Kafa Karışıklığı

1.5K 103 486
                                    

Adal gideli saatler oluyordu. Ruhum bedenime, bedenim sığamadı şu arkamda duran koskoca eve. Bahçede yavaş, kısa voltalar atarak ömür takvimimden bir yaprağı daha esen tatlı meltem rüzgarına bırakırken gün batmaya ve gece dünyaya merhaba demeye hazırlanıyordu. Bu döngü anlamsız bir hüzüne kapı açtı yüreğimin kır bahçelerinde.

Dolaştığım bahçenin yeşilliklerini eze eze  dolaşırken aklımın son bir senedir o evde yaşadıklarımı kaydettiği her anı geri sararak anlayamadığım yada  o an umursamadığım en küçük detayı taramaya başladı.

Acaba Çavuş beyin hastalığını bahane edip sık sık yurtdışı seyahatleri bu yüzden di demek? Evde varlığıma tahammül edemediği içinmiş. Sofrasında yer ettiği suskunluğu... Peki tek suçum Hikmet'in piçi olmam mıydı?

Ya annem? Annemin kızı değil miydim? Hiç mi benzemiyordum ona? Sonuçta dokuz ay karnında taşımış; kanıyla, canıyla beslemiş... Tamam zor bir hayattı bizimkisi ama yine de o zorluklar içinde büyütüp kocaman kız etmiş beni... Her ne kadar Hikmet'in piçi olsam da ben annemin cesur kızıydım.

Şimdi ona az da olsa hak vermeye başladım. Aslında beni zalimin birinden koruyamamış ama diğer zalimden saklayı başarmış. Nedenlerini? Niçinlerini? Sorguladım durdum, çoğunda anneme kızdım, kırıldım hatta neredeyse nefret ettim lakin şimdi annemin asıl amacının az da olsa korumaya çalışmak olduğunu anladım. Bana o adamdan ne dede, nede sahip çıkacak bir büyük olmazmış, tıpkı babamın baba olmadığı gibi.

"Senin içeride yatakta olman gerekmiyor mu? Ne işin var bahçede?" Dalıp gittiğim manzaraya düşüncelerimi meze ederken arkamdan duyduğum sesle dudaklarım iki yana kaydı.

"Nerede kaldın? Çok merak ettim seni?" Ağır ağır adımlayarak yanıma gidip sokuldum.

"Dur yavaş... Canın acıyacak?" Yüzümü göğsüne bastırdım.

"Endişelendim senin için, yanına kimseyi de almamışsın... Neredeydin?" Genzini temizleyerek kolunu omuzuma attı.

"Geldim işte güzelim, işlerim ancak bitti." Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda istemsizce yüzüm düştü. Toparaklarının etrafı havanın kızılını kıskanmışcasına kızarıktı. Ağlamış mıydı? Yoksa yorgunluk mu kölesi etmişti o içilesi kahve gözlerini.

"Neyin var? Bir şey olmuş!" Yanakları seyiriyordu kendini gülmeye zorladığında.

"Sen ne kadar çok soru soruyorsun öyle?  Yok bir şey merak etme. " Pek ikna olmamıştım ama üstelemedim de. Mekanda sorun olmuş olabilirdi ve bunu bana yansıtarak üzmek istemiyor olabilirdi.

"Sen ne arıyorsun bahçede? Yatağında yatman  gerekmiyor muydu?"

"Sen geç kalınca evde daraldım biraz. Havada güzel olunca...."

"Ya demek bensiz keyif yapılıyor öyle mi?" Omuzumu sirkeleyerek güneşin son kırıntılarına döndüm.

"Geç kalmasaydın sende! Hiç şikayet etme...." Eğilip yanağıma şefkatle bir öpücük kondurdu.

"Hmm, benim birazdan tadını çıkaracağım manzara kâinata bedel olduğu için hiç şikayetim yok güzelim.... Hadi bakalım odaya, sürmemiz gereken kremin var küçük hanım." Elimi tutup hafifçe çekiştirerek bahçeye açılan mutfak kapısından içeri birlikte girdik.

Yemek kokularından başka kimsenin kalmadığı mutfaktan geçip Adal'ın durgunluğuna eşlik ederek yukarı tırmandığımız da salondan Efkan'ın sesi yükseldi.

Aynadaki BenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin