Yığılıp kaldığım kapının eşiğinde, nihayet baygın gözlerimi aralayabildim. Bir kaç kez kalkmaya çalışsamda, çabalarımın sonucu yıkım oldu.
Ama yine de güçlü bir yanım vardı benim. Her düşüşte ayağı kalkmayı başaran, mücadele etmekten bıkmayan.
Güçsüz kollarımla kirli zemine tutunarak doğrulup oturmayı başardım. Sırtımı kapıya dayamak istediğim anda acı bir inilti koptu dudaklarımdan. Geçmeye yüz tutmuş yaralarıma yenileri yer etmişti.
Soluklandım bir süre oturduğum yerde ama annemin dayanılmaz yakarışlarına kayıtsız kalamadan kalktım yerimden. Odaya girdiğimde saklayamadım acımı, farkında olmadığım durmak bilmeyen yaşlarımı.
"Tamam anne, bir şey yok! Şimdi temizler, yatağına yatırırım seni. Ağlama artık." Annemi güçlükle kollarının altından kavrayarak, yatağın üzerine sürükledim. İnsan eti o kadar ağırdır ki; annen bile olsa zordur yükünü taşıması.
"Ah yavru kuzum, bahtı kara kızım benim. Düşünmesen beni, kurtarsan kendini bu hayattan..." dişlerimi sıktım bu hayata olan öfkemden.
"Borç biter bitmez kurtaracağım ikimizi de bu hayattan merak etme. Doğru düzgün bir iş de bulurum. Temiz olsun da; ne iş olsa yaparım...
Sonrasında da tutarız küçücük bir ev... Her yeri bol güneş alan... Temiz mutfağından mis gibi yemek kokuları yükselir... Bide banyosunda sıcak suyu olsun, derimiz buruşana kadar yıkanırız... Su kaynamadan tüp bitecek korkusu olmadan bol bol dökeriz suları kafamızdan aşağı..." Çalan kapı kurduğum düşü tuzla buz etti. Annemin üzerini örtüp açık olan kapıya adımladım.
Kapının ağzında içeriye göz atan, yaşlı ve giyimi kuşamı yerinde olan teyze küçük el çantasıyla bekliyordu. Kısacık kır saçları rüzgarda savrularulurken, boşta kalan eliyle saçlarını tutmaya çalıştı. Beni gördüğünde gülümseyerek hemen atıldı.
"Meraba kızım sen burada mı oturuyorsun?" Yorgun bedenimi yaklaştırdım iyice.
"Evet, buyur teyze ne vardı?" Elinde tuttuğu çantasından çıkardığı ince beyaz zarfı bana uzattı.
"Kızım ben hayır yapıyorum da, bunu size..." Kadının cümleleri arasında benliğim kayboldu o an. Başımdan aşağı inen kaynar sular bile yakamaz dı canımı. En çok zoruma giden de buydu. Ağlama isteği en çok bu utancı yaşarken oluşuyordu bulanık sarı gözlerimde. Gülmeye zorladım kendimi teyzenin sözünü aniden keserken.
"Teşekkür ederim teyze ama buraya kadar zahmet etmişsin. Ben çalışıyorum, çok şükür bizim ihtiyacımız yok... Sen o zarfı ihtiyacı olan birine ver olur mu?" Çenem öyle titriyordu ki; gururumdan ağlamaya utandım kapıyı kadının yüzüne kapatırken.
Elimi kapının arkasına dayayıp, alnımı sertçe vurdum kapının soluk kahve rengi yüzüne. İsyan değildi akan yaşlarım, sadece çaresizlikti.
Böyle zamanlarda hissederim hiçlik duygusunu iliklerime kadar. Elimden tutup kaldıracak kimse yoktu canına yandığımın dünyasında. Çünkü; Biz kaderin çiğneyip tükürdüğü, yaradanın dünyada unuttuğu insanlarız.
Tozlu ellerimle kuruttum yaşlarımın izlerini çamura bulaya bulaya. Annemin yanına girdim tekrardan. Onu temizledim, üzerini değiştirdim, evde ne varsa doyurdum karnını. Ne var dediğime bakmayın biraz ekmek, birazda zeytindir katığımız. Yine şükürü düşürmem dilimden.
Annemle işim bittikten sonra banyo olarak kullandığım bir alan vardı. Hem tuvalet, hem banyo. Küçük müçük ama idare ediyor beni. Kenarda duran kovayı çeşmenin altına alarak suyun dolmasını bekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynadaki Ben
Teen FictionBalçıkla sıvanmış bir hayat, ne kadar temiz olabilir ki ??? Soruyorum size??? Aşk mı daha yakın ömrüme? yoksa ölüm mü? Hangisi kaderim?