zihnimde. Sizler yok oldunuz.

Kendimi bambaşka bir yerde buldum.”

“Neredeydin?” Máedóc Dewrionların arasından kendisine yol açıp Vanessa’nın yanında durdu. Babam da hemen onların arkasındaydı. “Tam olarak nereye gittiğini biliyor musun?”

Bana delirmişim gibi bakan gözlerin ağırlığı karşısında âdeta ezildim.

“Evet,” derken başımı salladım. “Şeydeydim. Ee… Epping Ormanı’nda. Wanstead Parkı. Tabelada öyle yazıyordu.”

“Nasıl yani?” Nia kaşlarını çatıp Druid’e baktı. “Burada dururken başka bir yere mi gitti? Zihin yoluyla mı?”

“Eh, öyle de denebilir,” Máedóc bana bakmayı sürdürdü. “Aslında tam olarak bir yere gitti demek de doğru olmaz,” gözleri kısılırken çenesini dikleştirdi. “Kimi gördün?”

Bütün gözler üzerime dönünce kendimi kapana kısılmış gibi hissettim ama onlara anlatmam gereken şeyler vardı, bunu erteleyemezdim.

“Gölge – Ruh kralını. Ve Aelryn’i… Ayrıca Cynbel ve tayfasıyla birlikte pek çok Gölge – Ruh’u da gördüm,” Dewrionların bazısı elleriyle ağızlarını kapattılar, buna inanamıyor gibiydiler. Şu ana dek anlattıklarım onları bu denli korkuttuysa, acaba birazdan söyleyeceğim şeyden sonra ne hissedeceklerdi?

Nefesimin düzene girmesinin ardından babamla göz göze geldim.

“Fakat hepsi bu kadar da değil. Başka bir şey daha gördüm,” dedim usulca. “Arkhael…

O birçok ölü Dewrion’un cesedine ulaşmış. Yanlarında tutuyor.”

Babam, Joshua, Vanessa ve Dan ile Chas dile getirdiğim bu hazin sözlerin ardından taş kesildiler. Onlar kralın bunu ne için yaptığını biliyorlardı, sadece dakikalar önce Máedóc bize Arkhael’in planlarından bahsetmişti. Ve görüldüğü gibi de yanılmamıştı.

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin