40🤖

9.1K 820 170
                                    


En son yaptığım itiraftan sonra ortalıklara çıkamıyordum. Gizlendiğim yerde utancımın geçmesini beklerken Liva ne olduğunu anlayamıyordu.

"Ya sana ne oluyor Hazan? Ne yapıyorsun böyle ya? Çıksana dışarı, gezmeye gelmedik mi?"

"Sus sus sus! Gizlenmem lazım."

Başıma geçirdiğim geniş şapka ve güneş gözlükleriyle tanınmamaya çalışırken Liva'nın arkasına gizleniyordum. Asla ama asla Haruki ile göz göze, diz dize, diş dişe, baş başa her türlü karşılaşmamalıydım işte.

"Aaa ama kızacağım artık yani. Kimden kaçıyorsun onu söyle bari. Tamam ben seni saklayacağım geldiğinde de haber vereceğim."

Hiç kusura bakma Liva, dostumsun kardeşimsin ama söyleyemem yani. Çocuk robota özel şeyler söyledim. Onun benim için çok değerli olduğunu söyledim. Yanlış anlar ona bağlandığımı falan sanarsa ya? Allah'ım bir de değişik şeyler hissediyorum dedim. Ya ona âşık olduğumu falan düşünürse? Hay böyle işin. Gerçi ben de tam olarak yani, ne hissettiğimi ne düşündüğümü bilemiyorum ama bir teneke parçasına ilanı aşk edecek kadar da değil. Bazı şeyler insanın içinde kalmalı. Dışarı çıkarsa böyle olur.

Çocuğun sadece bir ay ömrü var ayrıca. O kadar mı umutsuz vakayım? Aslında o kadar umutsuz vakayım ama bunu ancak ve ancak içimde tutabilirim.

Liva'nın arkasına iyice gizlendim. Gelip geçen benim kim olduğumu çıkarmaya çalıştığına göre demek ki tanınmıyordum. Güzel bir şey...
Gerçi arada Liva adımı söyleyip beni sinir ediyor ama olsun yine de gizleniyorum.

"Hazan artık yeter ama tamam kimse tanımıyor seni. Liva'nın her gün yanında olan kız kimki acaba diyorlardır endişelenme."

"Selam..."

Bu ses Akın'a aitti. Akın'ın sesini duymama rağmen ifademi bozmadım. Gizlenmeye devam ettim. O da kendini Sherlock mu sanıyor ne, geldi ve yüzüme bakmaya çalıştı.

"Hazan?"

"Efendim Akın?"

"Ne yapıyorsun?"

"Şey...iyiyim sen nasılsın?"

Ne yapıyorsun sorusuna iyiyim diye cevap veren tek kişi benimdir herhalde. Gizlenmeye çalıştığımı görmesine rağmen yine de bakmaya devam ediyordu.

"Akın boş ver sen onu birinden gizleniyor şu an ama kim olduğunu ben bile anlayamadım," dedi Liva. Güya beni saklayacaktı. Daha çok ifşa etmişti.

"Kimden gizlendiğini söylersen yardım edebiliriz belki. Çünkü şimdi herkes ateş yakmak için gelecek. Hem hava da kararıyor yani gizlenmene gerek kalmayacak rahat ol."

Ateş mi? Herkes mi?

"Herkes mi gelecek?" diye bir kez daha sordum. Herkes gelirse o da gelir. Ve beni kesinlikle bulur.
Başını tasdik için sallarken, kaçmak için bir yer aradım. Nereye saklanabilirim?
Uzunca çimenlik alanda gözüme çadırımız çarptı. Evet orası en güvenilir yerdi ama tek başıma nasıl kalabilirim ki? Liva'nın kolundan çekerken etrafa dikkatle bakıyordum.

"Liva ben çadıra gidiyorum sen de gel. Beni dışarıdan fermuarla, kilitle bir şey yap! Kimse çadıra gelmesin. Özellikle o!"

"Özellikle kim?"

"O işte! Boş ver sen. Ben çadıra girince dışarıdan fermuarla ve kilitle tamam mı? Kilidi de sen de kalsın, sakın kimseye açma."

Liva güzelce dediklerimi anlarken ben çadıra çoktan girmiştim bile.

"Hazan endişeleniyorum bak..."

Daha fazla konuşmasına izin vermeden çadırın kapısını çektim, o da dışarıdan fermuarladı. Bir güzel de kilitledi. Anahtarı da aldı sanırım emin değilim. Derin bir nefes alarak çadıra yayıldım. Gözlük ve şapkamı çıkararak kenara fırlattım.

Kim geldiyse dağınık bırakmıştı içeriyi. Dört kişilik çadır daralmıştı sanki. Niye böyleydi ki?

Yattığı yerden sağa dönen Haruki'nin yüzünü görmemle hıçkırık tutması bir oldu. Uyuyor muydu o? Hani robotlar uyumazdı? Sistem kurtarma şeysi mi yapıyordu yine?

Allah'ım neden ben?

Kısık sesimle "Liva!" diye seslendim ama tabii ki kimse duymadı.

Neden? Neden sanki? Ben de evli mutlu ve çocuklu olup yaşayıp gidebilirdim. Neden köşe bucak kaçtığım utançtan yüzüne bakamadığım Çocuk robotla aynı çadırda kilitli kalıyorum? Neden?

Kimden kaçarsan ona tutulursun demişler. Ondan kaçtıkça yanımda bitiyordu. Üstüne üstlük kaçamayacağım bir şekilde kilitlenmiştik de.

Bu şekildeyken rahatça yatmak mı? Ben mi? Asla... Gözleri kapalı olan Haruki'yi incelerken zihnimden bir sürü düşünce geçiyordu.

Güzel olmak, yakışıklı olmak, çekici olmak ya da dikkat çekmek...

Kimsenin giyim kuşamına kimse karışamaz ama asıl güzellik kıyafette midir ki? İnsanın kalbi taş gibi olunca milyonluk giysiler onu güzel gösterir mi ki? Yoksa bir tişört yeter mi nahif kalpli bir insanı ihtişamlı göstermeye?

Peki ya insanı insan yapan kalp midir ki?

Sahi kalp nedir?

Haruki uyurken dizlerimi karnıma çekmiş bir halde sessizce onu izliyordum. Hâlâ uyuyup uyumadığını anlayamıyordum. Suya girip çıktığı için sisteminde arıza mı olmuştu ki?
Japon'lar neden böyle bir robot tasarlamışlardı neden?
Ve nasıl? Zengin biri için de olsa fazla mükemmel değil miydi?

Kahve saçlarına baktım. Saçları ile aynı renk olan kaşlarına. Uzun kirpiklerinin gölgelediği elmacık kemiklerine. Güzel şekilli dudaklarına ve beyaz tenine.

Neden bu kadar güzelsin ki sen?
Neden bu kadar iyisin?

Madem çok zekisin, insan biraz da kötü olur. Menfaatini düşünür yani.
Çünkü insan değilsin değil mi? İnsan olmadığın için bencil de değilsin. Biliyorum cevabı ama yine de...
Yine de mantıklı bir şey bulmaya çalışıyorum.

Sahi seni hak etmek için ne yapmış olabilirim ki ben? Çocukluğumdan beri acılarla büyüdüğüm için, Allah'ın bana gönderdiği bir hediye misin sen? Eğer gerçekten bir hediyeysen, sanırım geçmişimdeki acıları sineye çekebilirim.

Buna değersin Haruki.
Adın bile tuhaf!

Başımı sağa sola sallarken bir robot için yazdığım zihinsel düşüncelere acınası bir şekilde gülüyordum. Şiir yazıyorum resmen ve o bunu işitmiyor bile.

Ama sadece bir ayı var...
Ve şimdiden bir hafta geçti.
Geriye kaldı üç hafta...

Alt dudağımı ağzıma alırken, onu daha fazla durdurmanın yolunu düşündüm. Nasıl daha fazla yaşayabilir ki? Bu bir hediyeyse şayet çok az değil mi? Ona henüz yeni alışmışken elimden kayıp giderse ne yaparım?

Eğer...bir ihtimal, belki Japon amcalardan rica edersem...
Yani tabii önce Japonca öğrenmem lazım ama birkaç kelime de yeter bana. Haruki desem mesela...ömrünü uzatın desem...Allah aşkına desem...
Allah'a inanmıyorlarsa da ne bileyim bir çuval pirinç veririm desem... Ya onlar ne yiyor? Suşi evet. Balık ikram etsem. Beş altı kelime Japonca işimi görür bence. Olmaz mı? İmkânsız mı? Hiç mi Umut yok? Sonsuza kadar değil inan ki Haruki. Sadece senden soğuyana kadar yanımda kalsan olmaz mı? Bu sefer de ben bırakayım. Birileri beni değil ben bırakayım.

Ama çok iyi biliyorum ki... Senden soğumak yerine iyice alışıyorum.

Ve yalvarıyorum Allah'a. Lütfen, lütfen onu benden ayırma. Katlanabilirim. Birçok şeye katlanabilirim. Hazır bir varlığa tüm kalbimi vermişken...
Lütfen onu benden ayırma.

Gözlerim onun yüzünde gezinirken üstüne çektiği örtüyü omuzlarına kadar örttüm. Üşüyor muydu bilmiyorum ama belki kuru kalmak istemişti. Benim için girdiği bunca felaketten sonra bile yanı başımda olması kalbime huzur veriyordu. Teşekkür ederim Haruki. Ve iyi ki varsın...

YAPAY ZEKÂ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin