Daha önce pek çok kez domino taşlarıyla ya da iskambil kâğıtlarıyla yapılan kulelerin veya o tarzda yapıların aldıkları tek bir darbeyle birbiri ardı sıra yıkılmalarına ve gerilerinde görsel açıdan bir kaos ortamı bırakmalarına tanık olmuşluğum vardı. Her defasında aynı sonuçla karşılaşacağımı bilmeme rağmen, yine de son anına kadar pür dikkat kesilir, izlerdim bu gösterileri. Bu; bir şeylerin tahrip olmasından ya da zarar görmesinden hoşlandığım anlamına gelmiyordu elbette. Aksine, ben dakikalarla sınırlanan bu şov tadındaki etkinlikleri izlerken, aslında her şeyin ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu bir kez daha tecrübe etmek isterdim. Hayatın her alanında bu böyleydi.
Şimdi de, Gölge – Ruh'un adamı tutup sanki çok hafif biriymiş gibi yere sermesinin ardından nefeslerini tutan insanlar, tıpkı domino taşlarına ilk kez vurulmasıyla birlikte düşüşe geçmeleri gibi, aynı anda canhıraş bağırışlar eşliğinde salonun içinde oradan oraya koşturmaya başlamışlardı. Ortamdaki karışıklığı tam olarak anlatmanın mümkünatı yoktu, ömrüm boyunca bu türde bir olaya rastlamamıştım. Ya haber kanallarından ya da gazete sayfalarından okumuştum benzer hadiseleri. Fakat günü gelip de kendi varlığımla bunu deneyimleyeceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi.
"O hâlde parti başlasın!"
Gür bir erkek sesi tüm karmaşanın ortasında çınladı. Başımı çevirip baktığımda, beyaz takım elbise giymiş bir adamı gördüm. Kısacık kesilmiş saçları kıyafetiyle tezat oluşturacak şekilde kömür gibi simsiyahtı. Hiç ihtiyacı olmamasına rağmen, koyu renk çerçevesi olan güneş gözlükleri takmıştı.
Ben onu izlerken, yanından kıvrılıp kaçmaya çalışan bir kadını kolundan yakaladı ve kaba bir hareketle itekledi. Kadının stiletto ayakkabısının topuğu, kavuniçi elbisenin uzun eteğine takıldı ve öne doğru düşerken, kıyafetinin diz kapağına kadar yırtılmasına neden oldu.
Ruhun beklediği buymuş gibi, dudakları habis bir gülümsemeyle kıvrıldı ve kalbimi yerinden oynatan bir sakinlikle kadına doğru yaklaştı. Devamında neler olacağını tahmin edebiliyordum, biraz önce Chas'le dans eden Gölge – Ruh'un neler yaptığını görmüştüm çünkü.
Telaşla etrafıma bakındım, bütün Dewrionlar mekânın dört bir yanına dağılmışlardı ve ellerinden geldiğince Gölge – Ruhlara engel olmaya, onları etkisiz hâle getirmeye çalışıyorlardı.
Birine seslenmek istedim, kim olursa olsun, yanıma gelmesini ve birazdan zavallı kadının başına geleceklere izin vermemesini diledim.
Ne var ki, herkesin işi başından aşkındı. Nia zarafetiyle birleştirdiği Dewrion kimliğinin hakkını verircesine karşısındaki ruhla mücadele ediyordu. Elbisesinin kemerli kısmına parmaklarını geçiren ruhla burun buruna geldiklerinde, soğukkanlı davrandı ve hayatta asla cesaret edemeyeceğim bir şey yaptı.
Başını geriye çekmesinin hemen ardından hızla Gölge – Ruh'a doğru yaklaştı ve kafa attı.
O sahneyi izlerken bile kendi alnımı sıvazlıyordum, kim bilir Nia'nın canı ne kadar acımıştı?
Ruhun bedeninin savruluşu ve hemen akabinde genç kızın ona doğru atılması sadece saniyeler alan olaylardı, kaldıkları yerden devam ettiklerini görünce yardım isteyebileceğim bir başkası var mı diye bakınmaya devam ettim. Bir yandan da şu anda kadının başucunda çömelmiş olan Gölge – Ruh'u kontrol ediyordum. Kadını saçlarından kavramıştı ve başını kendisine doğru kaldırıyordu.
Korkuyla kendi etrafımda gidip gelmeye başladım. Bir şeyler yapmam gerekiyordu. Yoksa o kadının akıbeti de bugüne dek Gölge – Ruhlar tarafından yaşamı ellerinden alınmış diğerleriyle aynı olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci Kitap
Fantasy▪︎@WattpadScifiTR'nin "Düşsel Fantastik Anlatımıyla Sınırları Zorlayanlar" listesinde! ▪︎ @WattpadFantasyTR'nin "Mitoloji ve Efsaneler Diyarı" ve "Soluksuz Diyarlardan Kopup Gelenler" listesinde! ◇◇◇ İnsanlığın tar...