41🤖

6.9K 765 33
                                    


Çiçeklerden en güzeli diye bir şey mümkün olabili mi? En güzel diye bir şey olabilir mi? Seven için, sevdiğinden daha güzel olabilir mi? Güzel olduğu için değil de sevdiği için güzel olandan daha iyisi olabilir mi?

Yaklaşık bir saate yakın vakit geçmişti ve ben karnıma çektiğim dizlerimi kollarımla sarmış Haruki'yi seyretmeye devam ediyordum. Günler hızla geçerken o benim kalbim, ruhum ve hislerim tarafından kabul edilmişti. Huzurun resmini çizmişler de karşıma koymuşlar gibi ona baktıkça içim huzur doluyordu. Derince bir iç çekip kaşınan gözlerimi elimle ovuşturduğumda dışarıdan sesler geldi. Biri bizim çadıra doğru geliyordu.

Liva çadırın kapısını açtığında hâlâ Haruki'ye bakıyordum. Utanarak kilitli kalma hissim çoktan uçup gitmişti sanki. Bilerek yapmamıştım ama muhtemelen Liva tarafından yanlış anlaşılacaktım.

"Hazan hadi dışarı gelsene artık, ne yapıyorsun orada? Bak ne güzel eğleniyoruz. Hem ateşte bir şeyler de pişiriyoruz."

Liva bunları söyleyince Haruki'nin gözleri yavaşça açıldı.
Gözleri direkt beni bulunca irkildim.
Dizlerimi hızla indirdim ve oturduğum yerde kıpırdandım.

"Hazan? Burada mıydın sen?"

"Ben aslında...sen uyuyordun. Yani sistem kurtarma şeysi yapıyordun. Bilemiyorum belki güncelleme de gelmiş olabilir. Yani insanlar seni rahatsız etmesin diye. Güncelleme geliyor mu sana? Misal benim telefonum her güncellendiğinde yeni ekran fotoğrafları geliyor. Mesela sana ne geliyor? Cevap versene Haruki!"

Hayatımda yaptığım en saçma saçmalığı yapmıştım iki dakika içinde. İnsan utanmaya görsün ne yapacağı belli olmuyor. Haruki mahmur haliyle yavaşça kalkarken dudağının kenarındaki tatlı gülümseme ile bana baktı.

"Güncelleme almıyorum Hazan. Eğer istediğin cevap buysa yani." Toparlanarak kalktığında gerindi. İnsan gibiydi işte. Robotların gerindiği de nerede görülmüş?

"Başka istediğin bir cevap var mı?"

Cevap falan istemiyorum Çocuk robot. Saçmalıyorum göremiyor musun diyemedim tabii.

"Görüyorum," dedi.

"Efendim?"

Bana cevap vermiş mi oldu? Düşüncelerimi de mi okuyor bu teneke? Şaşkınla ona bakarken
"Görüyorum da dışarı oldukça kararmış," diye devma etti. Bana cevap vermemiş meğerse dışarıdan bahsediyormuş. Derin bir nefes alıp ben de başımı eğip dışarıya baktım.

Hep birlikte Haruki'nin baktığı yere baktığımızda gökyüzünün laciverti ile karşılaştık. O güzelim mavilik gitmiş yerini biraz daha karanlık olan bir örtü almıştı. Eskiden yani bir süre tek başıma kaldığım dönemlerde havanın kararması canımı sıkardı. Ne bileyim etraf sessizleşince falan moralim bozulurdu. Herkes ailesi ile birlikte evine geçmişken benim tek başıma kalmam kalbimi kırardı. Bu akşam ise ilk defa gökyüzünün karardığında bile ne kadar güzel olduğunu gördüm. Evet hava kararmıştı ama bu haliyle de güzeldi. Güneş veda etmiş yerini aya bırakmıştı ama bu ışıltı da güzeldi. Meğer var olan her şeyde bir güzellik varmış.

"Ay durun ben de iki dakika şuraya oturayım," dedi Liva çadırın girişine oturarak. "Sizsiz hiç çekilmiyor. Tek başıma bıraktınız beni orada siz ikiniz ne güzel oh."

"Biz ikimiz diye bir şey yok Liva. Haruki'nin burada olduğunu bilmiyordum. Tek başıma gelmiştim ama meğer o da varmış."

"Her neyse. İyiler hoşlar da insan uzun zaman görüşmeyince unutuyor. Birçoğunun ilgi alanları bile bizimkinden çok farklı. O yüzden artık yanımıza gelmeniz lazım."

"Olur tamam hadi gidelim."

"Evet, hadi artık gelin."

Liva bunu söylediğinde çadırdan çıkmaya çalışıyordum. Daha fazla içeride kalmama gerek yoktu artık. Ayağa kalkıp Liva'ya yaklaştığımda kolumu hafif çimdikleyerek fısıldadı.

"Hazan ne yapmaya çalışıyorsun sen? Neden Haruki ile aynı çadırdaydınız?"

"Hiç sorma!"

Tamamen umutsuz bir vaka gibi omuzlarım çökerek söylemiştim bunu. Ben de bilmiyorum Liva ben de bilmiyorum. İnan başıma neden bunlar geliyor hiç bilmiyorum.

"Ne yaptınız peki?"

"Ne mi yaptık?" Yüzümü buruşturarak Liva'ya baktım.
"Bu nasıl bir soru? Ne yapabiliriz? Bir robotla ne yapmak istersin? O sistem kurtarma şeysi yaptı ben de oturdum. Onun çadırda olduğunu bile bilmiyordum. Bilseydim deli gibi üstüme kitletir miydim hiç?"

Liva dudaklarını büzerek omuzlarını silkeledi. Onu çok iyi tanıdığım için bu hareketi şüphelenme duygusu içeriyordu. Haruki'nin varlığını bilerek kendimi çadıra kapattırdığımı falan mu düşünüyordu ki?

İnsanın en yakın arkadaşı böyle düşünürse diğerleri neler düşünmez ki?

"Gerçekten onun içeride olduğunu bilmiyordum. Ben geldiğimde çoktan içeride uyuyormuş zaten."

"Tamam tamam neyse. Senin kaçtığın kişi kimdi peki? Akın olmadığı kesin. O şapkalı ve gözlüklü halinde bile seni tanıdı ama o değil."

"Haruki'ydi," dedim ellerimi birbirine geçirerek.

"Ne? Hem ondan kaçıp hem de aynı çadırda mı kaldın?"

"Of sorma sorma!" Arkama bakıp Haruki'nin de bizi takip edip etmediğine baktım. Bizden birkaç metre geride gökyüzünü seyrederek geliyordu. Renklerin güzelliği ile arada gülümserken benim de istemsizce gülümsediğimi fark ettim. Onun her bir hareketi nasıl da bana bu kadar etki edebiliyordu. Yeniden önüme döndüğümde "Biliyor musun Akın bir kez olsun Arzu ile konuşmadı. Duyduğuma göre tartışmışlar," dedi Liva.

"Öyle mi?"

Eskiden olsa Akın ismini duyduğumda bile kalbimde kelebekler uçuşurdu. Şimdi ise neredeyse hiçbir şey ifade etmiyordu. İnsan ilişkileri bu yüzden pamuk ipliğine bağlı gibidir. Kopması çok kolaydır ve aslında gözümüzde büyüttüğümüz herkes sıradandır. Onları öylesine yüce gösteren ise sadece bizim sevgimizdir o kadar.

"Artık Akın'a olan ilgini kaybettin mi ben mi yanlış hissediyorum."

Ben de bilmiyordum neden böyle olduğumu. Ama evet öyle olmuştu.

"Eskiden bir şey okumuştum," dedim artık görünmeye başlayan ateş ve etrafında çember oluşturmuş bizimkileri gördüğümde. "Bir kadın bir yılana aşık olmuş. Onu öylesine çok seviyormuş ki her gün görmek için çeşme başındaki yere gidiyormuş. O güzel karışık renkleri ve mükemmel kıvrımları rüyalarına kadar giriyormuş. Onsuz bir gün bile geçiremiyormuş. Mutlaka görmek için oraya gidiyormuş."

"Eee sonra ne olmuş sonra ne olmuş?"

Liva koluma girmiş hevesle hikâyenin devamını beklerken gülümsedim. Hep böyleydik. Eskiden de yetimhanede ona böyle değişik hikâyeler anlatır hem aklını dağıtır hem de vaktin geçmesini sağlardım. Özellikle herkesin ailesi ile görüştüğü ve bizim yalnız kaldığımız vakitlerde bu uyduruk hikâyeler çok işe yarardı.

"Kadın işte bir gün yılana açılmaya ve o büyük aşkını itiraf etmeye gitmiş. Fakat sonra ne görsün..."

"Ne görmüş? Yılan aldatmış mı onu yoksa? Başka bir yılanla mı basmış? Yoksa artık yılan gelmiyor muymuş? He! Ne olmuş?"

Daha çok gülerken Liva'nın kolumdaki elini hafifçe sıktım.

"Hayır sevgili dostum. Yılan aldatmamış ya da kadın onu basmamış. Sadece bunca zaman aşık olduğu ve sevdiği şey sadece bir hortummuş."

Liva aniden durunca ben de durdum.

"Nasıl ya? Nasıl hortum olur?"

"Öyle işte," dedim gülümseyerek. "Bizim gözümüzde büyük ve ulaşılamaz olan birçok şey aslında biz büyüttüğümüz için öyle. Vakti geldiğinde ve içimizdeki sevgi bittiğinde bir bakmışız sadece hortumlar."

Liva ne demek istediğimi anlamışçasına gülümsemeye bana bakarken Haruki de bize yetişmişti. Akın benim için eskisi gibi değildi. O belki bir hortum da değildi ama sanırım sevgimi ve ilgimi artık başla birine kaydırmıştım. Ve o kişi de hemen yanı başımda durup gülümseyerek bana bakan Haruki'den başkası değildi.

YAPAY ZEKÂ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin