30. BÖLÜM

6K 635 103
                                    

Yanaklarımın aniden ısınması ve akabinde de kızarması işten bile değildi. Neyse ki Nia allık sürme konusunda benden daha inatçı çıkmıştı ve tüm itirazlarıma karşın kafasının dikine giderek bana kendisininkiyle boy ölçüşecek türde bir makyaj yapmıştı da bunu bedenimin gösterdiği fiziki tepkileri saklamada bir maske olarak kullanabilirdim ben de.

Hâlâ tek kelime etmeden beni izledikleri için gözlerim kısıldı.

“Eğer bir orman asmasına benzediğimi söylerseniz, her ikiniz de karnınıza yumruğu yersiniz,” dedim ve ellerimi havaya kaldırıp parmaklarımı açıp kapayarak kendimi saldırıya hazırladım.

“Ne?” diye irkilen Daniel şaşkınca gözlerini kırpıştırdı. “Bunu aklımızdan bile geçirmediğimize yemin ederiz, öyle değil mi?” derken sertçe Chas’i dürttü. “Sen şey, çok hoş görünüyorsun.”

Ağzımın içinden mırıldanarak bir teşekkür ettim ama az önceki havailiğim suya düşmüştü. Utanç duygusu yine en olmadık yerde karşıma çıkmıştı ve beni etkisi altına almıştı.

Daniel’ın temasına rağmen bir an olsun gözlerini kırpmadan beni seyreden Chas’in dudakları hem muzipçe, hem de kalbimin izahı olmayan bir hisle kasılmasına neden olacak türde değişik bir ifadeyle kıvrıldı.

“Sanırım Gölge – Ruhlarla gerçekleştireceğimiz ‘saygı’ çerçevesinden çıkmayan görüşmenin ardından seni Kan Sepeti’ne götüreceğim.”

“Kan Sepeti mi?” dedim gözlerimi kocaman açarak. “O da neyin nesi öyle?”

Daniel Chas’e kınama dolu bir bakış attı ve sonrasında bana açıklama yapma gereği hissetmiş gibi konuşmaya başladı.

“Günümüzde Lamb & Flag adıyla bilinen bir bar. Kan Sepeti denmesinin nedeni de 1800’lü yıllarda burada çok sık kavganın çıkması.

Eh, bizim Chas de her zaman kaba kuvvetten hoşlanan bir psikopat olduğu için, seni korkutmak maksadıyla bu ismi kullanmayı tercih ediyor.”

Burnumdan garip bir ses çıkardığım esnada Chas küçük bir kahkaha attı.

“Gerçi şimdi orada burada uçuşan yumruklar ve tekmeler yok ama yine de güzel bir yer. Hem şanslıyız ki, bugün günlerden Pazar. Sana Gravy soslu bonfile ısmarlayabilirim.”

Daniel bariz bir şekilde, onaylamadığını gösterircesine cık cıkladı.

“Yerinde olsam Cath’i ikna etmek için bonfileyi araç olarak kullanmazdım. Pazar gününe özel mekânda verilen Jazz konserini dinlemeyi teklif etsen daha güzel olmaz mıydı?”

Chas beni belimden yakalayıp yanına çekti. Başını çevirip de gözlerime baktığında ağzımı kapatmam gerektiğini fark ettim ve dudaklarımı dişlememeye özen göstererek birbirlerine bastırdım.

“Ben Realizmi savunan bir adamım. Onca işin gücün ardından hâliyle acıkacağız, her ‘normal’ insan gibi.

Hani Türklerin şu bayıldığım atasözlerinden biri de diyor ya; Aç ayı oynamaz!

Aynen öyle işte.

Hayatın gerçeklerini ortaya koyuyorum ben. Hem için rahat edecekse Cathie, Kan Sepeti vaktiyle adaşım Charles Dickens’ın da müdavimi olduğu bir mekânmış,” Daniel’a dönen gözlerinden sel sularını çağrıştıran nitelikte bir meydan okuma akıyordu. “Yanılmıyorsam Cathie edebiyatı müziğe tercih eder, öyle değil mi tatlım?”

Elbette ki gönül rahatlığıyla, bağıra çağıra “Evet!” diye haykırabilirdim. Lâkin iki genç Dewrion arasındaki atışmanın daha fazla uzamasını istemediğim için abartıya kaçmadan, sadece başımı sallayarak onu onayladım.

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin