43🤖

7.1K 763 46
                                    


Su etrafında birkaç tur attım. Tek başıma korkmadan etrafta yürüdüm ve kalbimdeki mutlulukla yeniden arkadaşlarımın yanına döndüğümde ağzım kapanmıyordu. Biri tarafından sevilmek kadar güzel bir şey yokmuş meğerse.

"Hazan gel gel senin tabağını ayırdım." Liva içi yiyecek dolu tabağımı bana uzattığında mutlulukla aldım. Dizimin üstünde duran tabaktakileri yerken sevinçten havalara uçuyordum. Haruki beni sevdiğini söylemişti. Kendi ağzıyla söylemişti. Bu kulaklarımla işitmiştim. Hem de bütün o kızların arasında.

Ben severim. Ben severim. O kadar havalı bir cümle ki üstüne başka bir şey söylemeye bile gerek yok. Bu haliyle bile en güzel aşk şiirlerinden daha kıymetli. Ah! Delireceğim sanırım sevinçten. Yanaklarım ısınmıştı. Ellerimle ısınan yanaklarımı tutup soğumasını sağlarken nefesim de düzensizdi.

"İyi misin Hazan?"

"Biraz bunaldım. Ben az daha yürüyüp geliyorum."

"E ama daha yeni gelmiş..."

Liva'yı dinlemeden yeniden su birikintisinin oraya gitmiştim. Yerimde duramıyordum resmen. Niye böyle olmuştu. Sanki bütün vücudum alev almıştı. Böyle yalnız kalınca da kötü olmuştu. Yalnız başına da insan iyice delirecekmiş gibi oluyor. Gecenin siyahı su birikintisinin üstüne çökmüştü ki hışırtılar gelmeye başladı.

Beni yalnız bırakmayan kişi kim olabilir? Başıma bir şey gelmesin diye sürekli arkamda olan kişi?

Yeni bir adım atmak üzereyken üzerimi düzelttim. Haruki gelecekse de ona böyle heyecanlı görünmemeliydim. Ses tonumu düzeltmek adına iki kere öksürdüm. Kendimi sakin bir hale getirdiğimde gözlerimi kapattım. Oydu kesin. Bana ne olduğunu merak ettiği için gelmişti muhakkak.

"Çadırda ne işim olduğunu soracaksan yanlışlıktı. Çok şey etme sen. Hem ayrıca böyle gizli gizli peşimden gelmeler falan..."

Arkamı hızla döndüğümde kelimeler ağzımda kaldı. Ağzım da açık.

"Sana karpuz getirmiştim."

Akın'a şaşkınlıkla bakarken ne diyeceğimi düşünüyordum. Onu hiç ama hiç düşünmemiştim. Hayır aslında aklımdan bile geçmezdi.

"Ah ben, şey yanlış anlamışım. Başka biri gelecekti de. Şey yani geldi sanmıştım da. Kusura bakma sana değildi o sözler."

Hızla açıklama yaparken "Sorun yok, anladım zaten," dedi. Afallamıştım. Yavaşça su kenarına oturduğumda o da gelip yanıma oturdu.

"Nasılsın?"

Akın'a bakmak hâlâ bana zor geliyordu. Eksisi gibi hissetmesem de insan ne bileyim hemen unutamıyordu. Bir yüzüne bir suya bakarak "İyiyim," diyebildim.

"Çok sevindim."

Dudaklarımı ıslatarak parmaklarımla oynadım. Burada böyle onunla birlikte oturmak eskiden olsa kalbimi yerinden çıkarırdı. Hoş şimdi de çok dengeli sayılmazdım ama eskisi kadar da değildi.

"Yesene."

Karpuzu gösteriyordu.

"Yerim. Teşekkür ederim. Birazdan yerim. Yemek de yedim de o yüzden. Ama yiyeceğim."

Gülümsediğinde eski günler geldi aklıma. Onun bir tebessümü için her şeyimi verebileceğim o güzel günler. Şimdi yanı başımdaydı ve bana gülümsüyordu. Aslında olması için can attığım bir sahneydi ama işte insan değişince her şey değişiyordu.

Akın su birikintisine bakarak derin bir nefes aldı. O alınca ben de nefes aldım. Sazların rüzgârla hışırtısı altında gecenin yıldızları ile hoş bir ortamdı doğrusu. Akın bana baktığında ben de ona baktım.

"Bu kadar geç kaldığım için pişmanım aslında," dedi.

Bakışlarını suya çevirdiğinde şaşkınca kaşlarımı kaldırdım. Ona bakıyordum ama o bana bakmıyordu.

"Sadece senden bir tepki bekledim. Yani eğer ufak bir kıpırtı görseydim bu kadar ertelemezdim bunu. İstemezsin diye korktum. Ya da reddedersin, istemiyorum dersin diye işte ne bileyim. Bazen insan kırmamak için içine atıyor tüm hislerini. Benimki de öyle oldu."

Ne demeye çalışıyordu? Ne için pişmandı tam olarak?
Derin nefes alarak rahatlamaya çalıştı. Ona bu kadar sıkıntı veren cümleler ne anlama geliyordu? Hiçbir şey anlamadan ona bakarken o devam etti.

"Ben çok çabaladım. Senin için iyi biri olmak için çok çabaladım. Sen görmedin belki ya da farkında değildin ama arka planda ben hep senin için çabalıyordum."

Benim için mi? Akın benim için neden çabaladı ki? Tüm bu işittiklerim gerçek miydi? Gerçekten anlam veremiyordum.
Bana döndü ve göz göze geldik.

"Ben senden hoşlanıyorum Hazan. Geç mi oldu bilmiyorum ama bunu söylemenin vakti geldi bence. Biliyorum çok uzak ama ailemi biliyorsun ve şimdiden evleneceğim kızı ayarlama peşindeler. Oldukça katı kurallı bir aile olduğumuz için üniversite bitimi evlenmem gerekiyor ve ben sevmediğim bir kızla evlenmek istemiyorum. Hayatım harap olur eğer böyle bir şey yaparsam."

Gözlerim ona bakarken kendimi suçlu hissediyordum. Sanki aldatma hissi tüm vücudumu sarmış gibiydi. Kimseye bağlı ya da kimseyle alakalı değildim ama şimdi...
Her şeyden daha çok duymak istediğim bu iki kelime ile kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Ben bu itirafları bunca zaman Akın'dan bekledim evet ama şimdi... Hayır şimdi böyle bir şey duymak beni mutlu etmemişti. Dahası kalbimi huzursuz etmiş beni tuhaf bir şekilde rahatsız etmişti.

Neden?
Neden şimdiydi? İş işten geçtikten sonra ve kalbim artık başkası için atmaya başladıktan sonra. Evet Haruki bir robot ama ben yine de şu an için başka biri için bu hisleri hissedecek durumda değilim. Akın'a olumlu yanıt versem bile doğru olmaz. Öyle hissetmiyorken nasıl rol yapabilirim ki?

İlk defa gözlerimi kaçırmadan Akın'a bakıyordum. İnsan kalbinde olmayana daha net bakarmış, çünkü gözleri titreten de kalbin içindeki ateşmiş. O da bana bakıyordu. Belki de yanıtımı bekliyordu. Ne diyecektim? Bir aylık ömrü olan bir robotu seviyorum mu? Bana ancak gülerdi. Zaten ben de gülüyorum kendime. Onu reddetmemin de bir sebebi olmalıydı. Hareketlerimden ona karşı bir şey hissettiğimi anlamıştı ancak şimdi ne yapabilirdim?

Ne ben bir şey dedim ne o dedi. İkimiz de öylece birbirimize bakmaya devam ettik. Eğer dili olsaydı şu gökyüzünün benim yerime söyleyeceği birçok çift lafı olurdu ve biz de bu şekilde tek kelime edemeden olduğumuz gibi kalmazdık.

Bu durum bana yine eskiyi anımsatmıştı nedense. Eskiden rüyalarıma giren ve çok istediğim bir şey tam ondan vazgeçtiğim anda bana gelirdi. Bu bir çanta ya da ayakkabı bile olabilirdi lakin genelde böyle olurdu. Neden bu şekilde sürüp gidiyordu bilmiyorum ama sanırım ben çok tutkulu bir insan olduğum içindi. Öyle çok bağlanıyordum ve öyle çok istiyordum ki yaradan bana her şeyin geçici olduğunu ve bir şekilde elde ettiğimde bile mutlak mutluluğu elde edemeyeceğimi gösteriyordu galiba. Tek ve kati mutluluk ondaydı biliyordum lakin işte insan...

Suyun içindeki kurbanların ve az ilerideki çekirgelerin sesleri arasında nefes seslerimiz vardı sadece. Sorular ve cevapları bilinmeyen onca cümle ile öylece birbirimize bakarken yıldızlar kaydı. Esen rüzgâr ikimiz arasından geçerken bile sessizdik.

"O kızla evlenmek istemiyorum ben. Bunu sana söylediğim için belki de hata yapıyorum ama aklımda sen varken nasıl bir başkasına gidebilirim ki? İnsanın kalbi doluyken bir başkasını nasıl alır ki?"

Akın hiç beklemediğim şeyler söylemeye devam ederken doğrusu dağarcığımdaki tüm kelimleri silip götürüyordu. Hiç susmadan konuşabilen ben susup kalmıştım.

YAPAY ZEKÂ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin