Denize nazır tek katlı mezarı andıran bakımsız eve vardığımızda Ebul, Efkan ve ben salon dedikleri üç mahallenin sığacağı geniş alanda beklerken; Adal ise sessizliğine gömülerek kendini bir odaya kapattı.
Evin her köşesi beyaz toprağı andıran çarşaflarla kaplıydı. Terk edilmiş gibi yada ansızın bırakılıp gidilmiş gibi; belki bir süreliğine, belki sonsuza kadar... Belki bir mevsimliğine sadece sonbahara kadar, belki de dört mevsim terk edilmişti bu ev...
Beyaz örtüler ise; koltuklar kirlenmesin diye değil, varolan kirlerini belli etmesin diye örtülmüştü... Belki de yaşanacaklara hazır olsun diye, yada yaşanmışları gizlesin diye... Hangisi bilemedim!
"Deva senin kalacağın oda koridorun sonunda sağdaki kapı, dün sadece kalacağımız odalar temizlendi, bugün yarın detaylı temizlik yaparlar evde. Bu arada odada kıyafetler vardı Adal attırmadıysa, biraz eskiler ama seni idare eder, en azından benim gibi görünmekten kurtulursun." Tebessüm ederek başımla onayladım sözlerini.
"Heh, bak benim odamda soldaki koridorun sonunda tam karşı kapı, bir şeye ihtiyacın olursa çekinmeden gel çal kapımı. Bu arda mutfak aşağıda, oradaki odalarda da gelecek olan çalışanlar kalacak, aniden karşına çıkarlarsa korma...."
"Burası tek katlı değil mi?"
"Dışarıdan öyle duruyor."
"Anladım." Ebul ortalardan kaybolurken Efkan ve bende aramızda gecen konuşmanın ardından odalarımıza çekildik.
Koridorda ilerlerken günlerdir yapmadığım şeyi yaptım. Neden burada, onlarla olduğumu sordum kendime? Bir an önce ayaklarım üzerinde durmam gerekiyordu. Bağımsızlık ilan edip, tek kişilik cumhuriyetimi kurmam gerek. Ama nasıl yapacağımı bilmiyorum.
Odaya girdiğimde iliklerime kadar işlenen soğuk bir kez daha karşıladı beni. Bahsedilen kıyafetlerden beni ısıtacak bir şeyler bulmak üzere köşeye çapraz konulmuş iki kapaklı eski koyu kahve gardırobun kapaklarını açtım.
İçi gerçekten eşya doluydu. Daha etiketi üzerinde tişörtler, bir iki âdet nizami katlanmış kot pantolonlar ve yeni olduğu belli çoraplar vardı. Gardrobun içindeki çekmeceyi açtığımda ise sıra sıra dizilmiş normal iç çamaşırları vardı. Ekrem'in benim için hazırladığı kıyafetlerin aksine daha muhafazakardı. İyi de; kimin içindi bu kıyafetler?
Toz kokusundan denildiği üzere eski oldukları belliydi. Demek üzerine kilit vurulan, kaderine terk edilen bir tek bu ev değil; içinde kalan yaşamışlıklarda terk edilmişti.
Adal'ın hala üzerimde olan ceketini çıkardım ve pembe beyaz çarşaflar serilmiş yatağın ucuna bıraktım. Biraz büyük gelecek olsalarda seçeneğim olmadığı için pudra rengi paketli iç çamaşırını açıp yatağın üzerine koydum. Askıda duran beyaz tişört ve katlı buz mavisi pantolonuda elime alarak çamaşırların yanına bıraktım.
Sarı siyah renklerle şeritler verilmiş, salaş kırmızı eşofmanları üzerimden sıyırıp attım. Odada yer edinmiş soğuk, elbise gibi tenimi sardığında giyinmek için aceleci davrandım.
Giyindiğimde beni sıcak tutacak hırka, ceket filan aradım ama bu dolapta kışlık ebaresi tek parça yoktu. Yere attığım Efkan'ın eşofman üstünü yeniden sırtıma geçirdim.
Soğuk yatağın içine girerek bir süre uyumayı denedim lakin doğup büyüdüğüm şehri terk ettiğim gibi uykuda beni terk etmişti. Sağa sola dönmekten sıkılıp saatten habersiz zamanı öldürürken yattığım yataktan kalktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynadaki Ben
Teen FictionBalçıkla sıvanmış bir hayat, ne kadar temiz olabilir ki ??? Soruyorum size??? Aşk mı daha yakın ömrüme? yoksa ölüm mü? Hangisi kaderim?