32. "Süvari"

342 42 3
                                    

2. KİTAP 32. BÖLÜM

McGregor, Aiden'ın bu kadar şaşırmasını beklemiyordu. Onu yatıştırana kadar Zach ve Max de çoktan uyanmıştı. Her ikisi de en az Aiden kadar şaşkınlardı. Mona'nın 10 yıldan daha uzun bir süredir kayıp olan babası, kanlı canlı karşılarında duruyordu.

"Neden bana bundan bahsetmedin, McGregor?" diye sordu Max.

"Çünkü sen böyle bir şeyi Mona'dan saklayamazdın. Vicdanın el vermezdi diyelim."

"Bu kadar vicdansız olduğunu kabul mu ediyorsunuz?" diye sordu Zach.

"Beni yanlış anlıyorsunuz, çocuklar. Abel'ın Mona'nın karşısına çıkması için zamana ihtiyacı var. Çok uzun bir süredir ondan ayrı ve şimdi aniden karşısına çıkarsa Mona'nın tepkisi, görmek istemeyeceğimiz bir şey olabilir."

"Çocuklar, sizden bir şey isteyeceğim." dedi Abel. "Mona'ya benimle tanıştığınızı, sizi bulanın ben olduğumu sakın söylemeyin. Olur mu? En azından şimdilik."

"Peki bunda yıl neyi bekledin?" diye sordu Aiden.

"Bunca yıl dediğin, nerdeyse 2 yıl. Ortadan kaybolduğum günden beri Mona'dan haber aldığımı mı sanıyorsun? Onu bulalı nerdeyse 2 yıl oluyor. Ve sanırım, benim size büyük bir özür borcum var. Hatta buna özür dilemek yetmez."

Gençler, Abel'ın neyden bahsettiğini anlıyorlardı. Ona anlayış göstermek isteseler de, hem onun hem de Pars'ın yüzünden kaç kişinin öldüğünü unutmuyorlardı.

"Özür dilemen hayatını kaybeden onca insanı geri getirmez, Abel." dedi Zach. Her zamankinden daha olgun konuşuyordu.

"Biliyorum. Bu yüzden özür dilemeye bir utanıyorum. Onu başınıza ben bela ettim ama inanın bana, tüm bunlara sebep olacağını bilseydim asla bu işe kalkışmazdım. Pars beni de kandırdı. Arcaneleri kendi çıkarları için kullandı. O kadar uzun süredir tek başıma bu kulübede yaşıyorum ki, sanırım birinden nasıl özür dileyeceğimi bile unutmuşum."

"Sen iyi niyetli birine benziyorsun, Abel." dedi Max. "Hatta öylesin. Bizi kurtardın. Ama sen beni kurtarsan da, benden bir canın gitmesine sebep oldun. Bunun bir açıklaması yok."

"Max, Charlie için gerçekten çok üzgünüm. İnan bana, Pars'ı durdurmayı birçok kez denedim. Ama o sanki durdurulamaz olmuştu."

"Her neyse. David neden uyanmıyor?" diye sordu Max. McGregor, bir an için Aiden'a baktı. Aiden ise Max'e döndü ve cevap verdi.

"Öldü."

"Ne? Ne demek öldü?"

"Onu kurtaramadım, Max." dedi Abel. "Çok daha kötü yaralanmıştı. Ben çok üzgünüm."

"Aman tanrım." dedi Max, fazla şaşırmış ve üzülmüştü. David'i pek tanımasa bile Aiden'ın üzülmesi onları da üzmeye yetiyordu.

"Ama ne için öldüğünü biliyoruz." dedi Aiden, yüzündeki küçük bir tebessümle. "Babam değil, ben ölseydim bile bunun için pişman olmazdım. Ama rahat uyumasını istiyorum. Yağmur azalıyor, onu gömmeliyiz."

"Nasıl istersen, hadi. Kalkın beyler."

Max'in isteği üzerine derhal kalktılar. Abel'a bir kez daha teşekkür edip, yola koyuldular. Abel'ın kulübesi okula fazla uzak değildi. Daha önce McGregor'un dediği gibi, nehrin karşısındaydı. Kıyıdaki iki sandaldan birine atladılar ve karşıya geçtiler. Zach, hızla binaya koşup bir kürek aldı. Kimse onu görmemişti. Geri döndü ve küreği Aiden'a verdi. Aiden, mezarı kendisi açmak istiyordu. Bu son vazifelerinden biriydi. Mezarı nehrin yakınında kazdı. Ardından son kez babasının cansız bedenine baktı.

YETENEK OKULU (1 & 2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin