109. BÖLÜM

2.2K 333 61
                                    

Askerler son derece zinde ve kıpır kıpır görünüyorlardı. Arkhael’in ve çürümeye yüz tutmuş Aelryn’in safında yer alan ruhlarla kıyaslamazlardı bile. Bunu söylemek şöyle dursun, düşünmek bile ne kadar doğruydu, bilemiyordum ama kendi ruhlarımla gurur duyuyordum. Verdikleri sözü tutmuşlardı. Ben onları çağırmadan, sanki ihtiyaç duyduğumu hissetmiş gibi bu zor anlarda beni yalnız bırakmamışlardı.

“Demek ruhlar da sadık olabiliyormuş,” Chas yanı başımda mırıldanırken inanamadığını gösterircesine devamlı başını iki yanına sallıyordu. “Gerçi bu sadakat biraz zorlamayla oldu ama hiç itirazım yok açıkçası.

Vay be! Bir gün sahiden de onlarla omuz omuza çarpışacağıma ölsem inanmazdım. Hayat her türlü sürprizlere gebe, bunu çok iyi anlamış oldum.”

Onun bile ruhları böyle sevinçle karşılıyor olması, içimde şen şakrak bir duygunun filizlenmesine sebep oldu. Çünkü Chas Dan’e kıyasla Gölge – Ruhlar söz konusu olduğunda çok daha katı bir tutuma sahipti. Tabii böyle bir tavır sergilemesinin de geçerli nedenleri vardı, bu yüzden onu bu mevzuda yargılamak bana düşmezdi.

“Cath’e ne kadar sadıklar, bunu bilemem ama bence büyü muazzam işliyor,” Dan bize yaklaşmakta olan ruh topluluğuna bakıp iç geçirdi. “Kendi adalarına gidip gelmek bile üzerilerindeki tılsımı bozmaya yetmedi.

Bu muhteşem bir şey!”

Neşeyle başımı salladım. Bu sırada Arkhael de yan dönmüş, kendi askerlerine nispeten çok daha temiz ve canlı görünen ordunun geri kalanına bakıyordu. Onların her adımında yüzü dışa yansıtmak istemese de öfkeyle gerilip duruyordu.

Galiba benim onların üzerindeki etkimden nefret ediyordu. Bunu yapanın kendisi olmasını nasıl da isterdi, bunu tahmin edebiliyordum.

“Fazla sevinme,” dedi benim muzaffer bir edayla kendisini süzdüğümü görünce. “Hâlen azınlıkta olan taraf sizlersiniz. Şu etrafına bir baksana, Gölge – Ruhlar Dewrionları perişan ettiler. Çoğu daha fazla dayanamayacak, çünkü insanlarda ruhlardaki gibi bir direnç yok.

Kendi gözlerinle yanında yer aldığın Dewrionların çöküşünü seyredeceksin. Bana ve Tyalaria Aelryn’e de senin mağlubiyetini zevkle izlemek düşecek.”

Tok bir kahkaha patlattım. Artık eski görünüşünden eser kalmayan, tuhaf bir yaratığa dönüşmüş Aelryn’i işaret ederken Arkhael’in daha da sinirlendiğini görebiliyordum.

“Sen hâlâ onunla aynı emeli paylaştığınızı mı düşünüyorsun?” dedikten sonra cık cıkladım. “Yapma. Bu kadar saf olma.

Gölge – Ruhların en kudretlisisin sözde. Ama kendine yoldaş edindiğin ruh senin kuyunu kazmakla meşgul.

Sahi, bir anlığına beni yere serdiğinde ve her şeyin onun lehine olduğunu düşündüğü esnada senin hakkında dile getirdiklerini biliyor muydun?”

Aelryn o kıpkırmızı gözlerinden bana ölümcül bir bakış attı. Başının üzerinde toplanıp büyük bir kuş yuvasına dönmüş saçlarının bir kısmı soğuk yanması sonucu kararan yanaklarına doğru düşüyordu. Bu hâliyle masallardaki cadılardan bir farkı yoktu. Hatta birçoğundan çok daha tiksindirici ve korkunç görünüyordu.

“Ona inanma,” diye cırladı birden. Tabii, işler umduğu gibi gitmediğinden yine kuyruğunu sıkıştırıp kralın koruyucu kanatlarının altına sığınmayı deneyecekti. Hah! İkiyüzlülüğün de bu kadarı olurdu! “Seni bana karşı kışkırtmaya çalışıyor.

Savaşmak konusunda deneyimsiz ve toy olabilir ama zehir gibi çalışan bir beyni var. Bizi birbirimize düşürüp aklınca kolay yoldan bir zafer elde edecek.”

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin