Sahil boyu gücüm tükenene kadar koştum yazın sıcağında dışarı taşan kalabalığın arasında. Kalbimin kaçık ritmi iyice düzensizleştiğinde kendimi soluk soluğa öne attım gelen öksürme isteğiyle.
Meraklı bakışların arasından sıyrılarak denizin dalgalarının ince ince çıkardığı sesler eşliğinde çarptığı sahil şeridi boyunca uzanan duvarın ucuna oturdum. Şuan nasıl ihtiyacım var taze havaya. Çünkü ruhumun kirini ancak o temizleyebilirdi.
Boğazdan esen hafif serin rüzgar yüzüme çarptıkça sömürülen dudaklarımın sızısı artıyordu. Kendime olan kızgınlığımda.
'Aptal. Aptalsın işte. Nasıl izin verirsin onca acıları yaşatan adamın rahatlıkla seni öpmesine. Bu kadar umarsız olacak ne vardı sanki! Basiretin mi bağlandı!'
İçimdeki Deva yine beni yargılamaya başlamıştı ama bu defa sonuna kadar haklıydı ettiği sitemli sözlerinde. Geçen süre zarfında her Allah'ın günü bana yaptıklarını sorgularken karşıma çıkmasıyla basiretimin bağlanmasına ve ona karşı koyamayışım, tutulup kalışım inanılır gibi değildi.
Oysa ben yaptıklarını sineye çekmekten korktuğum için kaçmayı tercih etmiştim. Duygularımın derinleşerek beni kralın soytarısı haline getirmesin diyeydi tüm çabam.
Ama gördüğüm andan itibaren kalbim ve mantığımın savaşı çoktan başlamıştı. Kim galip gelir, kim yenilir aşkın kanlı savaşında bilemem ama hangisi kazanırsa kazansın; galibiyeti de, zafer naralarını da atacak olan bendim. İkisi de her halükarda canımı yakacaktı.
Uğuldayan kulaklarım nihayet kendimi dinlemeyi bırakıp denizin iç gıcıklatan huzur dolu uysal dalgalarının melodisine yoğunlaştı.
Genzimde hissettiğim garip tadı salgılarıma dolan tükürükleri yutkunarak gidermeye çalıştım ama yapışmıştı bir kere. Zalim kralın hoyrat ve umursamaz dilinin ağzımın içinde dolaşarak bıraktığı sigara ve alkolle harmanlandığı tattı midemin bulanmasına neden olan.
Oysa beni öptüğünde kendinden bir eser bırakmalıydı narin dudaklarımda, lakin alkolün kölesi bu adamdan daha fazlasını beklememek gerekiyordu, tıpkı sevdiğini iddia ederken kırıp dökmesine anlamlar yükleyemediğim gibi.
Sahi gerçekten anlattığı gibi değişmiş midir? Yoksa tatlı dilinden akan şerbetle beni ağına düşürüp altın kafese mi kapatacaktı? Ona hala güvenmiyorum. Çünkü hakkımda düşündüklerini hiçe sayıp beni sevecek olması inandırıcı gelmiyor. Yada ben kaldıramayacağım yükün altına girmekten korkuyordum kim bilir.
Derince 'offf' çekerek bir süre daha sessizce gecenin incilerini seyre koyuldum başımı göğe kaldırarak. Nasılda parlıyorlardı ışıl ışıl. Ay bu gece dünyaya misafir olmayı reddetmişti, acaba ondan mıydı yıldızların bu kadar parlak olması. Sanki yönümü kaybettiğimi anlamışlar da, bulmamı ister gibiydiler.
Bininci kez çalan telefona nihayet tepki vererek sakinleşmeyen huzursuz kalbimin stresinin sesime yansımamasına dikkat edererek cevapladım.
"Efendim?" Benim aksime sesi sakin olan Pusat karşılık verdi.
"Nereye kayboldun? Mekanın önüne çıktım neredeysen gel, içerisi çok kalabalık seni bulamadım." Gelen gürültü eşliğinde sesini bana duyurmaya çalışan Pusat'a karşılık verecek gücüm bile yoktu ve dert anlatmaktansa bir şeyler uydurup geçiştirmek istedim.
"Ya çok kalabalıktı, kapıda seni kaybedince geri döndüm, eve geçiyorum ben." Süşen modu sesine yansıyordu.
"Beni neden aramadın? Neyse; eve geçiyorsun madem bende geliyorum hemen." Ve beklediğim tepki gelmeyince itiraz ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynadaki Ben
Teen FictionBalçıkla sıvanmış bir hayat, ne kadar temiz olabilir ki ??? Soruyorum size??? Aşk mı daha yakın ömrüme? yoksa ölüm mü? Hangisi kaderim?