Gülerek toprak yoldan ilerledim. Yol kenarlarında insanlar tezgah kurmuş kimi evindeki fazla sebzeleri, kimi yaptıkları minik heykelleri satıyorlardı. Hava kararmak üzereydi, köye de minik bir ateş problemi için gelmiştim. Çocuklar beni görünce yanıma gelmeye çekiniyor olsa da uzaktan gülümseyerek el sallıyordu. Bir tezgaha yaklaştığımda satıcı bana gülümseyip selam vermek için eğildi.
Tezgahtaki heykellere baktım. Gözüm garip bir tanesi üzerinde kaldı. Diğer eşyalara bakmak için gözlerimi çevirsem de ister istemez o heykele geri dönüyordum. Tam olarak bir heykel değildi. O şeyi elime aldım.
"Bu ne ?" Dedim elimdekini rahat görsün diye tezgahta duran köylüye uzattım.
"Efendi-" ellerim alevlendi. Heykel ellerim arasında yanım kül olurken panikle bir kaç adım geriye gittim. Tezgahtaki adam korkuyla yüzüme baktı. İçimdeki güç dışarı çıkmak istiyordu. Ellerimi kendime çekerken tezgâha alev sıçradı ellerimin arasından. Köylüler bağırmaya, korkuyla kaçışmaya başladı. Bana ellerinde sularla yaklaştılar.
"Gelmeyin" dedim korkarak. Sesim çaresiz çıkıyordu. Onları yakacaktım, zarar verecektim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Gücümü kontrol edemiyordum. İnsanlar beni dinlemeyip tekrar yardım etmek için yaklaştılar.
"Uzak durun benden!" Diye bağırdığımda sesim yankılandı. Bütün vücudum alev aldı. Ellerimden, gri saçlarımın etrafına kadar. İnsanlardan uzaklaşmaya çalıştım. Yere düştüm. Dizlerim taşlı yerle buluştuğunda acıyla bağırdım. Yanıyordum. Hayır. Etrafım alevle kaplanmıştı. İnsanların yüzünde korku vardı,ayağa zorla kalktım. Beklediğimin aksine bir anda tüm alevler kayboldu etrafımdan. Köylülerin en az benim kadar şaşkın olduğunu görüyordum. Benden bir açıklama bekliyorlardı ama o açıklama bende yoktu. Hala yanan tezgaha baktım.
"Yardım edin" dedim insanları kendine getirmek için. Hayır, asıl amacımın dikkatleri dağıtmak olduğunu fark ettim. Herkes yanan tezgaha su taşırken yardım ettim. Kısa süre içinde sönen alevler, yerini duman ve is kokusuna bırakmıştı. Kahverengi,bez çantamdan bir miktar para çıkardım ve benimle ilgilenen tezgahtara verdim. Özür dileyip koşar adımlarla atıma gittim. Bulut huzursuzca yerinde kıpırdanıyordu. Onu sakinleştirmek için ellerimi yelesinden gezdirdim. Elimi çantama attım ve işareti çıkardım. Acilen bizimkilerle buluşmam gerekiyordu. İşareti havaya fırlatacağım sıra sarayın orada ışıklar patladı. Göz yüzünden su sıçradı her yana. Bom. Bulut toynağıyla toprağı kazdı. Hızla bindim ve dehledim.
Saraya vardığımda Bom korkuyla bana yaklaştı. Üzeri sırılsıklamdı. Bulut'tan indiğimde Bulut ahıra doğru yol aldı kendi kendine. "Ne oldu ?" dedim sakin olmaya çalışırken. Üzerindeki kıyafetleri gösterdi. Tam o sırada yaklaşan sesleri duyduk. İkimizde aynı anda gelen Minzy ve Dara'ya baktık. Dara saçları diken diken olmuş, yüzü gözü toprak içinde sinirle bize doğru yürüyordu. Minzy'de aynı şekildeydi ama daha çok gergindi.
"Bir anda Minzy hanım toprağı kontrol edemedi. Şu halime bakın. Her yerim toprak old- Bir dakika sana ne oldu ?" dedi Bom'a.
"Dara. Sana dedim ki ben bir şey yapmadım! Ona bakarsan toprağı da sen havalandırdın. Sen olmasaydın her yanımız toprak olmazdı" diye sesini yükseltti. Aralarına girmek istedim ama yorgundum.
"Ben mi ? Ben güçlerimi kontrol edebilirim" dedi ama kendi de emin durmuyordu. Bence bu konuyu uzatacaklardı.
"Sakin olun bir. Ne oldu anlatın ?" dediğinde Minzy anlatmaya başladı. Beraber ormanda geziyorlarmış. Bir anda toprak kaymaya başlamış ve Dara'nın etrafında rüzgar çıkmış. Bu yüzlerindeki toprağı ve saçlarının halini açıklıyordu. Dara kollarını birleştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SKYDRAGON
FantasyGücümü biliyordum Ne yapmam gerektiğini de Ama o gözler her şeyden vazgeçip, onunla beraber sessizce yaşama isteği oluşturuyordu işimde. Yine de ben o kişi değildim Oda beni tanımıyordu. Ben ne kadar yıllarca onu beklemiş olsam da.