Kendimi sorgularken daldığım düşünceler içerisinden bu tanımadığım adamın soğuk sesiyle çıktım.
"Evet?" Garipseyerek baktım yüzüne.
"Ne evet, anlayamadım?" Büyüyen gözlerimde barınan tedirginlikle bakmayı sürdürdüm. Neredeyse duvarla bunadam arasında sıkışmıştım.
"Şaka mısın sen?" Bir iki adım geriye atarak dolgun kaşlarını çattı.
"Mekanıma gelip odama giren sensin. Açıklama yapacak olanda!" Sert ve keskin yüz ifadesi sesinede yansıyordu.
"Dedim ya, sadece kaçıyordum yanlışlıkla buraya girdim... Dışarıdaki adamlar gittikten sonra da yoluma gideceğim." Pek kalın sayılmayan dudaklarını birbirine bastırıp başını hafifçe alay edercesine salladı.
"Öyle mi? Şu kapıdan çıktığın anda Musa seni keklik gibi avlar. Güzelsin ama aptalsın belli ki!" Şaşkınlık ifadesinin yerini kızgınlık aldı, çünkü ettiği hakaretin karşılığı verilmelidi.
"Bana bak, öncelikle kelimelerine dikkat et tamam mı!.." Daha fazla konuşturmadan elini ağzıma bastırıp iri bedeninin ağırlığını üzerime verdi.
"Çeneni kapat istersen, yoksa yakalanacaksın. Sonra benim eğlencem yarım kalacak!" Dudağının kenarını kıvırırken aldığı ifade korkmam gerektiğini belirtiyordu.
"Biliyor musun? Fahişe olamayacak kadar güzelsin, lakin kaderin sana kötü oyunlar oynamış..." Havaya kalkan elim yüzüne inmek üzereyken bilegimden yakaladı.
"Hırçınlığın beni daha çok kışkırtıyor!" Diğer bileğimi de kavrayarak başımın üstünde birleştirdi. Ağırlığı tamamen bedenimi ele geçirildiğinde kasıklarımın hemen üzerinde hissettiğim sertlik detirginliğime kaynar duş etkisi yarattı. Hissettiğim korkuyla harmanlanan duygular arasında Çalan odanın kapısı kurtuluşum oldu.
"Kardeşim uyudun mu? Girebilir miyim?" Bu az önce Musa'yı getiren adamdı.
"Gel Efkan!" Kapı açılırken üzerime abanan bu adam da hırçın bakışlarıyla beni süzerek önce ellerimi serbest bıraktı, ardından kendini geriye çekerek üzerini toparladı.
Odaya süzülen tedirgin bakışlar arasında Efkan etrafı kolaçan ederken benim olduğum köşeye bakıp başını çevirmesiyle; büyüyen gözlerle birkez daha hızla başını çevirdi.
"Abi bu... Bu kim?" Soruyu yönelttiği kişi elini uzatarak beni işaret edip cevap verdi.
"Ekrem'in arattığı kız işte." Efkan aşırı tepkiler vererek sorularına devam etti.
"Oğlum onu anladım da burada ne işi var?" Efkan'ın önünde duran üçlü koltuğa uzanarak elini kahvenin koyusuna dönen gözlerinin üzerine kapattı.
"Yolunu şaşırmış, düşmüş işte buraya ne bileyim. Kafam kazan olmuş zaten. Milletin fahişesiyle uğraşamam..." Son söylediği sözlerinin ardından Pusup kaldığım köşeden sinirle öne atıldım.
"Ben kimsenin fahişesi değilim! Tanımadığınız insanlar hakkında kafanıza göre yorum yapamazsınız!" İkisi birden ne olduğunu anlamadığını belli ederek yüzüme baktılar.
"Kusura bakmayın ama Ekrem'e sizi teslim etmemiz gerekiyor. Yoksa bizim başımızda ağrıyacak... O adamla yeniden bir savaşın eşiğine gelmek istemiyorum!" Başımı farkında olmadan iki yana öyle şiddetli salladım ki; akan yaşlarım sağa sola savruldular.
"Hayır... Hayır... Yalvarırım beni geri vermeyin ona... Bakın ben zaten... Zaten etraf durulunca gideceğim buradan, sizde beni gördüğünüzü kimseye demezseniz kimsenin başı ağrımaz... Ama ne olur o zalime vermeyin beni!" Çaresiz insanları bilir misiniz, karanlıklar içerisinde bir ışık bulabilmek için çırpınan insanları. Şimdi bende o çaresizliğin dibine vurmuş, tanımadığım bu iki adamın insaf etmesini bekliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynadaki Ben
Teen FictionBalçıkla sıvanmış bir hayat, ne kadar temiz olabilir ki ??? Soruyorum size??? Aşk mı daha yakın ömrüme? yoksa ölüm mü? Hangisi kaderim?