39🤖

8K 754 27
                                    


Liva, ben ve Haruki üçümüz birlikte su kenarında oturmaya devam ederken mangal kokusu gelmeye başladı. Böyle bir kolu elbette ki Liva'yı yerinde durdurmayacaktı. Erikleri bize bırakıp ayağa kalktı.

"Mangal mı yapıyorlar? Ben gidip biraz alayım. Siz de yavaş yavaş çadıra gelin tamam mı?"

Uzaklaşırken arkasından bağırdı tekrar.

"Gelin bak, beni tekrar buraya kadar yormayın. Bekletmeyin de."

"Tamam!"

Ona cevap vermeyince susmayacak gibiydi. Nihayet cevap verdiğimde koşmaya başladı. Geride yine Haruki ile ikimiz kalmıştık. Tamam içimde defalarca kez teşekkür etmiştim ama bir kez de ona direkt söylemek istiyordum. Bunun için keşke önce o konuşma başlatsaydı ama bugün de susası tutmuştu bıçak açmıyordu ağzını. Baktım ondan bir şey gelmeyecek ben bozdum sessizliği.

"Şey, teşekkür ederim."

Teşekkür etmem gerekiyordu yani. Sonuçta hayatımı kurtardı. Ayrıca kendi hayatını tehlikeye attı ve daha bir sürü şey. Sadece bunun için de değil birçok sebep vardı ona şükran duymam için.

Teşekkür ettim ama tepki vermedi. Bekledim bir süre. Rica ederim dese daha rahat devam edecektim ama tık yoktu.

"Yani...aslında hayatını tehlikeye atman falan. Biliyorsun bunu yapmamanı istemiştim ama sen...her neyse tekrar teşekkür ederim. Canın yanmadı inşallah. Suya batarken ben nefessiz kaldım ve biraz içim yandı boğazım da. Sen iyisin değil mi?"

Yine tepki vermedi. Duymuyor muydu? Tabii ya kulağına su kaçmış olmalı. Ama biraz önce tepki veriyordu. Yani Liva ile birlikteyken. Bana mı küstü ki?

"Haruki kulağına su mu kaçtı?"

Soruma cevap vermedi. Duymuyordu net!

Hafif öne doğru eğilerek yüzüne baktım. Gözleri benimkileri bulunca tatlıca gülümsedi. Biraz önceki cümlelerime cevap vermeden "Kalkalım mı?" diye sordu. Liva ile olan tepkisi de tamamen tahmini miydi? Duymuyordu yani.

"Eyvah! Kesin kulağına su kaçmış bunun. Normal tabii, sıradan bir insanın bile kaçabilirken o bir de robot. Benim de kulaklarım ağrıyor aslında. Benimkini kurulayınca geçer de ona ne yapsak ki? Haruki duymuyorsun değil mi?"

Ayağa kalkınca anladım ki gerçekten duymuyor. Hemen kalkıp ben de onun peşine takıldım. Önden gitmeye başlamıştı.

"Sistem tekrar kaptırsa kendini ne yaparız bilemiyorum. Sorun şu ki ne ben ne Liva araba kullanmayı bilmiyoruz. Bilsek bile sen bir daha öyle halsiz yatarsan insanlar şüphelenebilir. Aman insanlar zerre umrumda değil aslında sen iyi ol da. Ben ölüyordum neredeyse ve hiçbirinin gram umrunda değildi. O yüzden tek korkum bir şekilde onlar tarafından robot olduğunun anlaşılması. Zaten isminin Haruki olmasına da takıldılar. Bu arada merak ettim Haruki isminde Japon bir yazar mı var? Eğer varsa galiba sana onun adını vermişler. Vay be seni tasarlayan kişi her halinle en iyisini yapmış. Ben de adımın bir yazar adı olmasını isterdim."

Ellerini dar paça pantolonun ön ceplerine koyunca gömleği esen rüzgarla savruluyor çok hoş bir manzaraya sebep oluyordu. Arkadan bile onu izlediğimi fark ettim. Ve bir şey daha fark ettim ki Haruki'nin kulaklarının duymadığı.

Doğrusu onun böyle sessiz olması beni üzüyordu. Her huysuzluğuma rağmen gülümsemesi ve her sorunuma bir çıkış bulması iyice alışkanlık yapmıştı ama şimdi sessizdi. Hiçbir şeyi duymuyor.

O halde içimde ne varsa döksem? Madem normalde öyle kolay bir şekilde söyleyemiyorum o halde bu şansı kaçırmamalıyım.

"Biliyor musun," diye sordum arkasından seslenerek. "Suyun altında kulaklarıma geçmişteki diyaloglar doldu hep. Böyle cehennem gibi bir şeydi. Ölüyormuşum gibiydi ama ölmedim. Tüm o anılar bir anda nasıl gün yüzüne çıktı hiç anlamadım. Unuttum sanmıştım oysaki taptazeymiş. Bir insan yirmi sene önceki şeyleri bile hatırlar mı? Hatırladım. Tıpkı o günlerdeki gibi çaresizlik içindeydim."

Yürümeye devam ettik. Ben konuşuyordum o da önden gitmeye devam ediyordu.

"Kendimi o kadar zavallı hissettim ki anlatamam. Hazır ölüm ayağıma gelmişken bir an için ölmeyi bile düşündüm. Aslında bunu ilk düşünüşüm değil. Defalarca kez düşündüm yalnız biliyorsun günah. Yani kendi kendimi öldüremem fakat hazır bu yola girmişken çabalamasam nasıl olur diye düşündüm. Yani hayata tutunup da ne yapacağım ki? Zaten her gün içten içe ölüyorum."

Parmaklarıma bakarak kendimi çocuk gibi Haruki'yi de ebeveynim gibi hissettim. Ona anlattıkça rahatlıyordum. Kalbimde ne varsa dışarı döktükçe daha da huzurlu hissediyordum.

"Ama sonra," dedim ellerimi boşlukta sallandırarak. "yaşamak için bir sebep buldum."

Derin bir nefes aldım.

"Biliyorum saçma olacak ama aklıma sen geldin. Yani sen, varlığın... Nasıl anlatacağımı bilmiyorum ama yaşamamı istemen falan beni hayata bağladı yeniden. Hayatımda ilm defa eğer bu dünyadan gidersem birinin benim için gerçekten üzüleceğini düşündüm. Ve aynı şekilde eğer yaşarsam da mutlu olacağını. Nitekim de öyle oldu. Ben kendimi tamamen ölüme salmışken sen gelip beni kurtardın. İnsan bunu nasıl anlatır ki?"

Dudaklarımı ıslattım ve peşinden gitmeye devam ettim.

"Senin varlığın benim için çok önemli Haruki bunu anlamış oldum. Ayrıca...bunu söylemek istemezdim ama sanırım farklı şeyler de oluyor bana. Yani ne bileyim. Anlarsın işte. Şu an duymadığın için bu kadar rahat konuşuyorum ama aslında ölsem bunları diyemezdim. Her neyse, benim için çok değerlisin bunu anla yeterli. Ya da anlama. Duymadın değil mi? Haruki?"

Önden gitmeye devam ederken Liva karşımızda duruyordu. O halde benim iç dökme seansım da bitmiş oluyordu.

Haruki çadıra doğru yürürken Liva yanıma geldi.

"Nasılsın Hazan?"

"İyiyim. Çok daha iyiyim."

"Canım benim."

"Bir tabak et aldım. Çadırda hadi girelim de yiyelim."

"Olur. İçecek de getirmiştim ben onu da içelim."

"Olur içeriz."

"Şunu da örtelim omuzlarına üşümüşsündür."

Liva elindeki hırkayı omuzlarıma yerleştirirken bana sevgiyle bakıyordu.

"Peki Haruki'ye ne diyordun öyle?"

Utançla kan beynime sıçradı.

"Hi-hiç hiçbir şey! Niye sordun ki?"

"Önden gelirken ağzı kulaklarına varıyordu da merak ettim ne dediğini."

Kalbim yerinden çıkıp yere düşecek gibi oldu. Nefesim kesilip hayatım son bulacaktı sanki.
Beni duyuyordu! Duymazlıktan geldi!
Haruki her şeyi duydu mu şimdi? Hayır olamaz ya!

Hayretle Haruki'nin çadırından tarafa bakarken dizlerimin bağı çözülmüştü. Ona asla bu şekilde şeyler söylememeliydim. Bir şekilde duyma ihtimalini göz önünde bulundurmalıydım.

"Hazan? Ne oldu neden Haruki'nin çadırına bakıyorsun? İyi misin sen? Birden rengin attı bembeyaz olmuşsun."

"Ben bittim Liva. Mahvoldum."

"Ne oldu ya?"

"Bittim ben."

Kaçarcasına çadıra girdiğimde Liva da benden sonra girdi.

"Ne oldu niye bittin? Anlatsana kızım?"

"Anlatamam. Kapının fermuarını çek lütfen. Allah'ım ne yaptım ben!"

Liva çadırın kapısını kapatan fermuarı çekerken kendimi battaniyelerin altına attım. Üstüme ve hatta yüzüme kadar çektiğim örtüden sonra yok olmayı umuyordum. Hayır bir şey değil sadece teşekkür etsene. Yok illa içindeki hisleri de açığa vuracak. Tamam hadi çocukluk anılarından bahsettin hislerini neden anlatıyorsun ki!

Battaniyenin içine girebildiğim kadar girdim ve tüm bu olanların bir rüya olmasını umdum.

YAPAY ZEKÂ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin