21🤖

10.3K 930 52
                                    


Liva ile birlikte Haruki'ye bakarken daha ne yapmamız gerektiğini düşünüyorduk. Temiz kıyafetler giydirdik, yarasını temizledik ve şimdi? Sistem ne zaman onaracak kendini? Ne zaman kendine gelecek? Böyle durumlarda elim ayağıma dolaşır. Daha önce hiç hastaya bakmadım çünkü ben hasta olunca da bana bakacak kimse olmuyor. Karşılıklı bir durum ve ben hep tek başıma kaldığım için hasta birine ne yapılır bilmiyorum. Başında mı beklesem, uyandırmaya mı çalışsam başka bir şey mi yapsam bilmiyorum. Biraz yapay zekâ ile ilgili makaleler okudum. Sitemin kendini kapatması ya da onore etmesi tıpkı ısınan telefonun yavaşlaması gibi bir şeymiş. Bir süre yavaşlayıp sonra yeniden kendine geliyor. Toz haznesi dolan elektrikli süpürgenin kendini kapatıp biraz beklemesi ve bize iyi değilim bir bak demesi gibi bir durum. İnsanlığa uyguladığımızda ise koma ya da uyumak olabilir. Yine de beni korkutuyordu. Eğer bir daha açılmayacak olursa onu ihbar etmek zorunda kalırdım. Bu şekilde gitmesi ise kalbimi kırardı.

Birer fincan kahve yapmak için mutfağa gittiğimde Liva Haruki'nin başında beklemeye devam ediyordu. İkimizden biri onun yanında duruyorduk ki olur da uyanırsa fark edelim diye. Mutfak birden soğumuştu nedense. Kalorifere dokunduğumda soğuk olduğunu fark ettim. Bazı zamanlar petekler hava dolduğu için ısınmıyordu ve sanırım yine aynı şey olmuştu. Kafam biraz dağılsın diye petekteki havayı boşalttım ve yeniden ısınmasını sağladım. Mutfak yavaştan ısınırken de cezveye biraz kahve alıp pişirmeye başladım. Şeker atmak için eğildiğimde duran sıvı yap dikkatimi çekti. Bu kadar kısa sürede Haruki'nin bana böylesine etmesi çok tuhaftı. Sıradan bir yağ bile onu anımsatıyordu. Neyse ki onu dışarıda bırakmayıp eve almıştım. Şu an burada olması az da olsa içimi rahatlatıyordu.

Kahve bir yandan pişerken ben de hızlı bir şekilde tatlı bir şeyler hazırladım. Kahvenin yanında yemek için biraz lokum biraz da kurabiye hazırladığımda her şeyi tepsiye koyup yeniden oturma odasına geçtim. Liva koltuklardan birine oturmuş yastıklardan birini de karnına almıştı. Hiç başka bir yere bakmadan Haruki'yi seyrederken benim gelmemle bana baktı.

"Ne gerek vardı niye zahmet ettin şimdi?"

"Olur mu? Kafedeki kahveler kadar güzel olmasa da ben de kahve yapıyorum işte."

"Aşk olsun. Kafedekileri robotlar yapıyor sen benim en sevdiğim arkadaşımsın."

Arkadaşı olarak yaptığıma sevineceğim yerde robot kelimesini işitmemle Haruki'ye bakmam bir olmuştu.

"Ne oldu? Hiç değişiklik var mı?" diye sordum.

"Yok olduğu gibi yatmaya devam ediyor," dedi Liva kahvesinden bir yudum alarak. Ben de kahveden bir yudum alıp Haruki'ye bakarak iç çektim. Üstüne bir de battaniye örtmüştük ve içerisi de ılıktı. Ağzıma aldığım lokumu çiğnerken gözlerimi ondan alıp kahveme çevirdim.

"Ne yapmayı düşünüyorsun?"

Elimdeki kahve bardağından bir yudum daha alırken Liva'nın sorusunu düşündüm. Hiçbir şey düşünmüyordum. Ne düşüneyim ki? Bir an önce kendine gelmesini ve benim yüzümden başına bir şey gelmemesini. Sadece, tek dileğim buydu işte.

"Hazan hayatımda böyle bir şeyle karşılaşmadım ben. İnan ki ne planladığını çok merak ediyorum."

"Bir şey planlamıyorum," dedim.

"Nasıl yani?"

"Öyle işte. Ne planlayayım Liva? Göndermeye çalıştım ama gördüğün üzere hâlâ benimle birlikte. Üstelik benim yüzümden bu halde. Eğer o olmasaydı muhtemelen aynı şekilde yatan ben olurdum. Hoş eve bile gelebilir miydim bilmiyorum. Ah işler çok karışık ne yapacağımı bilmiyorum inan ki."

"Polisi aramalı ve onu iade etmelisin. Diğer türlüsü sana zarar verir. Bu iş böyle iyi kalplikle idare edilecek bir şey değil. O bir insan bile değil, robot. Vay canına robot deyince tüylerim diken diken oluyor. Şunlara bak," dedi kollarımdaki tüyleri göstererek. Evet evet onu çok iyi anlıyordum. Tıpkı onunkiler gibi benim de tüylerim ürperiyordu.

"İyi güzel söylüyorsun da kolay mı sanıyorsun? İtiraz ediyor gitmek istemiyor."

"Gitmek istemiyor mu? İyi de o sadece bir robot karşı gelse ne olur ki?"

"Ama üstün zekâlı bir robot," dedim kaşlarımı kaldırarak. "Ayrıca ne demek karşı gelse ne olur? Onunla bir robot olarak konuşmadığın için bilmiyorsun ama kendi fikirleri ve duyguları var."

"Demek üstün zekâlı? Savunma olarak da bunu mu diyeceksin yani? Ayrıca kendine ait düşünceleri olsa bile onu mu dinleyeceksin? Ya yakalandığında seni de suçlu bulurlar ve hapse falan atarlarsa?"

Omuzlarımı silkeledim. Tüm bunlardan ben de korkuyordum ama ne diyebilirim ki?

"Umursamaz biri olduğumu biliyorsun," dedim. "Ayrıca madem üstün zekâlı, durumu biliyordur ve en iyisi nasıl olacaksa o çoktan karar vermiştir."

Liva bana pes dercesine gülerken "İçeride kaçak bir robot var ve sen ona mı güveniyorsun yani?" diye sordu.

"Kaçak robot dediğin kişi bugün benim hayatımı kurtardı. Üstelik öylece yatmasının nedeni de benim. Tüm bu olanlardan sonra bir demir yığını gibi muamele edip onu atmamı mı bekliyorsun?"

"Bir de ona üzüldüğünü söyle de tam olsun."

Liva'ya anlamayarak baktım.

"Neden üzülmeyeyim? Sadece bir insanın canı yanınca mı üzülmeliyiz? Başına taş ile darbe aldı, defalarca yumruk yedi. Neden üzülmeyeyim?"

"Hazan, o bir robot! Eğer doğru söylüyorsa o bir robot tamam mı? Ne zamandan beri bulaşık makinesi için üzülmeye başladın? Ya da ne bileyim robot süpürge için. Robotlar işte. Ne bekliyorsun yani? Eskiyince yenisi gelir, ömürleri bitince tamir edilir falan."

Liva üstüne bastıra bastıra söylediğinde derin bir nefes aldım.

"Biliyorum. Yine de ona dokunduğumda insandan bir farkının olmadığını hissettim. Yani et ve kemik tamamen aynıydı. Sadece," dedim nasıl açıklayacağımı düşünerek.
"sadece düzenli atan bir kalbi yok ve inan bana şu koca dünyanın bu kötü noktaya gelmesinin nedeni düzenli atan kalbe sahip olan insanlar yüzünden. Ben, ona üzülmekten kendimi alamıyorum."

"Yani?" diye sordu Liva.

"Yani," dedim dudaklarımı ıslatarak.
"ona bir şans vermeye karar verdim. Kararına ve düşüncelerine saygı duyarak istediği kişinin yanında kalmasına izin vereceğim. Bu kişi eğer bensem de istediği kadar yanımda kalabilir. Zaten bana bir aylık süresi olduğunu söylemişti. Bu süre içinde yanımda kalmak istiyorsa kalsın ve sonrasında gidecekse gitsin. Ben onu şikayet etmeyeceğim."

Ağzındaki nefesi bir anda dışarı veren Liva bana delirmişim gibi baktı. İnanamıyordu. Ben de kendime inanamıyordum ama sonradan pişman olacaksam da yapmadığım için yaptığım için olmaya razıydım.

"Sen aklını kaçırmışsın. Dostum olduğun için sırrın bende güvende olacak ama başına bir şey gelecek diye de seni ispiyonlamalı mıyım diye düşünmüyor da değilim. Ben biraz hafife alıp robot süpürge diyorum ama üstün zekâlı bir robot bu. Sıradan değil. Gel bence biz onu yine de ihbar edelim. Ona rağmen kalacaksa kalsın ha olmaz mı?"

"Sakın!" dedim hızla atılarak.
"Kaderime razı geleceğim. Düşünsene Japonya'dan Amerika'ya giden bir uçak Konya'da düşüyor ve ne tesadüfse içinden çıkan kişi beni buluyor. Bence bu tesadüf olamayacak kadar planlı bir şey. Ona ihtiyacım varmış sanırım."

"Kızım bir robota neden ihtiyacın olsun ki? Seni anlayamaz bile."

"Beni anlıyor," dedim.
"Beni gerçekten çok iyi anlıyor."

"Sana artık bir şey demeyeceğim Hazan. Ama içimden bir ses bu işin sonunda ikimize de parmaklıklar görünecek gibi geliyor."

Liva bana itiraz etmek istese de kararlarıma saygı duyduğu için susuyordu. O da haklıydı. Başıma bir şey gelmesinden korkuyordu ama ben, özellikle bu geceden sonra içimde oluşan huzurla birlikte hiç korkmuyordum. Gerçekten ama gerçekten hiç korkmuyordum.

***

YAPAY ZEKÂ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin