19🤖

10.1K 873 65
                                    


Saçların hafızası var der eski Kızılderililer. Geçmişe, yaşanılmak üzere olana ve henüz yaşanılmamış onca olaya karşı tanıklık eder. Bağ kurar insan saçlarıyla. Mistik bir şeydir tüm o kıllar. O yüzden ne kadar uzatılırsa saç o kadar hassas olur insan. Eski kızılderililer kadınlı erkekli saçlarını uzatırken ataları ile bağlarını canlı tutmak istemişler bir bağlamda. Bu dünyada kendi kültürlerini yaşatan topluluklara da hayranım bir yerde. Yazsını, giysisini, dilini, ört ve adetini koruyan her topluluğa hayranım. Sırf bunun için yani geçmişteki acı hatıralarından uzaklaşmak için kısacık kestirmiştim saçlarımı. O günden beri belki de yakama yapışan ve zihnimde dönüp duran tüm anılar yok olur diye ummuştum. En azından daha az anımsarım diye düşünmüştüm ama nafile. İnsan kafasında olan şeylerle gidiyor her yere. Gözlerini kapatsa da gördüğü tek şey beyninde dönüp duran hatırlar o kadar. Yepyeni güzel anılar biriktirmek için kestirdiğim saçlarım Haruki'nin halsiz bir şekilde duran bedenini de almıştı hafızasına.

Dizlerime yatan başından akan kan ellerime bulaşmıştı. Öyle hareketsizce yatarken ağlamaktan başka hiçbir şey yapamıyordum. Benim için kendini feda etmişti. Onun yerine bu halde olan ben olabilirdim. Beni koruma işi gerçekten çok ciddiydi demek ki. Ama böyle değerli bir insan değilim ki ben, neden beni koruyor? Korunmaya değer ya da uğruna canını feda edebileceği biri değilim.

Düşün Hazan düşün! Ne yapabilirim? Ambulansı arasam, olmaz insan olmadığı anlaşılır. Polisi arasam hiç olmaz. Doktor ya da hemşire tanıdığım da yok ki. Onu tedavi etmek ve ilk önce kuru bir yere götürmem gerek ama nasıl? Kim var?

"Liva!"

Şu anda güvenebileceğim tek kişi oydu. Ona her şeyi anlatsam bile kimselere tek kelime etmez üstelik bana destek de olur.
Beklemeden Liva'yı aradım.

"Alo Hazan, ne oldu? Geçiyor musun eve? Gelirken tavuk alayım mı? Ya da çiğ köfte de olur. Ya da dur dur etliekmek mi alsam? Yanına da ayran of!"

"Liva! Liva! Çabuk kafeye gel, ne olur."

"Ne oldu Hazan? İyi misin sen? Çatlatma insanı."

"Gelince anlarsın. Sen çabucak yanıma gel. Bizim kafenin arkasındaki çöp kutularının olduğu yerdeyim. Çok yağmur yağıyor şemsiye de getir. İki tane."

"İki tane mi? Kim var yanında?"

"Liva lütfen."

"İyi be iyi geliyorum hemen. Anneme haber verip yanındayım merak etme."

"Tamam bekliyorum hadi."

Açıklama yapsam bile anlayamayacaktı, en iyisi gelip kendisinin görmesiydi. Yağmur biraz yavaşlasa da serpiştirmeye devam ediyordu. Islatacak kadar değildi ama hava soğuktu ve önceden ıslak olduğum için titriyordum. Titreyen çenemle "Ha-Haruki," diye seslendim. "Uyan artık lütfen. Haruki." Ona defalarca kez seslendim ama cevap vermedi. Halsizce yatmaya devam ediyordu.

Bu yağmurda kimse de gelip geçmiyordu. Bir tane sokak kedisi aç karnını doyurmak için gelmiş, çöp kovalarını karıştırmaya başlamıştı. Artık keklerden ve poğaçalardan ne bulduysa yemiş karnını güzelce doyurduktan sonra bizimle birlikte beklemeye başlamıştı. Gözleri direkt bende olduğu için bir şekilde onunla konuşmaya başladım.

"Kedicik bize yardım edebilir misin? Edemezsin biliyorum ama şu an kollarıma bir robot olduğuna inanıyorsam sanırım senden yardım gelebileceğine de inanmam lazım değil mi?"

Kedi sanki benimle konuşuyormuş gibi miyavlayarak karşılık verdiğinde gülümsedim.

"Bu arada bu taraftaki çöplere kedi geldiğini bilmiyordum. Bundan sonra senin için daha güzel yiyecekler ayıracağım."

Bir kere daha miyavladı.

"Üşüyor musun sen de? Evet. Bakabilmem için senin gibi bir kedi olması gerekirdi. Ben ancak senin gibi minik bir şeye bakabilirim. Bu robot insana nasıl bakayım?"

Bir yandan kedi ile konuşup bir yandan da Haruki'yi bakıyordum. Uyanmamıştı. Uyanmıyordu. Ya hep bu şekilde kalmaya devam ederse? Sistem ne zaman kendini onaracak ki? Bir tamirciye ya da ne bileyim onun gibi bir yere götürmem gerekir mi?

"Ama benim param da yok. Biriktirdiğim tüm okul paramı oraya verirsem seneye de okula gidemem ve uzar da uzar."

Öyle olsa bile beni kurtarmıştı cebe parayı Haruki'den esirgeyecek değildim. Saçlarını alnından çekip ıslanan yüzünü kuruladım. Kirpikleri yumuşacık ve uzundu. Benim kirpiklerim bile bu kadar uzun değil. Sanırım tasarımla ilgilenenler özellikle bu kadar hoş bir yüz seçtiler. İnsanın onu hayranlıkla seyredesi geliyor. Gerçek bir mucize gibi duruyor.

Telefon kapatıldıktan sonra geçen on beş dakika içinde Liva bir taksiyle geldi. Bizi o halde görünce çığlık attı ancak hastaneye direnmeme daha fazla dayanamayıp evimin yolunu tuttuk. Taksici bize tuhaf tuhaf baksa da sonunda evime girmiştik. Liva ile birlikte zor da olsa Haruki'yi evin içine kadar taşıdık. Kapıları kapatıp Haruki'yi oturma odasındaki koltuğuma yatırdığımızda "Ne oldu bu adama böyle? Hem neden hastaneye gitmedik? Hazan adamın durumu kötü görmüyor musun bilinci kapalı. Bak hata yapıyorsun evde nasıl bakacaksın?" diye sordu. Asla vazgeçmiyordu peş peşe sormaya devam ediyordu.

"Liva hastaneye gidemeyiz. Şu an için olmaz. Ben biraz sağlık malzemesi getireyim pamuk falan sen de bildiğin tüm ilkyardım bilgilerini kullan tamam mı?"

"Ben ne diyorum sen ne diyorsun Hazan? Kızım adam iyi değil diyorum."

"Liva o hastaneye gidemez çünkü insan değil!"

Sinirle bağırdığımda şaşkınlıkla gözlerini açtı. "Ne demek insan değil. Dalga mı geçiyorsun? Tamam yakışıklı falan ama insan işte bildiğin."

İşi gücü yakışıklı erkekti. Gözlerimi devirip bıkkınlıkla iç çektim.

"O bir yapay zeka."

Önce anlamaya çalıştı. Sonra anladı ama yine pek anlayamadı. Biraz inanmadı ve hemen sonrasında kendine geldiğinde "Ne?" diye çığlık attı. "Ne demek yapay zekâ? Yapay zekâ ne hem!"

"Öyle işte. Ben de çok yeniyim. Ondan kurtulmak ve beni bırakmasını istedim ama bu noktaya geldik. Yapay zekâ işte ne bileyim robot mu neymiş. İnsan değil."

Liva yaklaşıp Haruki'nin kanayan başına ve ağzından gelip kurumuş kana baktı. Biraz da dokununca eline bulaştı. Bildiğimiz kandı. Ben de biliyordum gerçek kan olduğunu ama bana ne söylenildiyse onu anlatıyordum işte. Elinin tersi ile ıslanan saçlarına dokundu. Elini eline aldı ve hafifçe sıktı.

"Kızım dalga mı geçiyorsun? Bu bildiğimiz insan. Et kemik yani. Kan bile geliyor. Ne demek robot. Hem robotun Türkiye'de ne işi var? Bizim kendi üretimimiz bilgisayar bile yok."

"Biliyorum, biliyorum," dedim endişeyle.
"İnsan DNA'sına uygun olarak tasarlanmış. Ben de bilmiyorum. Ah neden benim başıma gelir ki böyle şeyler! Ben bile tam inanmış değilim bana ne dediyse o işte bir de şey var."

"Ney var?"

"Haberler. Haberlerde de bahsedildi. Yani ondan sonra daha çok inandım. Üstelik şu an aranıyor. Yani bir nevi suç da işliyorum sayılır. Ama ne yapabilirim ki, onu sürekli göndermeye ve teslim etmeye çalıştım ama o her defasında bunu reddetti. Sen de görüyorsun işte bu şekilde olan birini kendi rızası olmadan nasıl gönderebilirim ki? Defalarca polisi aramayı düşündüm ama ona da gönlüm razı olmadı. Kısacası aldım başıma belayı. Hoş böyle bela deyince de üzülüyorum of ne yapacağım ben Liva!"

"Hangi haberler ben niye görmedim?"

"Haber yerine magazin izlediğin için olabilir mi? Kim kiminle evlenmiş desem hemen bilirsin. Ah her neyse şimdi işimiz bu değil onu uyandırmamız lazım. Kendisine gelince zaten o anlatır her şeyi. Bana bir şey sorma artık."

Benim iyice telaş yaptığımı gören Liva daha sakin bir ses tonu ile "Tamam tamam," dedi.
"Öncelikle onu tedavi edelim. Yani madem insan DNA'sına benziyor o zaman tedavi de insan gibi olmalı. Ee önce yarasından başlayalım madem. Dikiş atmaya gerek yok herhalde kapanmış bile şimdiden. Temizleyelim de mikrop kapmasın. Bir de saralım. Sargı bezi var mı evde?"

"Var var. Ben ilkyardım çantasını alıp geliyorum."

"Tamam onu getir sen ben de sıcak su getireyim."

"Tamam getiriyorum hemen."

YAPAY ZEKÂ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin