81🤖

5.2K 593 46
                                    


Bir rüya gibiydi yaşadıklarım. Bana tanınan imkanla hava alanına geldim. Tüm kontrollerden geçtikten sonra nihayet uçağa binmiştim. Benim için alınan yer pencere kenarıydı. Daha önce hiç uçağa da binmemiştim. Hareket ederken korkarım diye bile düşünmedim. Haruki'ye bir an önce kavuşma isteği tüm bu duygularımı yok etmişti. Aklımda sadece o vardı.

Uçaktan yer yüzüne bakarken, üstünde uçtuğumuz kara parçalarını, su alanlarını ve şehirleri düşündüm.
Haruki de bu yerlerden geçmişti değil mi?
Bana gelene kadar bu yerlerin üstünden geçmişti mutlaka.
Bilinçli ya da bilinçsiz, bir şekilde aynı yoldan geçmiştik. Bu sanki kulağa kaderimizin ortak olduğu bölümlerinin varlığını kanıtlar nitelikteydi. Çok önceden çizilen çizgiden önce o yürümüş, yoluma çıkabilecek dikenleri ve cam kırıklarını temizlemiş, kimi zaman yaralanmış ama bana zarar gelmesin diye geride hiçbir artık bırakmamış ve sonuçta sıra bana gelmişti.

Şimdi sıra bendeydi gerçekten de.
O bana gelmişti, şimdi de ben ona gidiyordum.

Gece yarısını geçtiğimiz şu dakikalar itibari ile herkes uyumuştu. Takım elbiseliler, çocuklar, genç kızlar ve daha nicesi.

Uyanık olan bir ben varmışım gibiydi. Öyle olurdu tabii. Gece vakti ayakta olanlar dertliler değildir de başka kimdir?

Japonya çok uzak olduğu için koltuklarımız yatak pozisyonu almıştı ama benim uyumaya niyetim yok gibiydi.
Gözlerim uçağın tavanında bir şeyler arıyordu. Olmayan bir şeyler. İmkânsız bir şeyler.
Dahası içimde tuhaf bir his vardı.
Niye gidiyorum?
Gitsem ve görsem bile ne olacak?
Haruki en son tüm bilgilerini silmedi mi?
Dahası ne olacak?
Onu alıp yeniden Türkiye'ye getirebilir miyim?
Bırakın, onu çok seviyorum. O benim hayatımın ışığı, şu yalnız dünyamda tek dayanağım diyebilir miyim?
Bana gülmezler mi?
Dahası ben kimim ki?

Haruki, Amerikalı bir iş adamı için tasarlanmadı mı? Kim bilir onun için ne kadar ödemiştir. Benim param var mı Haruki'ye lâyık olmasa bile? Daha okul taksitlerimi bile karşılayamıyorum.

Normalde olsa Haruki benim için asla tasarlanmazdı.
Ama işte kader.
Ve onu benim için gönderen Allah.
Kendi kendime tebessüm ettiğimde uyanık olan bir iki kişi olsa bana pek de sağlıklıymışım gibi bakmazlardı eminim.
Ama bilmiyorlardı ki neler düşündüğümü, neler hissettiğimi, neler yaşadığımı.
Kim bilir belki ben söylemezsem bilemezlerdi.
Ben öylece kendi kendime düşünürken diğer taraftaki koltuklarda oturan biri ile göz göze geldim.
O da uyanıktı.
Böyle, kahve saçlı, berrak yüzlü ve asil bir duruşu vardı.
Bana gülümseyince ben de karşılık vermeden edemedim ve gülümsedim. Derin bir nefes aldı ve fısıltı ile sordu.

"Siz de mi yüreği yüklülerdensiniz?"
Güzel cümlesi ile tebessümümü genişletirken, başımla tasdikledim ve onun da benim kadar derdi olduğunu düşünerek biraz olsun kendimi yalnız hissetmedim.

YAPAY ZEKÂ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin