71🤖

5.4K 586 17
                                    


Batan güneş, geçen zaman ile ne kadar süre öylece kaldık bilmiyorum ama dikkatimi Haruki'den alan şey telefonumun çalması olmuştu.

"Hazan neredesin niye açmıyorsun telefonu iyi misin sen?"

"Li Li Liva! Be-ben!"

Kekelemekten konuşamıyordum. Saatlerdir Haruki ile aynı yerde durduğumuz için ve aynı zamanda üşüdüğüm için ya da belki de hüzünden, kim bilir belki de tüm dayanma gücümü kaybettiğimden konuşma yetimi bile kaybetmiştim.

"Sakin ol Hazan. Haberim var her şeyden. Hemen geliyorum yanınıza."

Liva telefonu kapattığında titreyen elimdeki telefon yere düştü. Haberim var demişti. Benden daha sakindi. Ben kendimden geçmiş bir haldeyken Liva iyiydi sanki. Haberi varmış demek önceden. Tırnaklarım yavaştan morarıyordu. Yaklaşık beş saattir tepede öylece yerde oturuyorduk. Kollarımda olan Haruki'yi bırakmak istemediğim için, ona sarılmaya devam ettiğim için her yerim uyuşmuştu. Ama bu zerre kadar umurumda değildi. Sadece ona daha fazla dokunmak istiyordum. İçimden bir ses bu onu son kez görüşün diyordu. Son dokunuşların. Son kez minnetle bakışın.
Yeni kuruyan gözlerimden taze bir göz yaşı akıp Haruki'nin iyice rengi solan yüzüne düştü.

Gülümsemiyordu dudakları, tatlı sözler söylemiyordu, insanlıktan bahsetmiyordu, beni korumak için hareketlenmiyordu. Neden bu haldesin, neden? Burnum sızlıyordu ve gözlerim o kadar çok ağlamıştım ki şişmişti. Kalbimdeki acı geçmek bilmiyor ve boğazım da yanıyordu. Kanatlarım varmış da kırılmışlar gibi.

Onun yüzüne bakarak ağlayışımın üstünden ne kadar geçti bilmiyorum ama yanıma diz çöken Liva da ağlayarak omuzlarımdan tutuyordu. Gelmişti. Ona baktığımda hüzünle gözyaşı döküyordu. En az benim kadar üzgündü. Kaybımız büyüktü.

Haruki'ye bakıp daha çok ağlamaya başladı. Benim elimi tuttu ve "Haruki bu sabah beni aradı," dedi ağlamaklı ses tonu ile.
"Sistemin bugün kendini kapatacağını ancak bunu sana nasıl söyleyeceğini bilmediğini söyledi."

Gözyaşlarım amansızca akmaya devam ederken Liva'yı dinlemeye devam ediyordum.

"Birçok fikir önerdi. Ortadan kaybolmak da bunun içindeydi. Lakin eğer seni öyle bırakıp giderse daha çok üzüleceğini düşündü Hazan. Senin onu arayacağını biliyordu ve mümkün olan en az şekilde acı çekmeni istiyordu. Hiç çekmemeni dilerdi ama işte... Ve en sonunda senin onu görmeden ölmesinin en iyi yol olduğunu buldu. Giderayak bile seni düşünüyordu."

Liva konuşurken Haruki'ye çevirdim bakışlarımı bir kez daha.

"Ve bana söylediği daha doğrusu tembihlediği birkaç şey var."

Yeniden Liva'ya baktığımda "Onu öldüğü yerde bırakmamızı söyledi," dedi.

"N-ne? Bunu nasıl yapabilirim Liva? Onu burada bu karanlıkta bir başına nasıl bırakabilirim? Ortalıkta böyle zavallı bir şekilde..."

Böyle söyleyince daha çok göz yaşlarına boğuldum. Ben kendime zavallı dediğimde Haruki istememişti bunu ve asla kabul etmemişti. Şimdi onun için söylediğimde ta yüreğimin en derini sızlamıştı.

Acı ile ona baktığımda Liva'nın ciddi olup olmadığını anlamaya çalışıyordum.

"Öldüğüm yerde bırakın beni Hazan, dedi. Yemin ederim. Ona güvenelim. Mutlaka bildiği bir şey vardır."

Liva'ya inanmak istemesem de yemin etmezdi o hiç. Sadece ciddi konularda ederdi. Bu da onlardan biriydi.

"Eğer seninle bağlantısı olduğu anlaşılırsa Türk ya da Japon yetkililer tarafından sorgulanmaya alınabilirmişsin. Bunu istemedi. Sıkıntı çıkarıp canını yakabilirlermiş. Sorgulamanın uzun süreceğini de hesaba katarsak bu düşüncesinde haklı."

Giderken bile beni koruyan bu çocuğa bir kere daha baktım ve fısıltı ile ismini haykırdım.

"Haruki..."

Liva şefkatle omzumu sıktı.
"Ayrıca Akın konusunda da uyardı. Her şeyi anlattı bana. Dava konusu bile. Önce davranmam gerektiği söyledi ve ben de onu dinleyerek Akın'a dava açtım. O da vakit kaybetmeden sana açtı. Şu an için halletmen gereken çok önemli bir mesele var Hazan. Lütfen Haruki'den güven ve onun dediklerini yapalım hı? Olmaz mı canım arkadaşım?"

Haruki'nin yüzünü okşarken her şeyin bir kâbus olmasını umuyordum.

"Haruki'nin büyük bir planı var sanırım Hazan. Sonuna kadar seni korumak için derinlemesine bir plan yapmış olmalı. Son tembihi de o davaya mutlaka katılmandı."

Evet, bunu bana da söylemişti. Yüzüne bakıp bakıp ağlarken bugünün benim için en zorlu imtihan olduğunu düşünüyordum.
Öyle perişan bir haldeydim ki, halimi anlatacak ufak bir hece bile yoktu.

YAPAY ZEKÂ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin