Açılan kapıdan zorda olsa dışarı çıkmayı başardığımda, kar havasını barındıran keskin soğuğun yüzümü yalamasına izin verdim. Çünkü; benim için kocaman özgürlüktü içime çektiğim nefes....
Gözlerimi yumdum başımı hafifçe kaldırdım göğün grisine. Kirpiklerim ağır ağır kalkarken aradan sızan manzara umutlarımı kar lalesi gibi filizlendiriyordu. Var gücüyle özgürlüğüne kanat çırpan o kuş kadar özgür olacaktım bugün.
"Bu kadar mutlu olacağını bilseydim, seninle sık sık sahile inerdim!" Kısılan zehir saçan irisleri tüm bedenimi süzüyordu. Ters bakışlarım arasında arabaya doğru adımladık birlikte.
İlk ben bindim, yanıma Ekrem oturduktan sonra Musa direksiyon başındaki yerini aldı. Bir adamı daha olurda Musa'nın yanında ama bu kez sadece üçümüz vardık arabada. Zeytin ağaçları arasında sahile doğru ilerlerken başımı cama yaslayıp yolu seyre koyuldum.
Ağaçları savuran, denizi hırçınlaştıran, benimse özgürlüğümün temsili rüzgarı hissetmek için camı açmak istedim.
"Musa camı açabilir miyim?" Soru doğru ama yöneltilen kişi yanlış olunca Ekrem çatık kaşlarıyla araya girdi.
"Cam açabilmek için Musa'dan mı izin istiyorsun? Neden?" Dikiz aynasında ölüm bakışlarını atan Musa'dan gözlerimi kaçırdım.
"Musa gözlerini eline vermeme az kaldı! Yola bak!" Durumu fark edip adamına uyarısını yaptı ve bana sorduğu soruyu yineledi.
"Neden bana değil Musa'ya sordun Deva?" Tedirgin oldum bir anda ama doğruyu söylemekten vaz geçmedim.
"En son annemin mezarına giderken Musa götürmüştü beni, camı açtığım için baya bağırdıda, bu sefer sormak istedim." Üzerime eğilen duruşunu geriye yaslayarak Musa'ya döndü.
"Hımmm... Demek Musa sana bağırdı... Camı açmanda bir sakınca yok Deva, ben rahatsız olmam!" Başımla hafifçe onaylayarak camı açtım.
Yüzüme tokat gibi çarpan soğuğu hissetmek adına başımı camdan dışarıya çıkardım. Sarı irislerimi saklamak istercesine kapanan göz kapaklarım, beni bambaşka diyarlara götürdü. Solgun kirazlara benzeyen dudaklarım iki yana çoktan kaymıştı.
Küçücük bir kız çocuğu geldi karanlığın içinden, Tıpkı bana benzeyen. Sokak aralarında deli gibi koşuşturmaktan kan - ter içinde soluk soluğa. Saçları dağınık, üzeri kirlenmiş çamurdan yaptığı küçük hayallerinden ötürü. Elimi uzattım ona doğru; beni yanına alsın karanlığın bekçisinin elindeki esaretten kurtarsın diye ama kolumdan tutulup çekilmemle hayalimin gerçeğine döndüm.
Neler olduğunu anlamaya çalışırken yanımızdan geçen kamyonun kornası yükseliyordu, başımı çevirip beni tutan Ekrem'e baktım korku ve kızgınlık vardı öldürücü yeşil gözlerinde. Aniden duran arabanın içinde öne doğru savruldup başımı ön koltuğa vurdum.
"Musa yavaş!!!" Ekrem'in aniden bağırması ve bu yaşananlar sadece bir kaç saniye içerisinde olup bitti.
"İyi misin?" Ekrem' den önce söz alan ve geriye dönen telaşlı gözlere kaydı bakışlarım. Sorusuna karşılık başımı sallamakla yetindim.
" Anlaşılan Musa benden daha çok endişelenmişe benziyor!" Ters bakışlarını ön tarafta huzursuzlanan adama savuran Ekrem'in kızdığı belli oluyor du.
"Yok abi ben..." Geriye yaslanarak Musa'ya çıkıştı.
"Sahile bizim mekâna sür!" Başıyla aldığı emri onaylayarak arabayı çalıştırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynadaki Ben
Teen FictionBalçıkla sıvanmış bir hayat, ne kadar temiz olabilir ki ??? Soruyorum size??? Aşk mı daha yakın ömrüme? yoksa ölüm mü? Hangisi kaderim?