4🤖

18.9K 1.4K 230
                                    

Vakit öğleye yaklaşmıştı. Kahvaltı masasını toplayıp kirlileri çamaşır makinesine attım. Evi baştan sona süpürüp akşam için yemek hazırlığına giriştim. Sonra aklıma hafta sonu çıkacak olan en sevdiğim belgesel programı olduğu geldi aklıma. Yemeği hızlıca yapıp televizyona koştum.

Öylesine güzel bir programdı ki. Diğer ülkelerin yaşam tarzını görmek beni çok mutlu ediyordu. Hoş mutlu etmekten ziyade bazı kimsesizleri ya da mağdurları gördüğümde dünya üzerindeki tek zavallının ben olmadığımı anlıyor ve biraz olsun hayatta kalmak için güç buluyordum. Bazen insan teselli istiyor. Başı okşansın istiyor. Tek değilsin densin istiyor. Bunu diye ek çevremde neredeyse kimse yok ama televizyonda az da olsa empati kurabileceğim kişileri bulabiliyorum. Yaklaşık bir saat süren belgesel bittiğinde akşam olmak üzereydi. Tüm günümü dinlenmek ve kafamı boşaltmak için geçirdiğimde olabildiğine rahatlamıştım. İyi hissediyordum.
Akşam için yiyecek bir şeyler de hazırladım ve hafta sonu yapacaklarımın arasında sadece çöpleri dökmenin olduğunu hatırladım. Kendime program yapıp yapmam gerekenleri yaptığımdan emin olunca daha huzurlu hissediyordum. Mutfağa gidip çöpleri aldım. O kadar çöp birikmişti ki iki elim de dolmuştu.

"Bir aylık çöp birikmiş sanki. Her hafta döküyorum bu ne birikinti ya rabbim?"

Çöplerle birlikte yürümeye başladım. Hava da kararmıştı ama olsun, bahçe ışıklarını yakıp dökerdim çöpleri. Üzerime siyah trençkotumu alıp bahçe ışıklarını yaktım. Sonra da evdeki tüm çöpleri tek bir çöp torbasına koyarak kapıya doğru yürüdüm.

"Ay!"

Kapıyı açmamla çığlık atmam bir olmuştu.

"Bismillahirrahmanirrahim."

Sabahki genç bıraktığım gibi duruyordu. Aynı şekilde gülümseyerek, aynı şekilde elleri önünde bağlı ve fazladan saygılı bir şekilde. Saatler olmuştu ve o nasıl hiç istifini bozmadan öylece durabiliyordu? Tam bıraktığım yerde. Unutmuştum ama o olduğu gibi duruyordu.

"Sizi korkuttuysam özür dilerim," dedi kibar bir şekilde.

"Se-sen...nasıl? Kaç saattir burada mı bekliyorsun!"

Şaşkınlıkla bunu sorduğumda "Burada beklememi istemiştiniz," dedi.

Onca saat, nasıl bekler, neden bekler? Dehşetle doldu içim. Boğazım kurudu bir an için ve ateşim çıktı. Hiç beklemiyordum. Gafil avlandım.

Ellerimdeki çöp poşeti yere düştüğünde, nezaketle eğilip aldı. Sonra da "Çöpleri atıp hemen geliyorum. Dilediğiniz bir şey varsa onu da yapabilirim," dedi.
Ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemeden öylece kalakalırken sadece ona bakıyordum. Gözlerimi bile kırpmadan bakarken hiçbir şey düşünemeyecek şekilde dönmüştü beynim. Yine tatlıca gülümsedi, sonra da çöpleri alarak uzaklaşmaya başladı.

Genç adam bir çırpıda çöpleri atıp yeniden kapının önüne geldiğinde ister istemez bir vicdan azabı yaşadım. Bir yere gitmişe benzemiyordu gerçekten de, onca saat burada beklemişti ama neden? Yani çok saçma. Bu işe bir son vermeliydim.

"Pekâlâ," dedim dudaklarımı ıslatarak.
"Bak ben zengin falan değilim. Çok zeki de sayılmam. Ayrıca gördüğün üzere çok abartılı bir güzelliğim de yok. Yani benimle uğraşman sana bir fayda sağlamaz. Eline bir şey geçmez. Düzgün bir konuşman ve görünüşün var. Git ve kendine daha eğlenceli birini bul olmaz mı?"

"Olmaz."

"Neden?"

"Çünkü ben, sizin için programlandım. Bir kere programlandıktan sonra sistemde değişiklik yapılamaz."

Anlamaya çalışırken yüzümü buruşturdum.

"Ne? Program mı o da ne? Anlamıyorum ve sinirleniyorum."

Gülümsemesi yeniden geldi.

"Şu gülümsemeyi de keser misin lütfen?" diye sordum. "Ben sinirleniyorum sen gülüp duruyorsun. Dalga mı geçiyorsun anlamıyorum."

Dudaklarını yavaşça düz bir çizgi haline getirip gülümsemesini yok etti. Beni dinliyordu.

"Ne yani, şimdi ben sana ne emir verirsem uygulayacak mısın?"

"Evet."

Beyaz yüzündeki pürüzsüzlüğüne baktım. Erkek olmasına rağmen öylesine güzeldi ki. Benim bile alnımda iki sivilce var ama onun hiçbir şey yoktu.

"Yani ne istersem yapacaksın öyle mi? Peki neden?"

"Çünkü bunun için programlandım."

"Ya kardeşim sen saf mısın? Yakışıklısın, kibarsın, efendi bir çocuğa da benziyorsun. Git oku, bir meslek sahibi ol ya da ne bileyim başka bir şeyler yap. Delirtme beni ya. Sabahtan beri burada bekliyorsun gelmişsin bir de sana programlandım diyorsun. Allah Allah. Yani sinirlenmeyeyim diyorum ama yok illa delirteceksiniz beni."

"Dünyaya gelmenin amacı bir mesleğe sahip olmak mıdır sence?"

Beklenmedik sorusu karşısında irkildim.
Yutkunarak sorusunu düşündüm.

"Ya-yani...eee. Şimdi söylemek istediğim şey aslında. Tabii ki öyle değil ama konumuz meslek de değil zaten. Ben onu öylesine söyledim yani meslek lafın gelişiydi. Meslek değil de başka bir şey düşün."

"Kendini zorlamana gerek yok," dedi tebessüm ederken.
"Ben, dünyaya geliş amacımın ne olduğunu çok iyi biliyorum. Programlandığım insanı korumak ve onun mutlu olmasını sağlamak. Eğer sen de dünyaya geliş amacını biliyorsan ne mutlu. Ama yok diğer birçok insan gibi dünyaya yemek içmek ve boş vakit için geldiğini sanıyorsan, çok yazık."

Gözlerimi sürekli açıp kapatıp bu karşımdaki kişinin gerçek olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Zihnimin bana oynadığı bir oyun muydu? Ama yok olamaz. Kendi zihnimi tanıyorum ve böyle zekice cümleler kuracak bir oyun hayal edeceğimi sanmıyorum. Benimki daha düşük zeka seviyesi ile ayarlanan üstelik bu kadar da yakışıklı olmayan vasat bir hayal olurdu. Hayalim bile fakir çünkü böyleyim yapacak bir şey yok.

"Şimdi sen bana hizmet etmek için mi buradasın?" diye sordum bir kere daha. İnanamıyordum. Bin kere daha söylese inanamayacaktım. Bir insan başka bir insanın nasıl hizmetini yapar ki? Yaşlı değilim, bakıma muhtaç değilim. Ne yapacak yani beni sırtına alıp taşıyacak mı?

"Evet," dedi tekrardan ve tekrardan

"Ne istersem yapacak mısın?"

"Evet."

"Yani emrimde gibisin öyle mi?"

"Evet."

İçimdeki tüm havayı bir anda ağzımdan verirken bu saçmalığa karşı istemsiz bir kahkaha attım. Beni deli yerine koyuyordu anlaşılan. İlk başta emin olamamıştım ama şu an emindim ki benimle dalga geçiyordu. Uzaktan saf bir şeye benziyordum sanırım.

"Söylesene," dedim hafif alaylı bir ses tonu ile.
"hangi insan böyle saçma bir işe kalkışır?"

"İnsan olduğumu kim söyledi?"

"Ne?"

"Ben," dedi alt dudağını ıslatmadan hemen önce.
"Yapay zekâ robot Haruki. Japonya'nın Hiroşima şehrinde üretildim. Kendimi programladığım kişiye adamak ve onun hizmetini gerçekleştirmek için ayarladım. Üstelik bunun için de tüm güncellemelerimi gerçekleştirdim."

Bir adım geri attığımda kaçacak tek yerin evim olduğunu anlamıştım. Yine de kaçsam bile kurtulabilir miydim ki? Bu çocuk yani robot gitmek bilmiyordu. Polis mi çağırsam acaba?

Onca şey düşünmüştüm ki genç adam büyük bir nezaketle "İzninizle," dedi ayakkabılarını çıkararak ve evime girdi.

Bense onun evime girişini öylece izledim. Ne engel oldum ne de herhangi bir tepki verebildim.

YAPAY ZEKÂ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin