Oturduğum yerden kalkarak üstüme üstüme gelen duvarların arasında sıkışmamak için yüklerimden ağırlaşan bedenimi dışarı attım.
Saatlerdir İstanbul kazan ben kepçe,sahil sahil dolaşıyor, her bulduğum sokak arasında dalıyorum Deva'yı bulmak için.
Belki bir yerde oturmuş kalmıştır, yine benim onu bulup eve götürmemi bekliyordur. Hep tekrar etmiyor mu bu durum. Kaderim yollarımı sürekli karşısına çıkarmıyor muydu?
Ama teselli olmuyor kurum bağlamış yürek. İkna edemiyorum uyuşan beynimi. Çünkü kendim kendime kızgın. Sağa sola boşuna saldırıyor, asıl savaşı kendiyle lakin hala kabullenmiyordum.
Offf... Huzur denen o şey her neyse şuan her zerresine ihtiyacım var. Dünyamı esiri altına alan kış bitse de, bir an önce bahar gelse artık... Öyle üşüyorki içim; buz tutuyor sanki.
Ya yokluğunda hissettiğim terk edilmişlik? Çocukluğumun en belirgin anılarından tanıdık gelen bu duygu ruhumu ateşler içinde yakıyordu.
Bir insanın içi üşürken, ruhu cayır cayır yanması ne kadar anlamsız geliyordu. Ah Deva beni nasıl karıştırdın böyle? Durulup kendime gelemiyorum.
O değil de; ne ara bağladın kendine böyle, sana kör düğüm oldum çözülemiyorum. Ki; ben aşk denen çaresiz hastalığa yakalanmamak için ne önlemler almıştım. Bütün tabularımı yıktın bir anda be Deva!
Çalan telefon dikkatimi dağıtırken arabayı bir kenara çekip durdurdum. Arayana baktığımda içimden 'bir bu eksikti' diye geçirdim.
"Efendim Osman?"
"Abi acil eve gelmen gerek!"
"Müsait değilim Osman ne oldu?"
"Abi annen... Kriz geçiriyor..."
"Doktorunu çağırın! Beni ne demeye arıyorsun?" Kem küm eden adam telefonun ucunda bekledi bir süre. Kulaklarıma dolan çığlıklar gözlerimi yummama neden oldu çocukluğumun kirli anılarını anımsatarak.
"Doktor iş seyahatine çıkmış abi... O sebepten..."
"Tamam Osman geliyorum!"
"Acele et abi sakinleşmeyecek gibi. Ne yapacağımı şaşırdım, apartman ayağa kalktı." Derin nefes vererek son kez cevap verip telefonu kapattım.
"Tamam."
Arabayı çalıştırıp çocukluğumun katilinin yanına gitmek için yüklendim gaza.
Çok uzun zaman oldu görmeyeli. Ne halde, nasıl durumu sadece telefonla haber alıyordum yetiyordu. Yüzleşmek hala benim için çok erkendi.
Onu ilk bulduğumda öyle perişan haldeydiki; içimde birikenleri dile getirip arkamı dönemedim. Bağımlısı olduğu o illet etini çürütmüş, iliğini kemiğini sömürmüştü. Yıllarca beslediğim, büyüttüğüm kinimi üzerine salmaya cesaret edemedim. Ben o kadın kadar zalim olamadım işte.
Kaldığı eve geldiğimde binadan gelen sesler dışarıya taşmış, insanların merakını çekmişti. Pencerelerde, balkonda konuşlanan anlamsız merakılı bakışları umursamadan apartmana girip merdivenleri ikişer ikişer çıkarak kapının önüne durdum.
Biraz bekledikten sonra aklımı toparlayıp kapıyı çaldım. Anında açılan evin kapısında bezgin hâliyle Osman karşıladı beni.
"Çok şükür abi..."
"Tamam oğlum geldik işte."
"Ben bi sigara içeyim abi sen ilgilenirken."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynadaki Ben
Teen FictionBalçıkla sıvanmış bir hayat, ne kadar temiz olabilir ki ??? Soruyorum size??? Aşk mı daha yakın ömrüme? yoksa ölüm mü? Hangisi kaderim?