Kapı çaldığında düşüncelerimin sisinden sıyrılıp kapattığım gözlerimi araladım. Başımı hafifçe kaldırarak uyuyan güzelime baktım önce, ardından ikinci kez çalan kapıya yanıt verdim."Gir!" Çatlamış ses tellerimden çıkan ton çatallaşmıştı.
"Merhabalar. Deva hanımın ilaç saati geldi de..." Cümlesinin sonunu açık bırakan hemşire tebessüm ederek odaya girdiğinde bende yattığım yerden yüzümü sıvazlayarak kalktım.
"Deva hanımın... Deva hanımın ilaç saatiniz." Hemşire seslendikçe küçük tatlı bir kız çocuğu misali mızmızlandı gözlerini açmaya çalışırken.
"Yeni uyudum lütfen uykum dağılmasın. Sonra içerim..." Ayağa kalktım, üzerimi toparlarken Deva'nın ayak ucuna doğru iki adım attım.
"Deva hanımın lütfen, saatini kaçırmayalım ilaçların, vaktinde almanız gerekiyor." Ani manevralar yapamıyordu dönmek için ama hemşireye sırtını dönme çabaları dudağımın kenarını hafifçe yukarı kaldırdı.
Kollarımı göğüs hizasında birleştirerek yüzüme yerleşen tebessüm ile bir süre daha izledim ikisini.
"Deva hanımın.... Deva hanımın lütfen ama... Bakın şuan hissetmiyorsunuz lakin içmezseniz ağrılarınız başlayacak, zaten uyuyamayacaksınız." Yüzü düşen ve sanırım biraz da sinirlenen hemşire Deva'nın üzerinden doğrultarak bezgin bir hâlde yönünü bana doğru çevirdi.
"Adal bey siz yardımcı olsanız, en azından iğnesini yapalım..." İç çekerek hemşirenin o haline gülümseyip kollarımı iki yana salarak yatağın sol tarafına geçtim.
"Güzelim hadi uyanman gerekiyor." Öyle nazlı nazlı mırıldandı ki; hemşireye rağmen tutamadım dudaklarından bir küçük nefes çalı verdim.
"Ya, ne yapıyorsun insanların yanında?" O sarı irisleri güneş misali parıldadı öfkeyle aniden.
"E, ne yapalım; baktım uyanacağın yok bende öperek uyandırayım dedim..." Yüzünü buruşturarak doğruldu bana söylenmeyi ihmal etmeden.
"Pamuk prenses miyim ben? Öperek uyandırayım, demiş... İnsanların yanında... Tövbe tövbe..." Oturduğum yatağın ucundan kalkarak bende küçük bir stemle karşılık verdim mız mız prensese.
"Alt tarafı bir öpücük Deva! Sevişirken yakalanmışız gibi abartmana gerek yok!" Diyerek düşen yüzüne kendi somurtkanlığımı kattım.
Hemşire iğneyi yapıp, ilaçları içirene kadar yüzümü cama çevirip Deniz'in üzerinden geçen koca yük gemilerini seyre koyuldum. İki yana salınan ellerim ceplerimde yumruk oldular.
Çünkü iki aydır Deva'nın gel gitler içindeki ruh haliyle başa çıkmaya çalışıyorum bende.
Güneşin insanın içini ısıttığı yaz gününü andıran ılık durgun bir deniz gibiyken, ansızın kararan havayla esen poyraza karışan çalkantılı sularında insanı boğacak duruma geliyordu.
Aslında anlayabiliyorum onu. Son zamanlarda yaşadıkları kolay değil. İki kez ölümün eşiğinden adımını geri çekti. Neredeyse kaybedecektim güzelimi, bu yüzden Deva'nın bu gel gitlerine kızamıyorum.
*******
İki ay önce
Bursa'dan - İstanbul'a '2 saat, 25 dakikada' geldik ama '112,0 km' lik yol azap yoluna döndü benim için.
Nedenini soracak olursanız? Feribota bindiğimiz de aldığım telefon! Ve duyduğum sözlerle ile ilk yüreğime korku tohumları serpildi bir kez daha.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynadaki Ben
Teen FictionBalçıkla sıvanmış bir hayat, ne kadar temiz olabilir ki ??? Soruyorum size??? Aşk mı daha yakın ömrüme? yoksa ölüm mü? Hangisi kaderim?