Şelalenin Sesleri

82 18 63
                                    

Jiyong gözlerimi araladığımı görür görmez yürümeye başladı. Rüyanın etkisini hala üzerimden atamadan çantamı alıp onun peşine takıldım. Hayatımda gördüğüm en saçma rüyaydı ki pek fazla rüya gören biri de değildim ama belli ki dünkü vitaların etkisini üzerimden atamamıştım ki bu gayet normaldi. 

 "Sizin köyde günaydın yok mu ?" dedim esnerken. Henüz uyanmam için çok erken bir saatti. Saatin 5 bile olmadığına emindim çünkü hava daha aydınlanmamıştı bile.

 "Günaydın" dedi ve samimi sohbetimiz burada bitti. Onunla sohbet etmek Mikas'ı dışarı çıkarmak gibiydi. Yani yoktu. Mikas ne yapıyordu acaba ? Ya da kızlar ? Bir sıkıntı olmuş muydu acaba ? Ben bunları düşünürken önümdeki çocuk hızla yürüyordu. Bir şey demeyerek onu takip ettim. Uzun, sessiz, sıkıcı yolculuğun ardından şelaleye geldik. Nefes kesici bir yerdi. Sadece masmavi su ve kenarlarında yemyeşil ağaçlar. 

 "Şey..ben oradayken vita falan gelmez dimi ?" dedim umursamıyormuş gibi. Kafasını iki yana salladı. "Onlar uyur. Işığı sevmezler. Dörde kadar onlardan zarar gelmez" dedi. Onlar hakkında nasıl bu kadar şey biliyordu bilmiyordum ama onu boş verdim ve kırmızı pelerini suya sokup yıkadım. Ardından yakındaki bir ağaca astım.

 "Bak kıyafetlerimi yıkayıp gireceğim. Arkanı dön ve bana bakarsan seni yakarım" dediğimde göz devirip arkasını döndü ve oturdu. Çantamdan siyah uzun yeleği çıkardıktan sonra beyaz elbiseyi de çıkardım ve ikisini kenara koydum. Kendi üzerimdeki gömleği ve pantolon da çıkardım. Bu ikisi atılacaktı. Pantolonda bir koca bir delik, gömlekte de bir yırtık vardı. İyi ki her ihtimale karşı elbise almıştım yanıma. İç çamaşırlarımı da gizlice kenara bırakıp. Saklandığım kayanın arkasında son kez Jiyong'a baktım. Hala arkasını dönüp oturuyordu. Yavaşça soğuk suya girdim ve yüzümde kalan kanı iyice temizledim. Su o kadar da derin değildi. Tamamen ayakta durduğumda omuzlarıma kadar geliyordu. Balıklar ayaklarımın arasında dolanıyordu. 

-Bence bu iyi bir fikir değil- uzaktan duyduğum sesle kafamı kaldırıp hızla etrafıma bakındım. Jiyong arkası dönük bir şekilde hala oturuyor ve bileğinde aslında kılıç olan bilekliği takıyordu.

"Efendim ? " dedim kafamı kaldırıp Jiyong'a baktım. Bana döndü. Endişe etmedim zaten sudaydım. Beni göremeyeceğini biliyordum. Ayrıca ne kadar da kimseyle görüşmemiş olsam da aşırı dindar biri değildim. 

"Ne oldu ?" 

"Sen bir şey demedin mi ?" dediğimde kafasını iki yana salladı. "Ben bir şey demedim" dedi ve önüne döndü. Yanlış duyduğumu düşündüm ve şelaleye baktım.

 -Hadi ama en fazla ne olabilir ki ? Şuanı düşün. Sen ve ben- dedi ses ama bu sefer bir kız sesiydi. Sesler o kadar uzaktan ve kısıktı ki çözemiyordum.

-Öyle ama bizi görebilirler- erkek tekrar konuştuğunda ellerimi otomatik olarak göğüslerimi kapatırken yine etrafa bakındım ama her şey sakin gözüküyordu. Sesler...sanki kafamın içindeydi. Deliriyor muydum ? Ormanın diğer insanlara yaptığı bu muydu ? 

-O zaman bizde saklanırız- dedi kız sonra güldü. Gözlerimi kıstım. Kafamın içinde biri vardı sanki çünkü bu konuşmalar daha önce kimseyle aramda geçmemişti.

-Şelalenin içine. Hadi- dedi kız. Gözlerim otomatik olarak akan şelaleye kaydı. Çok büyük değildi. Şelaleden akan su benim bulunduğum yerde toplanıyor oradan da aşağıya doğru akıyordu. Şelaleye yaklaştım. Kimdi o kızla çocuk. Oradalar mıydı ? Bu imkansızdı çünkü sesleri Jiyong duymamıştı. Ayrıca bizi görseler çıkarlardı. Elimi şelaleden akan suya doğru uzattım ve suyun içine soktum. Kalbim deli gibi atıyordu. 

SKYDRAGONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin