Yeni Hayat

3.1K 234 343
                                    

Dalıp gittiğim derin uykunun dibinden Efkan'ın sesiyle uyanarak gerçek dünyaya dönüş yaptım.

"Deva geldik, hadi uyan." Başımı kaldırıp etrafa baktığımda, gece güne karışmak için arafta bekliyordu.

"Feribotla geçecektik, neden binmedik?" Efkan cevap vermek için ağzını açtığı sırada Adal ön koltuktan uzanarak sorumu yanıtladı.

"Plan öyleydi ama Ekrem attığım yemi yutmadı, bizde karadan giriş yapıyoruz İstanbul'a... Gerçi böylesi daha iyi oldu ya." Önüne dönerken kendi kendine söyledi son cümlesini.

"Şimdi burası İstanbul mu? E denizi nerede? Televizyonda görmüştüm köprüsü varmış, oda yok!" Herkes hep bir ağızdan gülmeye başladığında yüzümü buruşturarak Efkan'a baktım.

"Ne gülüyorsun? Komik mi?" Diğerleri kaçamak bakışlar atarken, Efkan omuzlarını kaldırarak gülmeye devam etti.

"Komikti ama itiraf et!" Başımı çevirip dışarıdaki solgun ağaçları izlemeye koyuldum.

"Ebul, eve gitmeden önce Çamlıca tepesine uğrada ufaklık denizi, köprüyü görsün!" Adal'ın imalarına ters ters bakarken diğerleri eğlenmeyi iyi beceriyordu.

"Emrin olur ağabey, uşaq mahrum hissetmesin qendini!" Ebul'ün garip konuşması yetmiyor gibi birde kırıcı olmasına iyice sinirlenerek atıldım.

"Bana bak, uşak sensin tamam mı? Ben kimsenin uşağı olmadım bugüne kadar..." Efkan sözümü keserek kolumdan tutu.

"Dur be kızım bağırma hemen. Sen yanlış anladın, Ebul sana uşak demedi...."

"Ne dedi o halde?"

"Uşaq, yani; Azeri dilinde çocuk anlamına gelir!"

"Azeri misin?" Kırdığım potun üzerini örtemek için laf değiştirmeye çalıştım.

"Evet ama kiçik, yani küçük yaşlardan beri Türkiye'deyim. Bura özümü yansıtır, öz vatanımdır! Kendi vatanıma dönmek istemedim o yüzden." Düzgün kelimeleri kullansa da sesinde ki kaymalar çok bariz belli oluyor.

"Nişanlı olduğunu duydum ama parmağında yüzük yok, nişanlın kızmıyor mu?" Ebul aynadan şaşkınca bakış atarken Adal hızla arkasını döndü. Yüzünde oluşan öfkeyle gözlerimin içine tehtit vari baktığında sarı bulanık gözlerimi ondan kaçırdım.

"Yok bacım nişanlı değilim. Bi sevdiğim yoktur. Sana kim deyir böle anlamadım." Adal'a bakarak cevaplasamda kimsenin anlamadığına emindim.

"Saçma sapan insanlar işte, boş boş konuşuyorlar!" Derin nefeslerin yükseldiği arabanın içinde sessizlik hüküm sürdü.

Geçen bir saatin ardından Ebul arabayı kalabalık bir yerde durdurdu. Etrafa merakla bakınırken, yorgun ve bitkin bedenler derin soluklar çekerek birer birer indiler arabadan.

"Hadi neyi bekliyorsun? İnsene arabadan!" Adal soğuk havayı kıskandıracak sesiyle yüzüme çemkirdiğinde 'of' layarak indim arabadan.

"İndik işte, ne bağırıyorsun?"

"Bakıyorum da dilin uzadı bir anda!" Önünden geçip Efkan'a yetişmek üzere adımlarımı hızlandırdım.

Bayır yukarı epey yol görünüyordu. Çıplak bedenimi örten iki parça ince eşofmanın tenimi yalayan esintiden beni koruyamadığı aşikardı. Bu gidişle hasta olmak içten değil.

"Üşüdün mü?" Titrediğimi fark eden Efkan elini sırtıma koyduğunda hissettiğim sıcaklığa ihtiyacım olduğunu anladım.

"Şey eşyalarım evde kaldı, yani duşa girdiğimde yıkamıştım. Üzerimdekiler de ince geldi biraz!"

Aynadaki BenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin