kalbe bulaşan kötülük

3.6K 219 341
                                    

"Allah kahretsin seni, yaptığını beğendin mi?" Kusma refleksinin ardından tetiklemen öksürük atağı yüzünden özür dilememe fırsat bulamadım....

"Dua et karşımda ki fahişe de olsa kadın, yoksa kalkan bu el inerdi!!!" Canımın acısı bir yana gururumu parçalayan davranışlarına öfkelendim ama sesimi kaybetmeme neden olan hamlesi gecikmedi.

Üzerime eğilerek kolumdan tuttu yeniden ve bu kez bağırarak sarsıyordu, karşısında duran insan değilimiş gibi, kadın değilmiş gibi...

"Ekrem'le ne alakan var senin söyle... Her şey bu kadar tesadüf olamaz... Söyle o mu planladı bu olanları, söyle!!!" Ne demek istediğini anlamaya çalıştım fakat mana çıkaramadım. Ekrem'i tanıyordu evet ama bahsettiği planın ne olduğunu çözemedim.

"Bırak beni, plandan falan anlamam ben. Ekrem'in esretinden kaçtım, yıllarca mahkum bırakıldığım esaret... Ben kendi canımın derdindeyim, özgürlüğümün... Anladın mı? Şimdi bırak kolumu, canımı daha fazla yakma!" 

Düştüğüm yerden kalkarak ne zaman akmaya başladığını anlamadığım göz yaşlarımın eşliğinde  kaldığım odaya girdim.

Kapının arkasında bir süre dayanarak soluklandım. Sonra tedirginlikle kilitledim kapıyı. Aciz bedenimi yatağın üzerine bıraktığım andan itibaren aktı sel olup taşan yaşlar.

İçim çıkana kadar yüreğime akıttım tüm dilime gelip söyleyemediğim sözleri. Hep böyle mi olacak? İtilip katılacak mıyım? Sadece insan olduğum için karşılık beklemeden kimse saygı duymayacak mı bana?

Yanağımda hala yediğim tokadın sızısı varken çekip gidemeyişime mi üzülmeliyim, yoksa aciz kalışıma mı? Hangisine?

Kimsesizlik artık benim yolum, hiç tanımadığım bu adamların evinde aşağılanmayı göze alan, çaresizliğin benden bulmuş haliyim. Deva benim adım ama kendime bile deva olamayan biriyim.

"Anne  neredesin.... Sana ihtiyacım var! Kırdığım kalbini onarmam gerek, çünkü yaşadığım bütün bu olanlar senin kalbini kırdığım için başıma geliyor...

Küçükken sen demez miydin; 'anneni üzersen Allah'ta seni üzer' diye. Bak güle bildiğim tek günüm yok! Annemmmm.... Ahhh aaahhh.... Anneee..." Acı acı fısıldadım annemin adını yastığa bastırdığım dudaklarımın arasından.

Vicdanım dinmiyordu, kalbimin üzerinde yanan ateş hiç sönmeyecek gibi şiddetini arttırıyordu. Soluğum kesiliyor, göğsümü yaracak acı dinmiyordu....

Umutlarımın tükendiği, hayallerimin birer hiçe döndüğü bir günü daha uykusuz karşıladım. Odama henüz doğmaya çalışan güneşin ilk zerreleri dolarken, ağlamaktan şişen gözlerim, bu ışık kırıntısını reddetti.

Odanın kilidini açarak çıktıp bir bardak su içmek için mutfağa yöneldim. Koridorun sonunda salona bakan mutfak kapısından girmek üzereyken; o aptal adamın bu saatte salonda oturduğunu fark ettim. Sessiz davranarak mutfağa girdim.

Masanın üzerinde duran sürahiden bardağa su doldurup üç yudumda hararetimi dindirdim. Orada öylece oturup ne yaptığını merak edip kapının pervazından kendimi göstermeden eğildip baktım.

Hala aynı kıyafetlerle duruyordu, önünde dağ olan kül tablasına kaydı bakışlarım ve hâlâ içmekte olduğu sigarasına. Başını benden tarafa çevirince korkuyla geri çekildim.

"Orada olduğunu anlayabilecek kadar ayık kafam. Boşuna saklanma!" O adama aptal diyorum ama asıl aptal olan galiba benim.

"Şey ben... Su... Su içmek için..." Saklandığım yerden çıkıp iki kelimeyi bir araya getirememek konusunda ne kadar başarılı olduğumu gösterdim.

Aynadaki BenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin