22🤖

10.5K 945 29
                                    


Japonya'dan gönderilen kargo uçağından yeni gelişmeler gelmeye devam ediyor. Uçağın kargo bölümünde bulunan üstün zekâlı robotun erkek görünümünde olduğu ve kendi kararlarını kendi verebildiği için insanlar arasına kolayca karışabileceği söylendi. Yapay zekâ robota ulaşanların bir an önce yetkililerle iletişime geçmesi gerekmektedir. Üstün zekâlı robot Haruki ismine sahip olup kendi üretimine dahil bilgilere da sahiptir. Robotun gerçek bir insandan farkı olmamasına rağmen kendisini robot olarak tanıtması...

Haberin devamını okumadım. Zira okursam son cümlede hapse atılacağımı falan yazacaklarını düşünüyordum. Telefonumun son dakika programını kapatarak arayanlara baktım. Pınar hanım aramıştı. İşin başlamasına neredeyse iki saat vardı neden aramıştı ki? Normalde aramazdı kesin bir şey olmuştu.

Liva dün gece benimle birlikte kalmıştı. Hâlâ uyuduğu için sessizce odadan çıktım. Koridorda yürürken doğan yeni güneşin beraberinde güzel olaylar getirmesini de dilemiştim. Haruki uyumadığını söylemişti ama acaba sistemi kendini açmış mıydı ki? Odasına girsem mi? Dünden beri hiç yanına uğramamıştım. Yorgun olduğum için bu vakte kadar uyumuştum ama merak da ediyordum. Ya sistemin kendisini onarması haftalar sürerse?

Elim kapı koluna gittiğinde yavaşça çevirdim.

Ya hâlâ baygınsa? Ya hiç uyanmazsa? Ya kanaması devam ettiyse?

Kapıyı iteklediğimde koltukta oturduğunu gördüm. Uyanmıştı.
Başını bana çevirince yüzünde tatlı bir gülümseme oluştu. İtiraf ediyorum ki kendimi bildim bileli bu kadar çok görmeyi arzu ettiğim gülümsemelerden ilkiydi bu. Onun gülüşü ile içimdeki uçuşan kelebekler bir vadi oluşturup da geziye çıkmıştı sanki. Öylesine rahatlamıştım ki omuzlarında taşıdığım yüklerin hepsi ıslanıp dökülen kum yığını gibi akıp gitti.

Alnındaki sargı bezi hâlâ duruyordu ancak yüzünün rengi yerine gelmişti.
Ben de ona gülümseyerek karşılık verdiğimde ayağa kalktı.

"Günaydın Hazan. İyi uyuyabildin mi?"

Oturmasını işaret ederken karşısındaki tekli koltuğa oturdum.

"Asıl sen," dedim.
"dün gece ağrın sızın oldu mu? Yani hissediyor musun bilmiyorum ama biz sadece açık yaranı tedavi ettik. Ağrı kesici falan da vermedik."

Başını sağa sola salladı.

"Hiçbir şey hissetmiyorum. Sistem kendini onore etmek için kapattı ve onardığında kendiliğinden açıldı. Sabaha karşı altı gibi onarıldım. Aslında hep uyanıktım ama düşük güç modunda çalıştığım için hareket edemiyordum. Yalnız yapılan her şeyin farkındaydım."

"Ciddi misin?" diye sordum.
"O zamandan beri uyanık mısın? Keşke yanına gelseydim."

"Gelip ne yapacaktın?" diye sordu kaşlarını kaldırarak.

"Konuşurduk. Yani ihtiyacın olan herhangi bir şey varsa yardım ederdim. Ben baygın olduğunu sanıyordum. O zamandan beri böylece oturuyor muydun?"

Dudaklarındaki gülümseme genişleyince gözleri ışıldadı.

"Benim için endişeleniyorsun. Aslında tam tersi olmalı. Senin koruman olduğuma göre benim senin için tetikte olmam lazım. Sadece bir saldırıda bile bu hale geldim. Sanırım daha dikkatli olmalıyım."

"Sen zaten dün gece elinden geleni yaptın." dedim mahcup bir şekilde. "Eğer sen olmasaydın ben..."

Yüzünde yavaşça gelen bir hüzün oluşunca gülümsemesi silindi.

"Ağladığını hatırlıyorum."

Hüzünlenmesinin nedeni bu muydu yani? Az kala onu kaybediyorduk ve düşündüğü tek şey benim ağlamam mıydı?

"Beni boş ver Haruki," dedim gülümseyerek.
"Ben senin için ağlıyordum zaten. Ya sana bir şey olsaydı, ne olurdu o zaman? Kendimi asla affetmezdim."

