60🤖

8.1K 811 165
                                    


Bir saatlik bir uykudan sonra Liva gelip beni uyandırmıştı ve şimdi hep beraberdik. Haruki'nin aracına binmiş yeni bir pikniğe gidiyorduk. Şu an ise hiç hatırlamak istemediğim anılarım bir bir gün yüzüne çıkıyordu. Ah insanın hayatında tanık olan bir arkadaşının olması bir yandan güzel ama bir yandan da felaket.

"Bir keresinde Hazan yüzüne çarpan biri yüzünden kör oldum diye ortalığı velveleye vermişti. Gördüğü halde müdüre kadar gitmiş görmüyorum," demişti.

"Liva!"

"Sonra bir keresinde de okuldan kaçmak için tebeşir tozu yutacaktı. Vakit yok diye tebeşiri kıtır kıtır yedi."

"Liva dedim!"

Dişlerimin arasından ismini söylememe rağmen devam ediyordu. Normalde ben, diş arasından iki şekilde seslenirdim insanlara.
Birincisi, sinirlendiğimde.
İkincisi daha çok sinirlendiğimde.
Şu an ikincisini yaşıyorduk. Liva beni duymazlıktan geliyordu adeta. Aramızda kalacağına söz verdiğimiz tüm olaylar şu an bir bir dökülüyordu.

Baktım Liva'ya Haruki de gülüyor. Pınar hanım da kaçıracak değil ya, o da bayıla bayıla gülme krizine giriyor. Mevzu ben olunca daha da eğleniyordur kesin.

Yeniden Haruki'ye döndüm. Bir önceki yolculukta ben arkaya oturduğun için içi içini yemişti. Şimdi beni yanına oturmak için elinden geleni yapmıştım. Ama bu sefer de benim çocukluk anılarıma gülüyordu öyle mi?

Beyaz, bol ve hafif uzun bir gömlek giymiş, koyu kot pantolonu ile kombinlemişti. Bu Çocuk robot cidden güzel giyiniyordu. Ve ne giyerse yakışıyordu kerataya. Kendimi onun velisi gibi hissediyordum ama olamayacak kadar da benden daha iyiydi.

Açık kahve saçlarına havaya dikmiş, bir de hasır şapka geçirmişti başına. Taktığı güneş gözlüğü karizmasını tamamlasa da burnuna kadar inmişti. Ben gülmekten kendimden geçsem, benim gözlüğüm de iner burnuma yani. Neye bu kadar gülüyor anlamadım ama sanırım konu ben olduğumda Haruki hislerini sınırda yaşıyordu.

Gözlüğünü kaldırıp gözlerine yerleştirirken "Sen bari kendinden geçme Haruki ya," dedim.
Sinirle değil mizahi bir yolla söylediğim için bana bakıp gülümsemesini genişletti.
Ona gülümsemeye devam ederken bugün için hiç terslememeyi düşünüyordum. Zaten az vakti kalmıştı. Moralini hiçbir şekilde bozmak istemiyordum.
Benim bu kadar çok gülümsememe alışkın olmayan Haruki bir direksiyona bir bana bakıp duruyordu. Onun bu haline daha çok gülmeye başladım.

"Rica etsem önüne bakar mısın? Direksiyon senin elinde. Henüz yirmi beşimde ölmek istemiyorum. Hem daha evlenmedim hem de diğer dünya için yeterince hazırlık yapmadım. Çalışmam gerek. Çabalamam gerek daha bir sürü şey gerek."

"Evlilik önemli mi senin için?" diye sordu.

"Tabii ki önemli," dedim elimi camdan dışarı çıkararak.
"Her kız gibi gelinlik giyeceğim, gece yarısı çocuğumun ağlama sesine uyanacağım, sonra onun mezuniyetine gideceğim. Daha bir sürü şey. Evlilik hem aile olmak demektir. Kendi yuvamı kurmak istiyorum. Kendi düzenimde güzelce yaşamak istiyorum. Bu hayatta en çok istediğim şeylerden biri."

Gülümseyen dudakları yavaşça gerilirken derin bir nefes aldı.
"O zamanlarını göremeyeceğim için bir kasvet çöktü üstüme."

Pınar hanım da buradaydı ve bu kadar açık konuşması ne kadar doğruydu.
Haruki'ye baktığımda yola bakıyordu ama sanki başka dünyalarda gibiydi. Emin değilim ve robotların hayal kurduğunu pek sanmıyorum ama bana kalırsa benim gelecekteki halimi düşünüyor gibiydi. Belki de kendine orada bir rol bulmuş ve onu doyasıya yaşıyordu.
Ben de kasvet doluyum Haruki, ben de.

Hayatımı ihtişamlı ışığınla aydınlattığın bugünleri nasıl yok sayacağımı düşündükçe, ben de kasvet doluyorum inan ki. Ama yine de seninle tanıştığım için çok mutluyum. İyi ki de onca insan arasından gelip de beni buldun. Ve iyi ki benim hayatıma girdin.

Hep birlikte yolculuğumuz devam ederken biz bir önceli pikniği telafi etmek adına yeni ve güzel pikniğimize doğru yol alıyorduk.

"Hava çok güzel değil mi?" diye sordu Pınar Hanım.

"Evet. Bahar bitiyor ve yaz geliyor sanki. Hava iyice ısındı. Çiçekler de dökülüyor. Ama yine de mis kokuyor her yer."

"Bizim evin bahçesinde elma ağacı var bir tane. Çoktan meyveye döndü ama hâlâ daha yakınlaşınca mis gibi kokuyor," dedim.

"Gerçek çiçekler başına ne gelirse gelsin mis kokmaya devam eder çünkü," dedi Haruki ona baktım. Benim cümlemden sonra söylemişti ve üzerime alınmıştım. Gülümseyerek önüme döndüğümde onunda aynadan gülümsediğini fark ettim. Bu gün de çiçek olmuştum. İnsan daha ne isterdi ki?

YAPAY ZEKÂ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin