O an için bir padalyadan farkım yoktu. Tüm uzuvlarım hareket etme yetisini kaybetmişti. Hâlen yaşadığıma dair işaret veren tek yanım gözlerimdi, onlar da hayretten ve inanamazlıktan kocaman açılmışlar ve karşımda babamı gıptayla izleyen kadına odaklanmışlardı.
Babam benden daha çabuk toparlanmış olmalıydı ki, kollarını uzatıp Vanessa’ya – anne diyemiyordum, çünkü bu kelimeyi dile getirmek bile benim için çok tuhaftı, o kadar yabancı geliyordu ki! – sıkıca sarıldı. Vanessa da onu kucakladığında kendime engel olamadan garip bir ses çıkardım, bunun üzerine ikisi de dönüp bana baktılar.
Babamın bakışlarına yıllar boyunca alışmıştım ama Vanessa’nın benimkiyle aynı renkteki gözleri bana kilitlendiğinde, yutkundum ve kirpiklerimi kırpıştırdım.
“Tüm bunlar ne demek oluyor Máedóc?” kendimi zorlayıp bakışlarımı Druid’in üzerine çevirdim. Hâlen izlendiğimi biliyordum ve bu nedenle de tenim inanılmaz derecede ısınmaya başlamıştı. Durduğum yerde alev alırsam hiç şaşırmazdım yani. “Bana bir açıklama yapmak ister misin?”
Druid aceleyle sokağı inceledikten sonra yanımdan geçip kendisini bahçeye attı. Chas ve Dan’e de kapıyı kapatmalarını söyledi. Biraz tedirgin bir hâli vardı, onu böyle görmek beni şaşırtmıştı.
“Açıklayacağım. Fakat öncelikle bizi şu çok sıkı korunan duvarların ardında ağırlasanız olmaz mı? Sen de takdir edersin ki, Holyhead’den buraya kadar resmen kelle koltukta geldik. Annenle yolculuk etmenin bu kadar tehlikeli olacağını hiç sanmazdım.”
Hâlâ hazır olduğumu düşünmüyordum, ne var ki bir yanım da meraktan ölmek üzereydi. Bu sebeple bakışlarım bir kez daha babamın yanında bekleyen kadına yöneldi. Gözlerini kırpmadan beni seyrediyordu. Suratındaki gülümseme içtendi ve bu içimde daha önce yerini hiç bilmediğim noktaların kasılıp kalmasına neden olmuştu.
Öne doğru bir adım atıp babamla aramıza girdi. Omuzlarına dökülen saçlarından yayılan koku, varlığını öğrendiğim günden beri gizliden gizliye düşlediğim anne kokusuyla eş değerdi.
“Cathleen?” kendisi kadar güzel bir ses tonuyla adımı dile getirdiğinde dudaklarım aralandı. Kuzey İrlanda’ya ait bir aksanı vardı. “Bu sahiden de sen misin?”
Bir yanım öne atılıp kollarımı boynuna dolamak ve yılların özlemini bir çırpıda bitirmek için yanıp tutuşuyordu, fakat diğer tarafımda işler biraz karışıktı. Hâlen şüpheci yaklaşıyordu bu duruma. Ve bir de tam olarak ne türde bir tepki vereceğimi kestiremiyordu.
“Benim,” dedim olabildiğince sakin kalmaya çalışarak. “Emin olduğum tek şey de bu zaten. Adımın Cathleen olduğu. Onun dışında bildiğim her şey bana gerçek olarak dayatılan yalanlardan ibaret,” onun omuzlarının ardından göz göze geldiğim babam, sözlerimle birlikte gözlerini yumdu. Esasen tüm bunları benim iyiliğim için yapmıştı ama Vanessa’yı karşımda görünce kendime mani olamadan, zihnimde dönüp dolaşan hakikatler silsilesi bir bir dilimden dökülüvermişti.
Vanessa’nın dudakları dümdüz bir çizgi şeklini aldı. Sanırım beklediği karşılama bu biçimde değildi. Onu hayal kırıklığına uğrattığım için kendime kızmalı mıydım, emin değildim.
“Çok üzgünüm,” derken başını eğdi ve sarı saçları yüzünü örttü. “Yaşadıklarının hiçbirini hak etmedin bebeğim ama başka çarem yoktu.”
Bana “bebeğim” dediği anda geriledim, sırtım sert ve sıcak bir şeye çarptığında irkildim. Dönüp bakamadan, o tarçın ve bal kokusunu aldım ve rahatladım. Dan bileklerimden tutup beni sakinleştirmek için kulağıma bir şeyler fısıldadı, fakat sözleri suyun altından geliyormuşçasına anlamsızdı o esnada. Hiçbir şeyi duymuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci Kitap
Fantasía▪︎@WattpadScifiTR'nin "Düşsel Fantastik Anlatımıyla Sınırları Zorlayanlar" listesinde! ▪︎ @WattpadFantasyTR'nin "Mitoloji ve Efsaneler Diyarı" ve "Soluksuz Diyarlardan Kopup Gelenler" listesinde! ◇◇◇ İnsanlığın tar...