Ateş etrafında çevrelenen öğrenciler kendi aralarında konuşuyor, kimi birbirine şakalar yapıyor, kimi yıldızları izliyordu. Erkekler ise ateş başında yiyecekleri pişirmekle meşguldü. Mis kokulu yiyecekler karnımı acıktırırken birkaç tatlı da pişirdiler.
Haruki de vardı aralarında. Giydiği beyaz tişörtün üstüne, gözleri ile aynı renk su yeşili mi mavisi mi olduğunu anlamadığım tonda bir gömlek giymişti. Gömleğin kollarını dirseklerine kadar kıvırmış, kahve saçlarını dağınık bırakmıştı. Tek dizini bükerek ateştekileri çevirirken yüzüne vuran ışık öyle güzel görünüyordu ki dalıp gitmişim. Onu seyre dalmak yaptığım en tatlı işlerden biriydi çünkü kalbime huzur veriyordu. Ruhum onun varlığı ile teskin olurken vakit daha güzel geçiyordu.
Aslında bir yandan düşündüğümde de iyi olmamıştı. Hiç iyi olmamıştı hem de. Haruki hakkındaki hislerimin değişmesi hiç iyi olmamıştı. Böyle sosyal hayatım da etkileniyordu. İnsan daha önce hiç sevmeyince, sevmek nedir bilmiyor ve sevince de afallıyordu işte. Birine bağlanmak, dikkatini sürekli ona vermek gidişat hakkında daha az endişelenmesine ve belki de önemli olan birçok şeyi takmamasına sebep oluyordu. Halbuki eskiden daha hırçındım. İnsanlar benimle konuşmaya bile çekinirdi. Böyle bir dünyada hayatta kalmamın mecburiyetlerinden biriydi bu. Bilemiyorum belki ben öyle sanıyorum ama böyle yetiştim. Ayakta kalmak istiyorsam dimdik durmalıyım. O kadar dik durmalıyım ki gelen geçen beni yıkmaya cesaret edemesin. Derin bir nefes alırken tüm bu düşüncelerim içinde yine de mutlu olduğumu düşündüm.
"Ben de aynısı yaptım. Sen de yaptın mı Hazan?"
"Hazan!"
Liva kolumu dürtükleyince irkildim.
"Sana diyorum kızım yine nereye daldın?"
Liva ile Ayşe bana sorular sormuşlar, cevap beklemişler ve daha bir sürü şey. Onları nasıl duyamadım gerçekten anlamış değilim. Dalıp gitmiştim. Bu dünyadan tamamen ayrılmıştım resmen.
"Sence de diyoruz bu yılki etkinlikler çok hoş değil mi? Mezuniyet için insan heyecanlanıyor."
"Mezuniyetim için en az üç yıl var," dedim.
Ayşe bana acınası bir şekilde baktı.
"Bir yıl para biriktirip, bir yıl okul zor olmalı değil mi? Harç parası için..."
"Gerek yok," dedim gülümseyerek.
Harç parasını aralarında toplamak isteyeceklerdi yine biliyorum. Ama gerek yoktu. Ben hayatımdan memnundum. Kendim çalışarak kendim okumak ve ayaklarımın üzerinde durmak çok hoşuma gidiyordu.
"Peki Akın," diye sordu Ayşe.
"onunla durumlar nasıl?"
Ayşe Liva kadar olmasa da yakın arkadaşımdı. Orta halli bir ailesi vardı ve zeki bir kızdı. Güvenilirdi de ayrıca. Benim Akın'dan hoşlandığımı biliyordu. Bilmediği şeyse artık durumların değiştiği.
"Aynı," dedim parmaklarımla oynayarak.
"değişen bir şey yok. Hep aynı şeyler işte."
"Eğer ondan bir adım gelmiyorsa neden sen atmıyorsun? Günümüzde kızlar da teklif ediyor biliyorsun."
Gözlerimi kocaman açtım.
"Ne adımı Ayşe? Allah aşkına daha okul harçlığımın parasına bile sahip değilim bilmiyor musun? Akın'ın Ne kadar zengin bir aileye sahip olduğunu bilmeyen var mı? Günümüzde yaşıyor gibi mi görünüyorum ayrıca? Herkesten en az on yıl geriden geliyorum. Benim yaşımdakiler işini kurdu evlendi. Ya ben?"
"Yok tabii öyle demek istemedim de. Ama işte senin gibi iyi kızlarla görüşme fırsatı yok. O yüzden de etrafında para avcısı kızlar dolanıyor ama o hepsinin farkında. Arzu'yu şikâyet etti. Sana bulaşmasın diye de ailesine de haber verdi. Haklı bence de ölebilirdin sen."
"Öyle mi yaptı gerçekten?"
Ayşe başını tasdik için sallarken Liva da hayranlıkla Akın hakkında söylenenleri dinliyordu. Liva benden daha istekliydi Akın hakkında.
"Akın iyi kızdan anlıyor. Sana acıdığı için mi okul harcı verdiğini sanmıştın? O sana değer veriyor Hazan. Ve senin de artık bir adım atma zamanın geldi. İnan bana Akın da bunu bekliyordur. Hem o çok ince ruhlu biri. Sen istemeden yani belki de yaptığı yardımların yanlış anlaşılmasını istemediğinden önce o adım atmıyor."
Ayşe'ye bakarken düşünüyordum.
Adım atmak. Kime doğru? Kalbim nereye doğru gidiyor ki benim? Derin bir nefes aldım ve yeniden Ayşe'ye baktım. Ah Ayşe ah. Gel de bu aptal kızın iç dünyasında neler döndüğüne bir bak.Şimdi ben nasıl bir adım atabilirim? Atmak istediğim adım Akın'a doğru mu? Bütün bu düşünceler içinde yine onlardan ayrıldığımda Haruki'nin sesini işittim.
"Tam adım Doruk Haruki Yılmaz. Haruki ismini çok sevdiği için annem koymuş."
Kızlar Haruki'nin etrafındaydı yine. Yiyecek almak için tezgâha geldiğimde konuşmalarına kulak misafiri olmuştum. Şuna da bak bir de kendine isim uydururmuş. Soyadı bile almış, peh!
Arkası dönük olduğu için beni göremiyordu bu da işime geliyordu. Bir yandan oyalanıp bir yandan onların konuşmalarını dinlemeye devam ediyordum.
"Neden Haruki? Japon'larla ne gibi bir bağlantınız var?"
"Uzaktan Japonuz biz."
Püskürmemek için kendimi zor tutarken kızların nasıl hayranlıkla Haruki'nin her dediğini kabul ettiklerini izledim. Hayır anlamıyorum akıl dedikleri şey nereye gidiyor böyle durumlarda? Haruki'nin Japon'a benzer bir hali bile yok. Adam resmen Avrupa tarzı robot. Ben de şu Japon'ları bir anlayamadım gitti. Çekik gözlü robot olsa ne oluyordu yani? Kabul et kendini işte. Basbaya gözlerin çekik. Bunda utanılacak ne var? Hem artık çekil gözler moda. Ama işte gel de bunu asyalılara anlat.
"Kardeşiniz ya da abiniz var mı?" diye sordu bir kız.
"Hayır, ben tek üretildim. Şey yani doğdum."
Üretilmiş! Biraz daha dinlersem kahkaha atacaktım. Kızların tuhaflığı bir yana Haruki de arada saçmalıyordu. Az kala robot olduğunu belli edecekti.
"Ah çok yakışıklısınız. Kız arkadaşınız var mı peki?"
Geldik en kritik yere. Hadi bakalım şimdi ne diyeceksin Çocuk robot? Sıkıştın kaldın bakıyorum da...
"Kız arkadaşım yok. İhtiyacım da yok."
Kızlardan bir hayranlık sesi yükselirken ağzıma bir salatalık attım. İhtiyacı yokmuş, niye ki? Robotlar kız arkadaşı edinmiyor diye mi? Demek ki onun kız arkadaşı değilim. Öyle zaten emrimde olduğunu söylediğine göre kölem gibi bir şey herhalde.
"Peki ya yanında gezen Hazan mıdır neyse o kız neci?"
Salatalık boğazımda kalacaktı neredeyse. Beni niye soruyorlar ya? Sessizce öksürdüğümde Haruki'nin ne diyeceğini merak ediyordum. Ah Hazan! Saf mısın kızım? Bir robot o, senin hakkındaki düşüncelerini duyup ne yapacaksın ki? Ama yine de beni sorduklarına göre demek ki dikkatlerini çekmişim. Merakla Haruki'nin ne diyeceğini beklerken nefesimi bile tuttum.
"Onu seviyorum."
Gözlerim sonuna kadar açılırken şapşal bir gülümseme oluşmuştu yüzümde. Kızlar hayal kırıklığı ile iç çekerken içlerinden biri "Nesimi seviyorsun çekici bile değil," dedi.
"Çekik gözlülere benzediği için mi? Çok sert bir yapısı var ve daha önce kimseyle çıkmadı. Ayrıca çok hırçın. İki tane arkadaşı var sadece. Kızlar pek takılmaz onunla. Kim onun gibi bir kızı sever ki?"
"Ben."
Haruki'nin tek kelimesi yetmişti.
"Ben severim."
Daha fazla dinlersem havalara uçup yiyecekleri dağıtacaktım. Bu sevincimi daha rahat yaşayacağım bir yere gitmeye karar verdim ve havuzun kenarına doğru yürümeye başladım. İçim içime sığmadan yürürken kanatlanmıştım sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAPAY ZEKÂ
Science FictionJaponya'dan Amerika'ya gönderilmesi gereken bir kargo uçağı Türkiye'de düştü. İçinden sağ çıkan şey sadece o oldu. Haruki, Amerikalı iş adamı için özenle tasarlanan üstün zekalı bir robottur. Kargo uçağı Türkiye'de düşünce tüm planlar alt üst olur. ...