50🤖

7.5K 742 58
                                    




Kapının önünde beklerken neden çıkmadığını düşünüyordum.

Cidden Haruki hiç böyle yapmazdı. Sürekli erkenden gelip beklerdi kapımda. Şimdi ise öğle vaktini bir hayli geçmemize rağmen çıkmıyordu dairesinden.

Kapıyı çalmaktan başka çarem yoktu.

Bir kere zile basıp beklemeye başladım.

Aradan birkaç dakika geçmişti ki bir kere daha bastım.

Yine birkaç dakika sonra yeniden bir kere daha bastım.

Evden çıkmamıştı, çıksaydı dış kapı açılırdı ki onun sesini mutlaka işitirdim. İçerideydi ama neden açmıyordu?

Zile üst üste basmaya başladım.

Sonra da seslenmeye başladım.

"Haruki! Haruki kapıyı açar mısın? Haruki?"

Zil işe yaramayınca kapıya vurmayı denedim.

İkinci vuruşumda içeri doğru açıldı. Tam kapatmamıştı anlaşılan.

Kapı daha çok açılınca beklemeden ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim.

"Haruki? Haruki evde misin?"

Ses yoktu. Yavaşça etrafı gözetliyor ve aynı zamanda sesleniyordum. Oturma odası ve mutfak boştu. Yatak odasına doğru yürümeye başladım.

"Haruki?"

Kapıyı yavaşça açtığımda gözlerim sonuna kadar açıldı. Tüm vücudumu saran telaş ve korku ile yerde yatan Haruki'ye bakmayı kesip güçlü bir şekilde bağırdım.

"Haruki!"

Yerde kanlı bezler ve kan damlaları. Kahve saçlarının bir bölümü kana bulanmıştı. İlk karşılaştığımız günlerdeki başına aldığı darbeden kan geliyordu yine. Asla tam manasıyla kaybolmamıştı öyle mi? Neden? Sistem kendini güncelleyemediği için mi?

"Aman Allah'ım!"

Koşarak yere çömeldim ve başını dizlerimin üstüne aldım. Elimle yüzüne dokundum buz gibiydi.

"Haruki! Haruki lütfen aç gözlerini!"

Korku ve telaşla ne yapacağımı bilemiyordum. Sadece gözlerimden akan yaşın etkisi ile ağlamaya ve bağırmaya başlamıştım.

"Lütfen biri bize yardım etsin, lütfen. Kimse yok mu? Ah!"

Elimle yüzüne yavaş yavaş vurmaya devam ettim.

"Haruki! Aç gözlerini yalvarırım. Bitti mi yani? Zamanın buraya kadar mıydı? Sistemin daha fazla dayanamayacak mı? Bir ay dolmadı ki henüz. Ben kendimi bile hazırlamadım senin yokluğuna Haruki!"

Gözyaşlarım hunharca akarken kendimi ölü bir beden gibi hissediyordum.

"Özür dilerim! Sana sert davrandığım için özür dilerim. Ben sadece seni kaybetmekten korktuğum için öyle davranıyordum."

İçimi çeke çeke ağlamaya devam ederken bir yandan da alnına düşen kahve saçlarını itekliyordum.

"Henüz söyleyemediğim şeyler var. Henüz itiraf edemediğim hislerim var. Neden? Neden bir robotsun ki? Neden?"

Elini tutarak yavaşça sıktım.

"Ben...sensiz yaşayamam ki artık Haruki. Aç gözlerini ne olursun. Ben...ben sensiz olamam artık."

Elime düşen gözyaşlarım ve titreyen bedenim umurumda değildi. Benim için zaman durmuş gibiydi.

"Ben," dedim titreyen çeneme hâkim olmaya çalışarak.
"seni çok seviyorum."

Açmıyordu gözlerini. Bunca şey söylememe rağmen açmıyordu.

"Yara izleri!"

Telaşa kapılmıştım. Titreyen ellerimle Haruki'nin alnındaki yaraya dokundum. Elmacık kemiği, dudağının alt tarafı, parmakları...çürük ve moruk içindeydi.

"Ne oluyor sana böyle? Haruki! Haruki kendine gel! Aman Allah'ım!"

Korku içinde ne yapacağımı düşünürken aklıma yardım isteyeceğim kişi geldi.

"Hemen buraya gelmelisin. İyi görünmüyor. Bilmiyorum. Sistemin son günleri olduğundan bahsetmişti emin değilim ama sistem kendini yenileyebilir olmalı. Anlamıyorum çabuk gel işte."

Liva telefonu kapatınca yeniden Haruki'ye döndüm. Başını kaldırarak altına yastığını koydum. Yatak odasından çıkıp ilk yardım için bir şeyler aradım ama yoktu. Haruki'nin dairesinden çıkarak kendi daireme indim.

"Pamuk, tentürdiyot, yara bandı, başka başka?"

Elimde bir yığın ilk yardım malzemesi ile geri döndüğümde öksürüyordu.

"Haruki! Beni duyuyor musun?"

Cevap vermeden acı ile inledi.

"Tamam. Sakinim."

Gözlerimden istemsizce bir iki yaş süzüldü.

"Acılarını dindireceğim tamam mı? Merak etme ve bana güven."

Sağ elimin tersi ile gözyaşlarımı hızla silip biraz pamuk kopardım ve üzerine bulup buluşturduğum ilaçlardan bir yığın sürerek başındaki yaraya götürdüm. Hatırlıyorum bu yeri. Beni o sarhoş adamdan kurtarırken olmuştu. Sert bir darbeydi.

Elimdeki tentürdiyota aldırmadan gözyaşlarımı silmeye devam ettim. Muhtemelen yüzüm de tentürdiyot olmuştu.

Ama o zamanlar sistem kendini tamir edebilir durumda olması gerekmiyor mu? Yara neden iyileşmedi?

Parmaklarına baktım.

Uzun ve güzel şekilli parmakları morluk ve çizikler içindeydi. Sanki bir yere vurmuş gibi. O halde elini tuttuğumda geri çekmesinin amacı buydu. Ah!

Gözlerimi dolduran yaşlar önümü görmeme engel olmaya başladığında kapı açıldı.

"Hazan ne oldu?"

"Bilmiyorum bilmiyorum."

Liva'yı görünce kendimi iyice saldım. Elimdeki tentürdiyot kalıntıları, kan izleri ve daha birçok şeye aldırmadan sırtımı duvara yaslayarak yere çömeldim. Dizlerimi karnıma çekerek ağlamaya başladım.

Uzun süre olmuşu böyle çaresizce ağlamayalı.

Uzun süre olmuştu birini kaybetme acısının yüreğime kor gibi düşmeyeli.

Haruki öyle hareketsiz ve halsizce yatarken kendimi dünyanın en zavallı insanı gibi hissetmiştim. Ona yardım edemiyordum. Onun için yapabileceğim hiçbir şeyim yoktu.

İnsan olsan...

Doktora götürürdüm ilk saniyesinden itibaren.

Ama şimdi.

Ya senin bir robot olduğunu anlarlarsa?

Kendim için değil inan ki...

Seni kaybetmenin acısı gözümü kararttı.

Ne pahasına olursa olsun kimseye vermek istemiyorum seni.

Ama böyle acı çekerken de ben kahroluyorum.

Sana en başından dedim. Benimle yakınlaşma dedim. Şimdi bu çaresizce ağlayışımın sorumluluğunu alabilecek misin?

Cevap ver Bay metal yığını!

Doktoru arayamadığımız ya da hastaneye gidemediğimiz için kendimiz tedavi etme durumunda kalıyorduk.

Liva aldığı ilk yardım bilgilerine dayanarak bayağı iyi bir iş çıkarmıştı ortaya.

Haruki'ye bu şekilde görünce sürekli ağlayasın geliyordu. Gözlerim dolup dolup geliyordu ama kendimi sıkıyordum. Liva hem Haruki ile ilgileniyor hem de beni teselli ediyordu. İkimize birden bakması zor olsa da elinden geleni yapıyordu.

"Bir şeyler yemelisin. Ona bakmak istiyorsan bir şeyler yemelisin."

Liva yorgun bir şekilde bana bakarken onu daha fazla yormamam gerektiğini düşündüm ve başımla tasdikleyerek yerimden kalktım. Ayaklarımı yere sürte sürte yürürken gitmek istemiyordum. Geri geri gidiyordum sanki. Niye böyle olmuştu ki birdenbire? Sistem bu hale geleceğini önceden haber vermemişti.

Odadan çıkmadan önce bir kere daha baktım Haruki'ye.

Halsiz ve bitkin bir şekilde öylece yatıyordu. Uyuyor muydu, baygın mıydı yoksa sistem en baştan mı yazıyordu? En kötüsü sistem kendini kapatmak için mi hazırlanıyordu?

Dudaklarımı birbirine sert bir şekilde bastırıp ağlama hissimi içime attım ve daireden çıktım. Bilinçsizce merdivenlerden inip kendi daireme girdim ve mutfağa yöneldim. Buzdolabından dünden kalan yemekleri çıkarttığımda ısıtmadan yemek için hazırlandım. Masaya geçtim ve soğuk yemekleri yerken gözyaşlarımın nedensizce akmaya başladığını fark ettim.

Yemek de soğuktu, ağzımı yakan şey neydi ki? Kalbimdeki yaranın zehri mideme oradan da ağzıma mı akıyordu? Ruhumun parçalanışı bir şekilde canımı yakıyor olmalıydı. Her şekilde canım yanıyordu.

Ağzımdakini çiğnemeden bir kaşık daha aldım ağzıma.

Bir diğeri daha gelince ağzımın tamamen dolması umurumda değildi. Gözyaşlarım hunharca akarken ne yediğimi anlamıyordum.

Ama ben demiştim.

Bana yaklaşma demiştim.

Ben zaten yaralı bir insanım, bir de sana alışırsam senin yokluğunda çok zorlanırım demiştim.

Buna rağmen bana yaklaştın. Bir robot da olsan benim gibi zavallı bir insan için ne kadar değerli olduğunu gör işte.

Şu an içim yanıyor. Sana söylediğim o sert cümleler için.
İki kelimeyi yan yana getirip güzel bir teşekkür edemediğim için.
Varlığınla karanlık dünyamı aydınlattığın için.

İçim yanıyor.

Yemek acı ya da sıcak değil.

Asıl acı beni yüreğimde ve sanırım bu acı asla dinmeyecek. Su da içsem, tatlı da yesem olduğu yerde kalacak.

Tıpkı senin üzerinden uzun süre geçse de olduğun yerde kalacağın gibi.

YAPAY ZEKÂ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin