NEVA TALAZ.
Bir kız çocuğunun geçmişinden sesleniyorum size.
Battığım bataklığa attığım adımlardan bir sayfa açtım,
On iki yaşımın azabından seslendim size.
Yedi yıl.
Soluğum kesileli, çocukluğumu, hayatımı, en önemlisi ailemi gömdüğüm o toprağın üzerinden tam tamına yedi yıl geçmişti. Nefessizdim, yaşamsızdım. Hayatımın en deli dolu olması gereken çağlarımın mezar altından bir farkı yoktu. Acıdan kıvranıyordum. Acı çektikçe öfke kusuyor, kinleniyordum. Kısır bir döngü gibiydi. Acım her seferinde kendini yinelerken, öfkem bir zırh misali sarıyordu dört bir yanımı. Kinim hayata karşı en büyük silahımken, yaşadığım bu nefessizlik zayıf yanımdı.
Gömülmeyi unutmuş bir ölü gibiydim.
Gülmüyordum, ağlamıyordum. Tek duygum saf bir öfkeymiş gibi tutunuyordum hayata. Kızgındım, hırçındım. Hırçınlığım içimde kopan fırtınaların dostu, yoldaşımdı. Herkese, her şeye yansıtıyordum bu hırçınlığımı, sanki kendime kalkan örmüştüm. Yaşadığımı hissetmez bir haldeydim. Daha on iki yaşımda böyleysem daha ileriyi nasıl görebilirdim ki? Ailem ile birlikte gömülmüş gibiydim. Tek farkım bedenen yaşıyor oluşumdu. Aldığım her nefes zehir olurken buna nasıl yaşamak denirdi bilmiyordum.
Ailemin ilk öldüğü sene yaşadıklarım beş yaşımın en büyük travması olmuştu. İlk sene çığlık çığlığa ağlayarak uyanır, uzun süre sakinleşemezdim. Ağlama krizlerim saatlerce sürerdi kimi zaman, kurtarıcım sabırla beklerdi başımda. İlk seneyi uykusuz, ağlama krizleriyle atlatırken daha fazla dayanamayıp bir çocuk psikiyatristi ile terapi görmeye başladığımda yavaş yavaş bir şeyler toparlanmaya başlamıştı. Ama ben o günden sonra bir daha ağlayamamıştım.
Canımın acısı hissiz bir hale getirmişti.
Ankara'nın soğuk, kasvetli havasıyla birlikte Hakan Amca ile yürüyorduk. Okuldan erkenden çıkmıştık çünkü müdür artık saymayı bıraktığım nedenlerden ötürü bir kez daha çağırmıştı onu. Aslında sorun çıkaran bendim, çağırmakta haklıydı belki ama hırçın yanım rahat durmuyordu. Ona kısa bir bakış attığımda gözlerini üzerimde görürken hırçın bir şekilde önüme dönüp, kollarımı göğsümün altında buluşturdum. Hırsla şapkayı kafamdan çıkardığımda benim bu halime zıt olarak sakin bir şekilde kafama tekrar yerleştirdi şapkayı. Yolun ortasında duraksadığında minik ayaklarım onunla birlikte durdu. Konuşacaktık, her zamanki gibi konuşacaktık. O anlatacaktı ben dinlemiş gibi yapacaktım ama dinlemeyecektim.
"Niye dövdün çocukları?"
"Uyuzluk ettiler," dedim isyankar bir şekilde. "Bende derslerini verdim."
Dizlerinin üstüne çöktüğünde görüş açısını rahat bir noktaya taşırken kollarını şefkatle sardı bedenime. Sımsıkı bir şekilde sarılırken, güvende hissettim kendimi. Sanki babamın kolları gibiydi ama bu düşünceyi hemen silip attım kafamdan. Babama ihanet edemezdim. "Canım," diye mırıldandı benden ayrılırken. "Güzel kızım, daha bu yaşında hayatla verdiğin bu savaşı nasıl durduracağım?" Durduramazdı, biliyordum ki her şey yeni başlıyordu. Büyüdükçe güçlenecek, güçlendikçe kendimi bulacaktım.
"Ne istediğimi biliyorsun," dedim düz bir sesle. "Polis olacağım ben, hem de çok güçlü bir polis olacağım."
"Neva'm bunu kabul etmiştim. Gurur duyarız polis olmanla," dediğinde içtenlikle ellerimi tuttu. "Ama benimle gelmen için daha çok küçüksün hanımefendi. Bunu unut."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vecheyn |Tamamlandı.|
ActionBir hırçın dalga gibi yakıp yıkmıştı zihnimi, Yerine tüm benliğinin yıkıntılarını bırakmıştı. Bir şehrin küle çevirdiği kalbin sahibiydi onlar. Bir şehir acımasızca kül edip geçtiği kalpleri, kanlı parmaklarının arasında can çekişti. Ruhları bir mez...