Medyadaki şarkı benden en değerli okuyucularıma armağan ediyorum 🖤🖤🖤Karanlığın bana huzur veren kucağından kalkmak için araladığım gözlerimi gerçeğin ortasına açtım.
Aniden kalkma isteği başımda şiddetli hissettiğim ağrıyı iki katına çıkardı. Elimi alnıma koydum, beynimin içinde beni huzursuz eden zonklamayı durdurmak istedim.
Kendime tamamen geldiğimde Ekrem'in ofis odasında olduğumu fark ettim. Yattığım kırmızı süet koltuktan yeniden doğrularak oturmayı başardım.
Sanki iki fil kafamın içinde kavga ediyordu. Her adımda beynim depremlere maruz kalıyordu. Parmak uçlarımla şakaklarıma masaj yaptım belki biraz faydası olur diye ama geçmek bilmiyordu bu ağrı. Kaltak, ne istiyor benden anlamıyorum? Defalarca söyledim üstelik 'benim kimseye karşı besleyecek duygularım yok' diye.
Açılan kapıdan içeri Ekrem'in girdiğini görünce zaten asık olan yüzüm buruştu.
"Uyanmışsın, iyi misin?" Cevap vermek istemedim. Kızgındım, o kadının bana yaptıkları ilk değildi ve her defasında göz yumuldu. Bunun sebebi ise o kadın Ekrem'in kuzeni oluşuydu.
"Konuşmayacak mısın benimle Deva? İyi olup olmadığını merak ediyorum!" Gözlerim öfkeyle çatılan kaşlarıma eşlik etti.
" O kadınla sırf kuzensiniz diye, bana her yaptığına göz yumdunuz, şimdi geçmiş karşıma merak ettiğinizi söylüyorsunuz.... Ne kadar komiksiniz Ekrem bey!" Sözümü nazik olmaya çalışarak kesti.
"Deva bu öfkenin sebebi sadece ona haddini bildirmeyişimden mi? Eğer bana yumuşayacaksan sana Mine'nin ne hâlde olduğunu gösterebilirim..." Oturduğum yerden hızla kalktım. Üç adımda vardığım kapının kulbunu kavradım.
"Öfkemin sebebi bu yaşadığım hayat Ekrem bey! Bana hiç bir şey göstermek zorunda değilsiniz ...." Kapının kulbunu kavradığımda, belimde hissettim kolları bir yılan gibi sarmaladı beni. Ben şefkate aç olsamda almadı midem bu merhameti.
"Müsade edin, işime dönmeliyim Ekrem bey! Bu yaptığınız doğru değil! Size söyledim, söylemeye de devam edeceğim; hiç bir karşılığı yok bana olan duygularınızın! Lütfen bırakın beni!" Soğuk sesim kollarını dondurup düşürdü yere. Serbest kalan bedenim kaçma sinyalleri gönderdiği beynime, ayaklarımın hükmünü almasını istedi.
Kapıyı açtığım anda koşarak koridoru geçtim. Müşterilerin olduğu yere gelince derin nefes çekerek içeriye adım attım. Gözlerim olanları gördüğünü düşündüğüm Mehmet'i aradı ama çoktan mekândan ayrılmışlardı. Cahit abinin yanına giderek gözlerinin içine baktım.
"Abi bardakları kırdığım için yömyemi kesecek misin?" Cahit abi başını sallayarak parmağıyla arkamı işret etti.
"Ben değil kızım, patron bilir onu. Sen istersen ona bir sor!" Neden her yol bu adamın insafına çıkıyordu. Oysa ben ondan koşarak uzaklaşmak isterken.
"Tamam abi sen doldur tepsiyi, ben servis vereyim insanlar bekliyor." Cahit abi tepsiyi doldurduğunda etrafa bakmaya devam ettim. Az ilerideki masalardan birinde sipariş alan Acem'in gözleri bir an olsun üzerimden ayrılmıyordu.
Dolan tepsinin siparişini götürmek için hazırlanırken Acem yanımda bitti.
"Canım iyi misin? Hemen çıkmasaydın servise! " Tepsiye uzanarak güldüm.
"Acı patlıcanı kırağı çalmaz Acem. Sen beni merak etme!"
"Al bunu! O çocuk verdi, sen biliyor muşsun. Mutlaka arasın beni dedi." Uzattığı kağıdı alarak cebime sıkıştırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynadaki Ben
Teen FictionBalçıkla sıvanmış bir hayat, ne kadar temiz olabilir ki ??? Soruyorum size??? Aşk mı daha yakın ömrüme? yoksa ölüm mü? Hangisi kaderim?