49🤖

7K 808 159
                                    


Haruki gittikten sonra bir süre aşağıdan yukarıya bakmaya devam ettim. Sanki beni geçiştirmişti. Ya da bana öyle geliyordu bilmiyorum. Kollarımı önümde bağlayıp apartmanın içinde gezindim biraz. Arada üst kata bakıp dışarı çıkıp çıkmadığını kontrol ediyordum. Bir iki basamak çıkıp yukarıya daha iyi baktım ama kapısı kapalıydı. Basamaklarda oturdum biraz da. Sonra yeniden zemine indim ve dairemin kapısı ile dış kapı arasında gidip geldim. Neden bilmiyorum ama onda bir şeyler olduğunda ben de tedirgin oluyordum. Başına aniden bir şey gelmesiden korkuyordum herhalde. Ben yokken herhangi bir zarar görürse kendimi asla affetmezdim. Bu biraz da içimdeki sorumluluk duygusundan kaynaklıydı ama yine de en aslında onu sevdiğim içindi.

Normalde olsa benimle daha fazla vakit geçirmek isterdi ama sistemdeki sorundan sonra böyle kaçmaya başlamıştı ve bu da benim canımı sıkıyordu. Daha doğrusu onu özlüyordum. Eskisi gibi evime girsin ve benimle ilgilensin istiyordum. İşte ben buyum. Bu kadarım. O yüzden birine alışmamalıyım. Yoksa böyle oluyor. Bir süre daha apartman içinde gezindim ve artık çıkmayacağından emin olduktan sonra çaresizce daireme girdim.

Evin içinde gezinirken de yukarıdan ses geliyor mu diye dikkat kesilmiştim. Hangi odadaysa oraya gidiyordum. Yatak odasına geçtikten sonra ise sesler kesildi. Yürümüyordu artık. Uyumadığını bilsem de belki de sistemi kapandığı için hareketsizdi şu an. Ben de yatağıma yatıp bir an önce sabah olmasını diledim. Böyle vakitlerde de zaman bir geçmiyor ki sormayın. Onu görmek için can atıyorum ya saat başı uyandım neredeyse. En son dayanmayıp üst kata çıkacaktım ki kendimi zor tuttum. Hem rahatsız etmiş olurdum hem de doğru değildi işte.

Hiç adetim olmamasına karşın sabah erkenden uyandım. Üstelik hafta sonu! Neden? Çünkü beni tedirgin eden bir şeyler var. Özellikle Haruki'nin dediği şu son günlerin kalması ve sisteminin arıza vermesi. İçimde yayılan huzursuzluk doğru dürüst uyku uyumama bile engel oluyordu.

Henüz toplamadığım yatağımın etrafında gezinirken, ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Onun için ne yapabilirim? İnsan olsa ilaç veririm ya da ne bileyim doktor çağırırım ama ya şimdi? Ben de bir bilgisayar mühendisi ile mi görüşsem acaba? Ne diyeceğim ki? O da bilgisayar hakkında bilgi verir sadece. Bu ise bambaşka bir boyut.

"İnternet? Evet evet internete daha rahat yazarım. Açıkça sorsam belki bir şeyler çıkar."

Hem internette her şey yazmıyor mu? Belki ben de kendime uygun bir şeyler bulabilirim. Hızlı adımlarla oturma odasına gidip şarjda olan telefonumu elime aldım. Arama motoru gelince karşıma ne yazacağımı düşündüm uzun bir süre.

Bilgisayar sisteminin bozulması durumunda ne yapılır?

Emin değilim ama belki işe yarayacak bir şeyler çıkardı.

Çıkan başlıkları tek tek okudum.

Güncelleme diyor, yüklenen programların silinip yeniden eklenmesi diyor, format atılmalı diyor. İşletim sistemi diyor.

"Başka bir şey yazmalıyım. Ama ne? Haruki hakkında ne yazabilirim ki?"

Yapay zekâ robot bakımı.

Bu öylesine tuhaf bir cümleydi ki günümüzde kimin yapay zeka robotu var ki? Akıllı araçlardan bahsetmiyordum ama muhtemelen onlar çıkacaktı.

Sonuç olarak birkaç yapay zekâ çıkarttı karışıma. Görsellere tıkladım neredeyse hepsi benim dilimden düşürmediğim teneke kutusu gibiydi. Hiçbiri ama hiçbiri Haruki gibi değildi. Oz büyücüsündeki robota benziyorlardı. Keşke Haruki de böyle bir şey olsaydı belki daha kolay olurdu işim. Şimdi hem insan DNA'sı hem de yapay zekası beni çaresiz bırakıyordu.

Zeytinyağı yapay zekâ robota iyi gelir mi?

Çaresizce yazdığım cümleden bana faydalı bir şeyler çıkmasını bekliyordum. Bu elbette ki tamamen uzak bir soruydu ama insan işte elinde bir şey kalmayınca her şeyi deniyor. Zeytinyağı ile de alakalı bir şey çıkmayınca peş peşe sorularım devam etti.

Bilgisayar programının ömrünü uzatmak?

Format atınca hafızası silinir mi?

Japon'lar ne tür insanlardır?

Japon'lar insan mıdır?

Çekik göz olunca daha mı zeki olunur?

Zekâ nedir?

Ben neden geri zekalıyım?

Arama motoruna en son yazdığım cümleden sonra amacımdan saptığımı anladım. Haruki için bir şeyler bakarken nasıl bu noktaya gelmiştim hiç anlamıyorum. Normal bir insan olmadığımı bildiğim halde bazen çıtayı fazla yükseltip çatlattığımı düşünüyordum. Yoktu işte. İşime yarar bir şey yoktu. Herkes bildiğimiz bilgisayarlardan bahsediyordu. Bir bilişimciye de götürsem mühendise de bana en fazla ana kart diyecekti ki Haruki için nasıl bir ana kart vardı? Kafası komple ana kart mı acaba? Kafası koparsa ne olur? İnsan gibiyse ölmesi gerek ama yine de ne bileyim sonuçta bir bilgisayarsa nasıl tamir olmayı bekliyor?

Önüme çıkan makaleleri okurken en iyi yolun zeytin yağı olduğunu düşünüyordum.

Artık kulak, burun bölgelerine biraz zeytinyağı damlatırsam içindeki vidalara falan ulaşırdı herhalde.

Kusura bakma Haruki elimden sadece bu geliyor.

Fedakârlık yapmadığımı düşünme sakın.

Sen hiç zeytinyağının litresi ne kadar biliyor musun bakalım?

Odadan çıkıp mutfağa geçtim. Kötü günler için sakladığım şişenin yarısında kalan zeytinyağını çıkardım ve ağzı ince bir şişeye aktardım.

"Kulağına damlatsam oradan iner mi aşağı? Ya da direkt mi içse acaba? Dur şimdi yağ iç dersem güler belki. En iyisi ben ona bir salata yapayım da içindeki yağı da o şekilde alır vücuduna."

Zeytinyağını tezgaha koyup salata yapmaya başladım. Salatalık, domates ve marul derken büyük bir tabağa salata yaptığımda bol bol da zeytinyağı döktüm. Kendim için olsa asla bu kadar yağ kullanmazdım ama işte mevzu Haruki olunca iş değişiyordu. Bol yağlı salatam bitince sıkıca ağzını kapatıp dolaba attım. Bu saatte Haruki uyanmış olmalıydı ama sistem kapattıysa kendini belki hâlâ daha uyanmamıştır diye düşündüm.

Evden çıkıp yine apartman boşluğunda yürümeye başladım. Üste kata doğru baktım ama kimseler yoktu. Merdivenlerden çıkıp üst kata geldiğimde Haruki'nin ayakkabılarını gördüm. Demek ki hâlâ kalkmamıştı.

"Ne yapsam burada beklesem mi? Yok olmaz ev sahibi görürse ne yaptığımı sorar ona ne diyeceğim? Sonuşta Haruki sadece bana karşı robot. Diğer herkes onun sıradan bir erkek olduğunu sanıyor. Durduk yere millete yanlış anlaşılmaya gerek yok. En iyisi eve geçeyim ben."

Tam aşağı inmek için bir adım atmıştım ki "Zile basıp uyandırsam ya..." diye mırıldandım. "Evet o öyle yapardı. Yok ya yapmazdı. O dışarı çıkıp beklerdi geneldi. Belki de dışarıdadır. Başka bir ayakkabısı vardır."

Merdivenlerden hızla inil dış kapıdan bahçeye baktım ama kimseler yoktu. Güneş yeni doğarken neden beklesin ki beni doğru ya. İşe de gitmiyoruz.

"Aman ya başım döndü iyice. Yok işte ortalıkta. Bekle evinin içinde. Uyanınca nasıl olsa senin yanına gelir o."

Kendi kendimi azarlayınca ayaklarımı yere sürterek eve girdim yeniden. Bir kere daha uyuyamayacağımı bildiğim için oturma odasına geçtim ve bir belgesel açıp izlemeye başladım. Dikkatimi başka yere vermişim gibi görünsem de ne zaman bir ses duysam hemen kalkıp pencereden dışarı bakıyordum. Böyle işte birini sevdiğimde böyle oluyorum ben. Ne kadar tuhaf veyahut zavallı. Lakin elden ne gelir. Fıtrat böyle yaradılış böyle.

YAPAY ZEKÂ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin