Akın'la görüşmem bitip de odadan çıktığımda kuruyan gözyaşlarım yerini kabuslarıma bırakmıştı.
Özlemlerime, sevgime, mutluluğuma, ruhuma, huzuruma...her şey akıp gidiyordu sanki gözyaşlarımla.Boş koridorda yürürken dışardan bekleyen Liva ve Pınar Hanımın ne durumda olduğunu merak ediyordum. Onlar benim kadar görüşmemişlerdi Haruki ile ancak en az benim kadar üzgündüler. Özellikle son olan davadan sonra Liva gözyaşlarını tutmakta zorlanıyordu. Peki ya bendeki bu kap sancısı? Bende başkasında var mıydı bu sancı?
Çantamın sert gövdesi dizlerime çarparken hiçbir şey hissetmiyordum. Hislerimi de mi kaybetmeye başlamıştım anlamıyorum.
Koridordun ortalarına doğru gelmiştim ki metal koltuklardan birinde oturan birini gördüm. Yanında dikilen iki kişi bana selam verince o da gülümsedi ve bastonuna dayanarak ayağa kalktı ve nezaketle selamladı beni.
Anlaşılan bugün benimle konuşmak isteyen birçok kişi vardı.Onları selamladığımda daha hızlı yürümeye başladım ve önüne geldiğimde "Benim için de biraz vakit ayırabilir misin kızım?" diye sordu Akın'ın dedesi.
İtiraz etme yeteneğimi yitirmişim gibi başımla tasdikleyiverdim.
"Buyur önden gidelim."
Akın'ın dedesi bana gideceğimiz yolu gösterdiğinde onunla birlikte yürümeye başladım. Dışarıda beni bekleyen Liva ve Pınar Hanım da görmüşlerdi ve anlayışla karşılayıp beni beklemeye devam ettiler.Akın'ın dedesi ile birlikte lüks bir yere gelmiştik. Değil hayatımda öldüğümde bile gelebileceğim bir yer değildi. Burasının içi de dışı kadar lüks görünüyordu. Oturulan yerlerden, masasına kadar kaliteli bir ahşaptan yapılmaydı mobilyaları. Aydınlatılma ve etrafa serpiştirilen çiçekler de en az kadar ortam kadar pahalıydı.
İç çekerek önüme döndüğümde Akın'ın dedesi tarafından izleniyordum. Buraya ne deyip de gelmiştim ki burası canımı sıkmaktan ötesine geçemezdi. Bakışlarımı önüme eğmiş dururken her ikimize de büyük tabaklarda yemekler servis edildi. Tabağın genişliğine nispeten yemekler epey azdı. Et görüyordum, patates ve adını bilmediğim birkaç sebze. Daha önce aşina olmadığım bir baharat kokusu burnuma gelirken ne yemeği olduğunu da bilmiyordum doğrusu. Demek zengin insanlar hep bizim gibi fakirlerin daha önce adını bile duymadığı şeyleri yiyorlar. Elbette öyle olmalı yoksa onları bizden ayıran ne olabilir ki?
Kasvetli zengin mekânda adını bilmediğim yemekle bakışırken bardağımı meyve suyu ile doldurdu Akın'ın dedesi.
"Hâlâ Akın'a yardımcı olduğunu görmek beni çok mutlu etti."
Bardağımı tutarken ona baktım. Bunu nereden çıkarmıştı ki? Daha önce ben ondan yardım görmüştüm aslında.
"Akın senden çok şey öğreniyor kızım. Sen bunun farkında değilsin tabii. Seninle tanıştığı günden beri değişime uğramaya başladı. Bu olay başlangıç değil aslında."
Elimdeki bardağı daha sıkı tutmaya çalışırken dedenin ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum.
"Şu robot meselesi," dedi yemeğinden bir çatal alarak.
"tüm mesele o değil aslında. O sadece filmin final sahnesiydi."Ağzıma aldığım meyve suyunu yutmak için bayağı bir çaba harcadım. Herkes Haruki'den bahsediyordu ve bunu da nasıl kolay bir şekilde yapıyorlardı. Oysa ben onun her adını duyduğumda müthiş bir acı ile kıvranıyordum.
"Finale kadar olan tüm sahneler senin eserindi kızım. Pişmanlık denilen duygu aslında işe yaramaz da olsa çok önemlidir. Eğer o olursa, bir insan gerçekten insandır."
Yeni bir yudum alarak yavaşça yuttum."Akın'ın her konuda desteğe ihtiyacı vardı. Ama en çok samimi bir insana. Ben ona yetemedim hiçbir zaman. O da çevresindeki insanları insan sanarak onlara benzemeye çalıştı. Ne yazık ki arkadaş grubunda karakteri iyi olan kimse olmadı şu zamana kadar. Ne zaman sen girdin hayatına, o zaman bir şeyler sallandı hayatında."
"Ben hiçbir şey yapmadım," dedim bardağı masaya koyarak.
"Yapmana gerek yok zaten. Senin varlığın yeterdi."
Derin bir nefes aldım ve gözlerime dolan yaşa inat dedeye bakmaya devam ettim.
"Şu anda Akın'ın hayatına müdahale etmene devam etmeni istesem de bunun için seni zorlayamam. Ama bu zamana kadar olanlar için de minnettarım kızım."
Dudaklarımı ıslatarak bakışlarımı önüme çevirdim.
"Okulun için yardımcı olacağım. İşin için yardımcı olacağım. İstediğin şehirde istediğin pozisyonda ne istersen."
Ne istersem mi?
Ne istersem.
Düşüncelere daldığım o dakikalarda bir şey söylemek için çırpındığımı anlamış olacak ki "Ne istersen..." diye tekrar etti.İşte o zaman bunun bir fırsat olduğunu düşündüm ve aklımdan geçeni söyleyiverdim.
Umarım...
İnşallah...
Lütfen...
Amin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAPAY ZEKÂ
Science FictionJaponya'dan Amerika'ya gönderilmesi gereken bir kargo uçağı Türkiye'de düştü. İçinden sağ çıkan şey sadece o oldu. Haruki, Amerikalı iş adamı için özenle tasarlanan üstün zekalı bir robottur. Kargo uçağı Türkiye'de düşünce tüm planlar alt üst olur. ...