"Ya tek istediğim biraz nefes!" Dedikten sonra kimsenin ağzından çıt çıkmadı ama ben kuşluk vaktinde etrafın sessizliğine yayılan sesimle içimi boşaltmaya çalıştım.
"Ha... Eğer sen diyorsan ki bu ev benim, benim kurallarım geçer o zaman sık kafama öldür beni.... Çünkü bu hayattın bana sunduğu çaresizlikten bıktım anladın mı?" Son haykırışın ardından odaya geri dönmek için adımladığımda önümden sessizce çekildiler, yüzlerinde barındırdıkları acıma duygusu ile.
O an kendimden nefret ettim, hayatta var olma amacımdan, dünyaya gelmiş olmaktan nefret ettim. O bakışlar birer hançer misali saplandı her bir uzvuma.
Acınılmak istediğim en son şeydir küçüklüğümden beri. Kolu komşunun acıyan bakışlarında kadersizliğimin öfkesini gördüm, elime tutuşturulan poşetlerde yarım yamalak ekmek parçalarında utancın savaşına itildim. Varlığın yokluğunu çektirdiler hiç hak etmediğim hâlde, küçücük yaşta omuzlarıma binen yükün altına ezildim yeteri kadar, birde insanların vicdanı altında ezilmek yoruyor toprağı arzulayan bedenimi.
Geçmişten bugüne anılar yansırken göz perdeme, koridoru geçip Efkan'ın odasına girdim. Pencerenin önüne adımlarken buz tanesi olup yerlere dökülen göz yaşlarımı silmeden ağarmaya yüz tutmuş göğe kaldırdım başımı. Kirli dünyaya bir biri ardına düşen beyaz kar tanelerini seyrederken parça parça çocukluğumdan anılarımı düşüncelerime ortak ederek.
"Deva kızım hadi kalk anneciğim, kahvaltı hazır. Sobada ekmekte kızarttım, soğutma hadi..."
"Geliyorum anne, kalktım." Burnuma dolan mis gibi kızarmış ekmek konusuna nasıl hayır denilirdi ki!
Yataktan kalkıp lavabonun önüne geldim. Kararmış eski aynadaki yansımama baktım, çocuk aklı; komik suratlar yapıp kendimi güldürürdüm. Sonra çeşmeden akan demir kadar soğuk suyla ellerimi yüzümü yıkardım.
Oturduğumuz odaya girdiğimde sıcaklık karşılardı beni, ardından annemin güleç yüzü içimi hemencecik ısıtır, baharı getirirdi.
"Gel benim kara kızım, çay koydum içte için ısınsın." Daha 9 yaşındaydım ama dünya benimmişcesine mutluydum.
Şimdi ise; İçimde buz tutmuş, sisli, karanlığa gömülü hayat barınıyor bir daha çözülmeyecek, güneşin doğmasına engel olup baharı tatdırmayacak. Bunu bile bile kalan ömrümü kışta geçireceğim çünkü bana sunulan bu yaşamı ben seçmedim.
Kendi düşüncelerimin girdabında boğulmak üzereyken kapı hafifçe tıkırdadı ve yüreğimi azda olsa ferahlatan ses ilişti kulağıma.
" Afedersiniz hanım efendi, eğer müsaitseniz arkadaşımı görecektim?" Ağlarken gülümsememe sebep olan bu deli adamı geri çevirmek olmazdı.
"Ne oldu Efkan?" Sesi az öncekinden bi nebze daha yumuşak çıktı.
"Girebilir miyim?" Camın önünden adımlayarak yatağın ucuna adımladığım sırada yanıt verdim.
"Tabi." Kapı yavaşça açıldı ve Efkan karanlıkta boğulan odaya süzüldü.
"Bu odada mumla arasam seni bulamam, ışığı neden açmadın?" İki elimle yüzümü kurulayarak derin nefes çektim.
"Karanlığa alışkınım, rahatsız etmiyor." Odada güneş gibi parlayan avize gözlerimi kamaştırdığında Efkan'da söze girdi.
"Yine canını sıkacak bir şey buldu değil mi?" Başımı iki yana salladım karşılık verirken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynadaki Ben
Teen FictionBalçıkla sıvanmış bir hayat, ne kadar temiz olabilir ki ??? Soruyorum size??? Aşk mı daha yakın ömrüme? yoksa ölüm mü? Hangisi kaderim?