"Ne olurdu?"

Sorusu ile irkildim. Sahiden ne olurdu? İnsanlar da ölüyordu. Her kişinin kaderinde bir şekilde ölüm vardı ve bu elbette yapay zekâlar için de geçerliydi. Dünyalı hiçbir şey sonsuza kadar hayatta kalamazdı ki. Ona verecek bir cevabım olmadığı için konuyu değiştirmenin faydalı olduğunu düşündüm.

"Konuyu değiştirelim," dedim.
"Hâlâ haberin yapılıyor. Bence polise gitmeliyiz. En azından hayatta olduğunu bilsinler ve sonrasında sen onları da tıpkı beni ikna ettiğin gibi ikna edersin. Eminim senin fikirlerine değer vereceklerdir."

Başını sağa sola salladı.

"Korkuyorsun sanırım. Korkma. Ben seni korurum. Ayrıca endişelenme, Japon mühendisler benim programlandıktan sonra başka bir göreve gitmeyeceğimi çok iyi biliyorlar. Onlar şu an beni programlanmadım sanıyorlardır muhtemelen."

"Yine de haberleri olmalı. Programlandın ama yanlış kişiye programlandın. Yani ben doğru kişi değilim ki." dedim omuzlarımı kaldırarak. "Beni korusan ya da ne bileyim benimle ilgilensen ne olacak mi? Sana bir faydam olmaz. İş insanı değilim, bilim insanı değilim. Hayatta kalmaya çalışan biriyim sadece."

"Doğru kişisin," dedi.

Anlamamışçasına yüzüne baktım. Anlamadığımı anlamış olacak ki açıklamaya başladı.

"Benim senin kapına gelmemin bir nedeni olmalı. Sanırım buna kader diyorlar. Siz Türkler çoğunuz İslam'a inanıyorsunuz değil mi? Kaderin ne olduğunu biliyorsun yani. Şayet kader olmasaydı buraya kadar yürüyüp gelmezdim. Karşıma biri çıkardı ve kendimi ona programlardım. Bugün hesapladım da uçağın düştüğü boş araziden senin evine kadar yürüme mesafesi olarak neredeyse bir saatlik yol var. Bir saat içinde kimseyle karşılaşmamam ve direkt seni bulmam tesadüf olamayacak kadar mühim bir mesele bence."

Güldüm. Gülüşümün nedeni daha çok onu tatlı gördüğüm içindi.

"Kaderin ne olduğunu elbette biliyorum ama bu bile bile ateşe atlamak değil mi sence de? Tamam beni buldun orası kader tamam ama bak diyorlar ki bulunduysa haber verin. Hı sence de bu bir şeyleri değiştirmez mi?"

"Hayır. Bile bile ateşe atlamak değil, ateşin üstünden atlamak. Ben kendimden eminim ve bu görevi tamamlamadan hiçbir yere gitmeyeceğim. Yoksa ateşin kendisi olurum."

Gözlerimi kuşkuyla kısıp gülümsedim.

"Peh! Benimle dalga mı geçiyorsun şu an?"

Güldü. Başını bir süre öne eğdi sonra da derin bir nefes aldı. Yeniden bana baktığında yüzünde ciddi bir ifade vardı. Gözleri direkt benim gözlerime odaklandığında onun gibi ciddileştim.

"Senden tek dileğim, benden kurtulmaya çalışmaman ve yanında kalmama izin vermendir. Vakti geldiğinde zaten gideceğim ve o zamana kadar programlandığım kişiye hizmet etmek istiyorum. Ne olur beni geri çevirme."

Öylesine bir samimiyetle bunu söylemişti ki robot olup olmadığından şüphe duymuştum. Çoğu insanın yapamadığı bu samimi ifade ile artık kararımı kesinleştirmişti. Kabul edecektim. Yanımda kalmasına izin verecektim.

"Tamam," dedim kararlılıkla.
"ne kadar istersen kal. Bu işin sonunda artık başıma ne gelirse de kabul ediyorum. Seni göndermeyeceğim. Ve senin düşüncelerine saygı duyuyorum. O yüzden iç rahatlığıyla burada kalmaya devam edebilirsin."

Gülümsedi. Samimi gözlerinde belli belirsiz yaş oluştuğunda ben de gülümsedim. Keşke bazı insanlar da bu robot gibi olmayı başarabilseydi. Belki o zaman dünya, daha yaşanılası bir yer olurdu.

YAPAY ZEKÂ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin