70🤖

6.9K 673 129
                                    



İşte bu yüzden, dünya gelip geçici diyorlar.
İşte bu yüzden, insanoğluna tamahkar diyorlar.
İşte bu yüzden, ikinci bir dünyanın varlığını unutmamak gerekiyor.
Çünkü herkesin bir ömrü var. İster canlı olsun ister cansız. Herkesin bir görev süresi var. Herkesin de bir zamanı.

Bu dünyada kimse bâki kalamadı.
En zengini de en fakiri de göçtü gitti.
İşte bu yüzden, çok da aldanmamak lazım dünyanın güzelliklerine.
Kollarımda yatan başını sıkı sıkı tutarken ne kadar ağladığımı bilmiyordum. Kapalı gözlerine baktıkça her şeyden hevesimi almışım gibi bir doygunluk hissi ile doluyordum.

Canım yanıyordu. Kalbimdeki sızı sanki ölene dek gitmeyecekmiş gibi hissettiriyordu kendini.

"Ah Haruki!"

Başına daha sıkı sarıldım. Her ikimiz de yolun ortasında öylece otururken ne kararan hava ne göz kırpan yıldızlar ne de ılık bir bahar havası etki etmiyordu.

Ölüm...
Her bir şeyin önüne geçiveriyordu bir anda.
Mutlu musun?
Huzurlu muydun?
İnsan olduğunu hissediyor muydun?
Bular tamamen anlamını yitiriyor sevdiğin birini kaybedince.
Küçükken bir anne babam yok diye üzülürdüm ama onları kaybetmeye şahit olmamıştım.
Böyle şahit olmak çok daha ağır oluyormuş meğerse. Daha çok can yakıyormuş meğerse.

"Ah Haruki!"

Öne arkaya sallanırken her defasından gaipten bir ağıt yakılıyordu sanki benim için. Görünmeyen farklı boyuttaki canlıların hüzünlü vedası yankılanıyordu kulaklarıma. Ne kadar mantıklı bilmiyorum ama net bir şekilde duyumsuyordum.
Bitmemesi için elimden geleni yapmak istiyordum.
Kimseye haber vermeden öylece sarılı kalmak ve hiç kollarımın arasından gütmesin istiyordum.
Çok ağır geliyordu onun ölümünü kabullenmek.

Kabullenmek şöyle dursun, ağzıma bile alamıyor, aklımdan geçiremiyor, tasavvur edemiyordum.

Son kez yüzüne baktım.
Sağ elimi yanağına koydum ve baş parmağım ile elmacık kemiğini biraz okşadım. Hâlâ tazeydi ama bu onun sonsuza kadar taze olacağı anlamına gelmiyordu elbette.
Bir ölü...
Ne kadar süre taze kalabilir ki?

"Haruki! Sadece bir robot da olsan, seni bana gönderenin bir amacı vardı. Benim sana ihtiyacım vardı. Senin bana göstereceklerin vardı. Benim senden alacaklarım vardı. Senin bana gelişinin bir nedeni vardı. Çünkü...çünkü bu bir kader. Ve kader çok önceden çizilen bir çizgi gibidir. İnsanoğlu onun üstünde yürür ve sonuna geldiğini ise neredeyse hiç anlayamaz. Bizim kaderimizin sonuna geldiğimiz şu noktada, sana minnetle doluyum. Teşekkür ederim. Çok ama çok teşekkür ederim."

Onun kahve saçlarını okşarken soğuyan yüzüne de dokundum.

"Sen bana sarıldın ama ben sana sarılmadım ki. Neden daha öncesinde sana bir kez olsun sarılmadım? Neden böyle uzak durdum senden?"

İçim yanıyordu. Kollarımda öyle halsizce dururken gözümün önüne gülüşü geliyordu. Beni korumak için canının yanması ve kendini zor durumlara sokması geliyordu. Buna değer miydim bilmiyorum ama beni yeniden iyi hissettirene dek elinden çabalaması geliyordu aklıma.

"Bu kadar az olması çok acımasızca değil mi Haruki? Ben henüz sana doyamadım ki?"

Ağlayarak ellerini okşarken uzun ince ve güzel parmaklarına bakıyordum. Tertemizdi. Çok güzel kokuyordu ve tıpkı bir insan gibi de sıcaktı. Ölümün onun yüzüne getirdiği soğukluk yavaş yavaş yayılsa da o benim biricik robotumdu.

"Gümüş kalplim..." Elimle kalbinin olduğu yere dokundum. Hiç ses yoktu. Nabzı yoktu. Gerçekten ölmüştü.

"Haruki... beni duyuyor musun? Sen bana dayanamazsın ki, duramazsın kalamazsın bensiz. Haruki ağlıyorum gözlerini aç lütfen."

Karşılık alamıyordum. Yaşıyor olsaydı bir saniye beklemezdi. Sistem kendini onarmak için kapattığında bile bana sırf ben endişe etmeyeyim diye cevap vermişti ama şimdi.

"Gerçekten gitmişsin sen..." Kollarımın arasındaki başına sarılıp ağlarken acım hiçbir şekilde geçmeyecek gibiydi.

YAPAY ZEKÂ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin