Ertesi gün sabahın erken saatlerinde telefonum çaldı. Hafta sonu olduğu için alarm kurmamıştım ve zaten alarm da değildi. Arayan kişiye baktığımda Liva olduğunu gördüm. Bu saatte neden arıyordu ki?"Alo? Ne var?"
Uykulu çıkan sesimle konuştuğumda karşıdan yüksek bir ses kulağımı çınlattı.
"Ne? Hâlâ uyanmadın mı sen? Bana bu saate kadar uyuyorum deme Hazan? Kızım iyi misin sen? Kalk çabuk."
Sağ gözümü açmaya çalışıp telefonun ekranına bakarken Liva'nın ne saçmalığını düşünüyordum. Saat sabahın yedisiydi ve tatil günümüzdü. Bu günde uyumayıp da ne yapacaktım?
"Alo! Liva ne diyorsun kızım sen? Uykumun üçüncü sezonunda bölmen için umarım mantıklı bir fikrin vardır."
"Üçüncü sezon mu?"
"Evet. Gece üçe kadar ilk sezon. Sabah altıya kadar ikinci sezon. Ona kadar üçüncü sezon. On ikiye kadar dördüncü sezon. Sonra bir de..."
"Oof of! Sabah sabah ne saçmalıyorsun Allah aşkına? Hazırlan çabuk hadi gidiyoruz. Saat kaç olmuş hâlâ uyku diyor. Unuttun bari ben arayınca aklına gelsin. Sana inanmıyorum yani Hazan."
Nihayet her ikisini de açtığım gözlerimle odamdakileri tanımaya çalışırken bir yandan da Liva'nın dediklerini anlamaya çalışıyordum. Nereye gidiyoruz ya hu? Neyi unutmuşum."Ne oldu ki? Neyi unutmuşum ben?"
"Okul gezisine gidiyoruz hadisene ya, ağaç olduk dışarıda."
Gözlerim, kulaklarım, burun deliklerim ve açabildiğim her yerimi açtım ve yataktan şimşek hızıyla fırladım.
"Okul gezisi! Allah'ım okul gezisi! Akın! O da gelecekti! Hafta sonuna ayarlamıştık. Gideriz diye hayal etmiştik. Onca şeyden sonra unuttuğuma inanamıyorum. Duş alacaktım, saçlarımı yapacaktım, makyaj yapacaktım. Ah inanamıyorum hepsi hayal oldu. Sadece evden çıksam o bile yeter. Mesafe de çok o zamana dek geç kalmam inşallah."
Pijamalarımla yatak odasının ortasında deli gibi koşturup duruyordum. Aynaya bakıp halimi dikizledikten sonra koyu bir çığlık koyurdum. Dağınık saçlar, salyası akmış bir ağız, çapaklı gözler ve harbi savaş alanı gibi olan bir yatak.
Yapacak çok işim vardı. Banyo, makyaj, valiz hazırlığı ve ve bir de...
Tüm bu maddeleri içimden sayarken gözümün önünde bir ampul yandı, hani şu aklınıza bir fikir geldiğinde yanan ampul var ya işte o.
"Ama bir saniye, benim param yok ki?"
Odanın ortasında malzemelerini satamayan pazarcı gibi umutsuzca omuzlarımı düşürmüşken telefonu elime aldım ve Liva'yı aradım.
"Liva, dostum, kardeşim, neden unuttuğumda hatırlatmıyorsun? Neden neden bana bu işkenceyi tekrar tekrar yapıyorsun?"
"Hazan yine ne saçmalıyorsun sen ya? Neyi unuttun yine?"
"Fakir olduğumu."
"Ne?"
"Benim param yok ki geziye gitmek için. Ben gelemem, beni sevenlere selam söyleyin, sevmeyenlerin canı deliler hastanesine."
Liva uzun bir of çektikten sonra son gaz bağırdı.
"Ya geri zekalı, sence para olmadan seni çağırır mıyız? Haruki kazandığı parayı sana vermek istedi ben de gittim kayıt yaptırdım. Haruki ile arabanın içinde piştik hadi artık!"Demek ücretler ödenmişti. Liva'yı daha fazla sinirlendirmeden her işimi çabucak hallettim ve nihayet dışarı çıktım. Araç kapımızın önünde duruyordu ve Haruki ile Liva bekliyorlardı. Doğrusu hava da bahara göre epey sıcaktı. Neden piştik dediğini şimdi daha iyi anlamıştım.
Elimdeki paketleri bagaja koyduktan sonra arka tarafa geçip oturdum. Liva'nın da öne oturası tutmuş. Haruki de benim için ayırmamış. Eh öyle olsun bakalım. Geç kaldığım için kabul edeceğim artık.Benim de oturmamla hareket ettik. Bir süre gittikten sonra Haruki dikiz aynasından bana baktı.
"Arkanın rahat olduğuna emin misin Hazan?"
"Niye? Gelip benim için rahatlaştıracak mısın?"
Haruki'ye cevap verdiğimde Liva önden eğilerek bana ters ters baktı.
"Ne var? Ne bakıyorsun sen de?" diye sordum kollarımı önümde bağlayarak. Sanki beni çok düşünüyor. O kadar düşünüyorsa önü bana ayırsaydı.
"Hazan, Haruki kötü bir şey söylemedi ki?"
Liva da Haruki'yi korumasa olmaz yani. Gören de beni robot Haruki'yi dostu sanır.
"Tamam neyse, siz önünüze bakın. Arka rahat. Ayrıca Haruki bey, ben sizden para falan istemedim. Ben bu yaşıma kadar kimseden para istemedim çok şükür. Şimdi böyle jestler yapıp da bana yakınlaşacağını falan sanıyorsan..."
"Hazan!"
Liva'ya bir kere daha ters ters baktım. Bu da iyi alıştı Haruki'nin avukatı olacak başımıza. Aslında pişkinlik yapıyordum. Ödlek gibi davranmayı bırakıp ona adam gibi teşekkür etmeliydim. Bu savunma hallerim bile işe yaramıyordu, ona mahçup oluyordum. Ama o anlıyor gibiydi. Dikiz aynasından onun gülümseyen dudaklarını gördüğüm için içim rahattı. Beni anlıyorsun değil mi Haruki? Çok mutlu olduğumu anlıyorsun değil mi?
Göz ucumla dikiz aynasına baktığımda, gülümsüyordu.
"Akın biraz değişmiş biliyor musun?" diye sordu Liva.
Gözlerim hemen önde oturan Liva'yı buldu. Kalbimde de aynı anda bir sıkışma meydana geldi. Onun ismini duymak nedense hep içimi acıtıyordu.
"Akın kim?"
Haruki bunu sorduğunda Liva benden önce davrandı.
"Hazan'ınki."
Bunu söyleyip sonra da pis pis kıkırdaması yok mu. Kendime dost değil de hırdavat seçmişim gibi hissediyordum. Hayır bir şey değil yanlış anlaşılmaya müsait yani. Sözde Akın'la birkaç kere konuşmamız oldu o kadar. Eh bir de harcımı ödedi. Belki yemek de ikram etmiş olabilir. Ben ondan hoşlanıyorum diye niye benimki oluyor ki. Duyarsa rahatsız olabilir.
Haruki'nin gözleri dikiz aynasına ulaşınca gülücüğünün silindiğini gördüm. Göz göze geldiğimiz de bir şey diyecekmiş gibi baktı ama demedi. Ben de bir şey demedim. Ne yani hoşlandığım insanın hesabını da verecek değildim herhalde. Hoş benden hesap da beklemiyor ama sanki pek memnun da olmadı gibi. Haruki ile birlikte Akın'ın da olduğu bir geziye gitmek ne kadar mantıklı? Bilemiyorum.
Haruki yeniden önüne döndüğünde ifadesiz bir yüze sahipti. Direksiyonu sıkan elleri daha sıkıydı sanki. Sıkıca sarılan ellerine ulaşan bileklerindeki damarlar belli oluyordu.
Gözümle görmesem bu Japon'ların böyle bir robot tasarlayacağına asla inanmazdım ama işte gerçek ortada dostlar.
Sen istersen inanma Hazan, bu Çocuk robot senden önce para kazandı, araba aldı ve seni okul gezine götürüyor. Sen istersen inanmamaya devam et yani, keyfin bilir. Ortalık nedense gerilmişti. Akın'ın ismi Haruki'nin pek de hoşuna gitmemişti."Güzel bir gün olacak hissediyorum," dedi Liva. "Hem hava sıcak hem de arkadaşlarımızla buluşacağız."
"Liva onlar zaten hep birlikteler. Parası olmadığı için onlardan ayrı olan sadece biziz."
"Aksi bir şey mi söyledim Hazan? Ne güzel işte birkaç ayın sonunda nihayet onları yeniden görebileceğiz."
Kollarımı önümde bağlayıp iç çekerek camdan dışarı baktım. Bundan sonra tek kelime etmeyecektim. Ne söylesem yanlış anlaşılıyor ve sanırım pek memnun da edemiyorum. En iyisi susup yolculuğu sessizce geçirsem iyi olacak.
Camı da çok az açtığımda esen rüzgâr ile gözlerimi kapattım ve kendimi tamamen bu sessiz yolculuğa verdim. Her şey tam istediğim gibi olmasa da bu hayatı ben yaşıyorum. Ve kimselere bakmadan günümün güzel geçmesini diliyorum. Bu hayatı bir kere yaşayacağım ve olabildiğince güzel olmalı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAPAY ZEKÂ
Science FictionJaponya'dan Amerika'ya gönderilmesi gereken bir kargo uçağı Türkiye'de düştü. İçinden sağ çıkan şey sadece o oldu. Haruki, Amerikalı iş adamı için özenle tasarlanan üstün zekalı bir robottur. Kargo uçağı Türkiye'de düşünce tüm planlar alt üst olur. ...