Yollar bitti, zaman içilip tükendi ve biz nihayet eve gelebildik. Bahçede duran arabadan inerek eve doğru hızlı adımlarla girdim.
Yol boyunca koruduğum sessizliğimi devam ettirdim odama girerken. Hem ne diyeceğim. Beni ellerinde kukla gibi oynamalarına müsade eden ben değil miyim.
Bir an önce kendi yolumu çizmeli düştüğüm bu aptal durumdan kendimi kurtarmalıydım.
Yatağın üzerine oturduğumda kapı çalındı. Kimin geldiğini bilmeme rağmen ses çıkarmadan ayın vurduğu karanlık odada düşüncelerimin arasında kaybolmayı tercih ettim.
"Deva... Giyiniyor musun? Deva ses verir misin? Bak giriyorum sonra mesuliyet kabul etmem ona göre!" Kapı açıldı ve ışık süzmesinin yansımasıyla önce gölgesi, ardından kendi girdi karanlığıma.
"Neden karanlıkta oturuyorsun?" Hala sessizdim. Burnumu çekerek ağlayan yüzümü camdan dışarı çevirdim.
"Hala ağlıyor musun sen?" Soruyu sorarak ışığı açmak için hamle yapmıştı ama onu durdurdum.
"Açma... Soruda sorma... Biliyorum senin için belki çok zor ama... Sadece yanımda kalıp sessizliğime ortak olamaz mısın?"
Titredi kuru yaprakların hışırtısı gibi sesim. Annesinin yumuşak şefkat kolan koynunu arzulayan çocuk misali açtı yüreğim sevgiye. Bir parça huzura.
"Neden zor olsun. Kay bakalım ortak."
Yine yapıyordu. Merhametli yanını gösterip, güvenin sıcaklığına yaklaşmamı sağlıyordu lakin ben biliyorum ki Adal'ın yüreği soğuktu. Oraya aldığı herkesi dondurup, buzdan sarayına ölü bir heykel daha ekliyordu. Yanında kalırsam karda kalmış aç serçe gibi üşüyeceğim. Kanatların buz tutacak ve ben sıcak diyarlara yaşmak üzere uçamıyor yanında ölümün acı yüzünü bekliyor olacağım.
Duvarları var üstelik, dikenli tellerle çevrili. Önüme açtığı kapılara aldanıp her adım attığımda o kapıları üzerime kapatıp beni yara bere içinde bırakıyordu. Kim bilir belki de bilinçli yapıyordu. Onunda hoşuna gidiyordur canımı yakmak.
Odamın yerden tavana kadar uzanan camından bakışlarımı yanıma sessizliğime ortak olan adama çevirdim.
Başını geriye atıp benim aksime tavanı seyrediyordu. Alnına dökülen saçlarından yavaş yavaş aşağı kaydı bakışlarım. Yüzünün her karışını inceledikten sonra gerilen boynuna kaydı.
Hafifte olsa çıkan adem elması her yutkunduğunda yukarı doğru kayıp yeniden aşağı iniyordu. Başı kıpırdandığında bakışlarımı yeniden çalkantılı denize çevirdim.
Üzerimde hissettiğim bakışlarına karşılık vermek için can atan gözlerime söz geçiremediğim de benden kaçırdığı o deli topraklarını fark ettim. Bu kısır döngüyü bozan sesim boğazımı parçaladı sandım.
"Senden onca zaman acılarımı, yaşadıklarımı gizlemek için büyük mücadele verdim ama yine senin avuçlarına döktüm o acıları... Şimdi benimle oturmuş sessizliğimi paylaşıyorsun."
"Benimde sessizliği ihtiyacım vardır belki."
"Seninde mi canın yanıyor benim gibi?"
"Ruhum bedenimi terk edeli çok oldu."
"Sanırım benim ruhumda beni terk etmek istiyorum, yoksa bu kadar canımın acımasının bir anlamı olmalı." Karşılığı sadece beni yutan girdapları anımsatan gülüşü oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynadaki Ben
Teen FictionBalçıkla sıvanmış bir hayat, ne kadar temiz olabilir ki ??? Soruyorum size??? Aşk mı daha yakın ömrüme? yoksa ölüm mü? Hangisi kaderim?