72🤖

5.7K 617 41
                                    



Her şey birer birer yok olup giderken avuçlarım bomboş kalmıştı. Sanki sahilde ihtişamlı bir kale yapmışım da deniz gelip onu benden almış gibi. Umutlarım ve hayallerim bir anda yerle bir olmuştu.

"Ölüm tarihi olarak bugünü işaretleyelim. Bulunduğu mekânı da kayıt altına alın."

"Japon yetkililere haber verildi efendim. Hepsi robotun cesedini almak için Konya'nın bu bölgesine ikamet ediyor."

"Sedyeyi hazırlayın."

Ayakta durmakta zorlandığım için Liva beni tutuyordu. Polisler, sağlık görevlileri, Japon muhabirler, Türk muhabirler, yabancı basın, her kesimden insan buradaydı.
Etrafta kamera olmadığı için içimiz rahattı ancak kameraları da inceleyeceklerini duyduğumuzdan beri biraz endişeleniyorduk. Kendim için olmasa da Haruki'nin son isteği yerine gelmeyecek diye. Onu öylece incelerlerken bile kalbim acıyordu. Onu daha önce gülümserken gördünüz mü diye sormak istiyordum. Sadece bir robot gibi davranmayın onun da kalbi var demek istiyordum.

"Yapa zekâ robot Haruki'nin cesedine Türkiye saatiyle 19.30'da ulaşıldı. Cesedin soğumuş olduğu ve tahminlere göre birkaç saat içinde öldüğü tahmin ediliyor. Bağlantısı olduğu kişileri bulmak için araştırma yapılırken, Japon yetkililer de durumdan haberdar edildi. Haruki isimli robotun yerde yatarken bulunan cesedi hakkında Japon profesörlerin, kendini bir insana ayarladığı için görev almış olduğunu ve görevini bitirdiği için sistemini kapattığını eğer görev almamış olsaydı yaşamaya devam edeceğini açıkladığı öğrenildi. Türk ve Japon teknoloji uzmanları Haruki isimli robotun kendini kime ayarladığını bulmak için robotun sisteminde incelemeler yapacağı öğrenildi."

Polis bariyerinden birkaç metre ötede konuşan muhabirler rüya gibiydi. Japon muhabirlerin hüzünle robotu kameraya alması hayal gibiydi. Haruki'nin o soğuk yerde yatıyor oluşu kâbus gibiydi.
Ağlıyordum ağlamasına da ağlamak bile anlamsız bir fiil gibiydi.

Yo! Olmaz! Asla olmaz! Allah'ım.
Yalnız günlerimde bile yanımda olan tek kişi Allah'tı. Şimdi de ondan yardım istiyordum. Bu dayanılmaz acı beni kahrediyordu. Beni bitiriyordu.

Resmî araçlar gelmeye başladığında işin iyice büyüdüğünü ve daha da ciddi bir hale büründüğünü anladım.
Araçlardan inen tahminimce millet vekilleri, bakanlar ve daha birçoğu ceketlerinin önünü ilikleyerek Haruki'yi görmek için polis bariyerini geçtiler.

Çoğusu Haruki'yi görünce hüzne boğuluyordu. Gerçek bir insan gibi yerde öylece yatıyor oluşu insanın aklına robot olma yönünü getirmiyordu muhtemelen. Ve biz Türkler çok duygusal bir millet olduğumuz için de cansızca yatan birinin varlığı yüreğimizi parçalıyordu.

"Ne zaman ölmüş dediniz?" diye sordu bir bakan.

"Birkaç saat önce efendim."

"Buraya mı bayılmış yoksa biri mi getirmiş?"

"Bu konuda bilgimiz yok efendim. Tüm mobeseler incelenecek. Profesörler de yolda geliyorlar."

Acı ile ayakta bile durmakta zorlanırken toplanan kalabalık arasında varlığım bile anlaşılmıyordu lakin Liva elimi sıkarak dik durmamı istiyordu.

Nihayetinde Japon profesörler geldi. Kalabalık anında açıldı ve Haruki'nin başına toplandılar.
Birkaç aleti üzerine tuttular. Japon basını ve Türk basını ortak yayın yaptıkları için tercümanlar da aralarındaydı. Japon profesörler Haruki için yaptığı tüm işlemi bildirirken Türk basını da sıcak haber veriyordu.

"Japon profesörlerin olay yeri incelemelerine göre Haruki isimli robotun sistem kapanmadan önce tüm geçmiş bilgilerini sildiği bu yüzden kendini kime ayarladığı bilgisine ulaşılamadığı söyleniyor. Profesörlere göre robotun kendi fikrini kullanarak kendini ayarladığı kişiyi koruma amaçlı bunu yaptığı düşünülüyor. Profesörler daha fazla incelemeye gerek olmadığını cesedin bir an önce Japonya'ya geri götürülmesi kararına vardıkları bildirildi. Türk ve yardıma gelen Azerbaycan halkına yardımlarından dolayı teşekkür eden Japon profesörler bu olayın bir daha yaşanmaması için kendi inançlarına göre dua ettiler."

Ve sonra onu sedyeye aldılar. Hareketsizdi ve sessizdi. Uzaktan onu seyrederken gözlerimden sicim gibi yaşlar boşalıyordu.

Durun diyemedim.
Götürmeyin onu diyemedim. O kişi benim. Beni de onunla götürün, uyandığında bir kez olsun onunla konuşayım diyemedim.

Ağlamaktan bitap düşen bedenim yere çökerken sırasıyla onun sedyeye alınışını, üstünün kapatılışını, özel bir araca bindirilişini ve benden uzaklaşışını gördüm. Sedyeden sarkan eli benim için ne kadar emek verdi. Onun varlığı benim için ne büyük mana ifade ediyordu.

Ne yaparsam yapayım elimde olmadan hayatıma giren ve elimde olmadan hayatımdan çıkan bu güzel kalpli çocuğa bir veda bile edemeden öylece arkasından bakakaldım.

YAPAY ZEKÂ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin