61🤖

5.9K 649 112
                                    


Milyonlarca gül...
Milyonlarca papatya...
Milyonlarca yonca...
Tam sayısından emin değilim ama milyonlarca vardı bence. Ya da öyle olsun istiyordum bilmiyorum.
Geldiğimiz geniş vadide özgürce dolaşırken böylesine çeşitli güzellikler arasında olduğum için kendimi çok şanslı hissediyordum.
Başımdaki geniş hasır şapkasını tutarken rüzgârın tüm hücrelerimden geçişini hissedebiliyordum. Böyle güzel bir duyguyu hissetmeyeli çok olmuştu.

Yeşil çimenlere gelinlik gibi yayılmış çiğdemler, kırmızı başlıklı gelincikler, morumsu lavantalar, turuncu renk ismini bilmediğim birçok güzel çiçek.

Kendi başıma yürüdüğümü düşündüğüm o anlarda masayı hazırlayan Liva ve Pınar hanımdan bir hayli uzaklaşmıştım.

Güneşin ılıklığıyla yürüyüşüme devam ederken "Çok güzel," dedi.
Yalnız olduğumu düşündüğüm için irkilerek sesin geldiği yere baktım.
Haruki arkamdan geliyordu. Kollarını arkasında bağlamış o da bu güzel anın tadını çıkarıyordu.

"Ne güzel Çocuk robot?" diye sordum.

"Senin böyle huzurla dolman."

Hasır şapkasını sıkı sıkıya tutarken saçlarının sağa sola savrulmasını seyrettim bir süre.

"Bu piknik işi senin başının altından mı çıktı yoksa?" diye sordum çocuksu bir ses tonu ile. Ondan olduğunu biliyordum aslında. Daha öncesinde Liva ya da Pınar Hanım böyle bir şey yapmamıştı. Yine de sorup onu gülümsetmek istemiştim.

Başı ile tasdiklerken "Bir öncekinde yeterince iyi vakit geçiremediğini düşündüm. Burada seni gerçekten seven kişilerle birlikte vakit geçirmeni diledim," dedi.

Uzaktan görünen Liva ve Pınar hanıma baktım.

"Pınar Hanım da beni seviyor mu sence?"

Yürümeye başladı. Yanımdan geçerken "Seviyor. Sevmeseydi onun gibi biri ikinizi kafesinde barındırmazdı," dedi. Doğru diyordu aslında. Bizden sonra birçok kişi iş başvurusunda bulunsa da kabul etmemişti. Bizi işten çıkarıp onları alabilirdi ama almamıştı. Paraya ihtiyacımız olduğunu bildiği için hiç aksatmadan maaşlarımızı da yatırıyordu.

Peşinden yürüyüp onu takip etmeye başladım.

"Peki ya Liva?"

"Sadece biraz saf kalpli. Onun dışında sana çok bağlı," dedi.

"Yani senin gibi mi saf kalpli?" diye sordum ona takılmak maksadıyla.
"Sonuçta poşete elli kuruş vermiş kişisin."

Hafif tebessüm ederek yoluma devam ettiğimde aniden durdu.
Yavaşça önünü döndüğünde kolları hâlâ arkasında bağlıydı.

"Beni bu kadar çok sevdiğini belli etmesen."

Şaşkınlıkla Haruki'ye bakarken küçük dilimi yutacak gibi olmuştum.
"N-ne?"

"Benimle sevdiğin için takılıyorsun, bana sevdiğin için gülüyorsun, benim için fedakârlık yapmayı bile göze alabilirsin. Beni çok seviyorsun değil mi?"

Gözlerim sonuna kadar açılmışken bu cesur konuşmalarından dolayı Haruki'ye şaşkınlıkla bakmaya devam ediyordum. Neden birden bire böyle konuşmaya başlamıştı? Dahası konuyla ne alakası vardı?

"S-sen...iyi misin?"

Geri dönüp gidecektim ki bileğimden tuttu. Bir kere daha yüzüne baktım.

"İşte bunu yapma Hazan," dedi ciddiyetle.
"Her şeyi yap bana ama bunu yapma. Ben sadece geçici biriyim hayatında. Ve tüm bu sözlerim öylesindeydi. Ama gerçekten sevdiğin kişileri böyle kaybetme. Sen de sev artık birilerini. Sahiplen, kucakla onları, hayal kur, fedakârlık yap ve mutlu ol."

Gözleri yavaşça doluyordu.

"Gitmeden önce senden istediğim tek şey bu."

Bileğimi yavaşça ondan kurtardım.

"Neden sürekli gidişini hatırlatıp duruyorsun Haruki? Anladık bir aylık süren var ve iki haftadan az kaldı. Ben de biliyorum ve her geçen gün sıkıntı ile zamanın durmasını diliyorum. Sen neden sürekli ban bunu hatırlatıp duruyorsun?"

"Çünkü seni geride bırakmak zoruma gidiyor."

Benim de gözlerim doldu.

"Ben gittiğimde," dedi derin bir nefes alarak.
"prensesimi aç kurtlar kapacak diye deli gibi korkuyorum. Endişeleniyorum. Ve huzursuz oluyorum. Bunun için...bunun için sürekli gidişimi hatırlıyor ve seni daha güçlü bir şekilde görmek istiyorum. Kendi ayaklarının üstüne durabildiğini ve emin ellerde olabildiğini bir görsem inan huzurla gideceğim. Bunu öyle çok istiyorum ki sana anlatamam."

Ne diyeceğimi ne yapacağımı ne düşüneceğimi bilemediğim o anlarda Haruki'nin bileğimi tutan elinin asla uzaklaşmamasını istiyordum. Aramızdaki bu bağ kopmasın, o benden hiç ayrılmasın, hep yanımda dursun.
Olmaz mı?
Çok mu zor?
Ne olur!
Lütfen Allah'ım.

"Varlığın için minnettarım," dedim nemli gözlerimle. "Bir gün gidecek olsan da ben yine de sana minnettar olmaya devam edeceğim. İçin rahat ve huzurlu bir şekilde git Haruki. Ardında enkaz değil imar edilmiş bir ev bırakacaksın zira."

Bana gülümserken birlikte güzelim tarlada yürümeye devam ettik.

YAPAY ZEKÂ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin