32. BÖLÜM

5.2K 607 93
                                    

“Size diyorum efendim, adınızı öğrenebilir miyim?”

Chas’in kolunu ondan başkasının fark edemeyeceği bir kuvvetle sıktığımda, lacivert gözlerini kırpıştırdı.

“Pardon?” yumruk yaptığı elini dudaklarına siper ederek öksürdü ve böylece arkamızda bekleyen Dewrion grubuna ikaz niteliği taşıyan bir sinyal gönderdi.

Bu işten nasıl sıyrılacağız?

Aklımdan ve kalbimden geçen soru buydu. Aslında daha da ileri gidip bunu sesli bir biçimde dile getirmek istedim ama bunu yaptığım takdirde zaten tehlikenin sularında yüzdüğümüz şu dakikalarda, bir çuval inciri berbat etmiş olacaktım.

Bunu neden daha önce düşünememiştik? Niçin böyle bir olasılığı hesaba katmamıştık? Hadi ben onların söylemiyle deneyimsiz ve toy biriydim, ya onlara ne oluyordu? Bunca yıllık Dewrion geçmişleri bazı şeyleri daha önceden öngörmeleri gerektiğini yeteri kadar öğretememiş miydi onlara?

“İyi misiniz efendim?” görevli adam – esasen benden birkaç yaş büyük olduğunu görebiliyordum fakat giydiği resmi kıyafetler onu yaşından daha büyük gösteriyordu – Chas’e endişe dolu bir bakış attı. Öte yandan, ikimizin arkasında toplanan ekibi de göz ucuyla takip ediyordu. Kesik bir nefes aldığında, bizi bir an önce içeri almak istediğini anladım. Kapıda gereksiz bir kalabalığın oluşması işleri zora sokacaktı çünkü. “İsterseniz sizin ve partnerinizin adını aldıktan sonra sizi biraz dinlenebileceğiniz bir yere yönlendirebilirim.”

Bu işin geri dönüşü yoktu. Listede ismimizin olmadığını öğrendiklerinde şüpheleneceklerdi ve belki de Gölge – Ruhlardan birkaçını çağırıp olaya dâhil edeceklerdi.

Çoğu hemcinsim gibi işve ve nazdan pek anlayan biri değildim, lâkin tamamen boş, sığ bir insan da değildim. Üstelik yalnız başıma kaldığım zamanlarda can sıkıntıma derman olmaya hazır ve nazır bir televizyonumuz da vardı.

Yani pek çok film ve dizi izlemiştim ve şimdi galiba biraz bundan yararlanmam gerekecekti.

Gözlerimin önünden hızla, bizimki gibi zor durumda kalan insanların vaziyetleri geçti. Hangi yolları deneyip de içine düştükleri beladan kurtulduklarını tek tek irdeledim.

Ve sonunda en basitinde, fakat genellikle işe yarayanında karar kıldım.

Az da olsa canımın yanacağını biliyordum, ne var ki bunu çoktan göze almıştım.

Topuklu ayakkabımla öne doğru savrukça bir adım attım ve bileğimi kendi isteğimle burktum. Dudaklarımdan bir “Ah!” sesi yükseldiğinde Chas gerildi ve öne doğru atıldı ama ben onu görmezden gelip görevli gence doğru uzandım.

Genç adamın gözlerinde beliren korku samimiydi. Düşeceğimi hissettiği anda ellerini uzattı ve beni tuttu.

Kollarına sıkı sıkı yapışırken, sağ elinden düşmek üzere olan kâğıt parçasını elimi bileğine kadar hareket ettirerek arka tarafa doğru itekledim. Genç adam büyük ihtimalle hareketlerimi duyduğum acıya bağlıyordu, o yüzden bileğinde baskı yapan elimden kurtulmak yerine, listeyi bırakmayı tercih etti.

“Hay aksi! Şey, özür dilerim,” derken kirpiklerimin altından gence bir bakış attım. Tabii tatlı, masum bir tebessüm eşliğinde… “Bir anda başım döndü de. Lütfen kusura bakmayın.”

Genç adamın işine konsantre olan suratında hafif bir gülümseme oluştu. Ne diyordum ben? Cilve yapmaktan anlamadığımı falan mı söylemiştim az önce? Bayağı bayağı adama göz süzmüştüm. Bir de kıkırdarsam tam olacaktı.

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin