"Dalga geçmeyi hemen kesmezsen bacak arana asla unutamayacağın bir tekme atacağım" diye çığırdığımda transtan çıkmış gibi kendini toparladı.
"Üzgünüm. Kötü bir şakaydı" dedi ve önüne dönüp ilerlemeye başladı. Mezarlıktan ve saraydan uzaklaşmaya başladık.
"Bana biraz kendinden bahsetsene. Arkadaşların, ailen, herhangi bir şey ?" dedim Jiyong'a çünkü kendisi yine en iyi yol arkadaşı unvanını hak edecek kadar sessizliğe bürünmüştü. Aramızın garip olmasını istemiyordum çünkü daha bir hafta beraberdik. Kara Orman yine karanlığa bürünmüştü ve Jiyong elinde camdan yuvarlak bir şey taşıyordu. Bu şeyin içine mum koyuyordunuz ve mumun rüzgardan sönmemesini sağlıyordu.
"Ailem yok. Öldüler"
"Ah..üzgünüm" dediğimde omuz silkti.
"Ne önemi var ki ? Ben küçükken öldüler yani uzun zaman önce. Kimin ailesi yeterince uzun yaşıyor ki ?" dediğinde kafa salladım. "Peki senin ailen ?"
"Ailem...iyi insanlar" dedim aslında ikisi de ölmüştü. Annem ben beş yaşında azizlere verildiktenhemen sonra ölmüştü ve babam da 40'larına geldiğinde hastalanarak vefat etmişti.
"Aman ne güzel! İyi insanlardı. Baya bağlısın herhalde ailene" dedi alayla. Bana bunu kendisi mi diyordu ? Daha demin ne önemi var ki demişti dimi ?
"Sadece..biz hiç bir zaman pek aile gibi değildik. Anladın mı beni ? Babamla da pek konuşmadık, annemle de." dedim. Annemi hatırlıyordum. Beni o kadar severdi ki gözümün içine bakardı ondan bir şey isteyim de yapsın diye. Babam ise..annem öldükten sonra konuşmamıştık pek. Zaten azizlerleydim ve o sarayda kalamazdı. Beni getirdiklerinde annemin bana sarılıp hıçkıra hıçkıra ağladığını hatırlıyordum.
"Neden ?"
"Aile gibi hissettirmediler hiç. Sanki sıradan insanlarmış gibilerdi. Sanırım anlatamıyorum. Sorun bendeydi. Onlar iyilerdi bana karşı ama ben..ben sanırım onlara kırgınım yada öyle bir şey. Bilmiyorum" dedim dürüst bir şekilde. Kafa salladı. Yine beni konuşturmanın bir yolunu bulmuş ve tamamen susmuştu.
"Peki arkadaşın var mı ?" diye sordum cevap vermesini umarak. Kafa salladı.
"Arkadaşı olman mı vardır ? Bu hayatta birilerine ihtiyaç duyuyorsun sonuçta. Dimi ? Anlatacak, içini dökecek birine"
"Öyle tabi" dedim. Kızların değerini en ok bu yolculuktayken anlamıştım. Bir şey olduğunda akıl alacak ya da soracak kimsem yoktu. Önceden..sadece bir kaç kez acaba her şeyi bırakıp gitsem mi diye düşünmüştüm. Ne Ostra ne güçlerimi istiyordum ama yapamamıştım.
"Peki hiç sevgilin oldu mu ?" dedi bana.
"Hayır. Dedim ya ailem biraz korumacı" dedim ki azizler öyleydi. Kurallarımız belliydi ve geçemezdin onları. Senin dikkatini dağıtacak hiç bir şey kabul edilmezdi.
"Ostra'da bir büyücü olduğu söyleniyor" dedi sessizce. Durup etrafı kontrol etti. Uzun zamandır yürüyorduk bu yüzden buradan dinlenme kararı almış olacaktı ki oturdu.
"Mikas mı ?" dedim bende yere otururken. Kafa salladı.
"Büyücüler şimdi pek yok. Çoğu öldürüldü. O neden yaşıyor ?" dedi sırtını yaslarken. Bunu bende pek bilmiyordum.
"Onu bir kaç kez gördüm ama hakkında pek bir şey bilmiyorum. Yani yaşlı bir kadın. Denilene göre iyi bir büyücüymüş, güçlüymüş yani. Azizler onu saraya yakın bir yerde tutuyor. Yöneticilerin yıllık ayinine katılıyor bir tek. Öyle işte. Dediğim gibi pek bir şey bilmiyorum" diye yalan attım. Kaşlarını çattı.
"Yıllık ayin de ne ?"
"Yıllık ayin yöneticiler ve St Alon denilen baş azizle yapılan bir ayin. Yılda bir kez oluyor. Bazen diğer azizlerde katılır ama çok nadir oluyor cidden. Bir de dediğim gibi Mikas katılıyor." dediğimde kafa salladı.
"Peki ne yapıyorlar orada ?"
"Pek bir şey bilmiyorum ama güçlerini toparlamak için olduğu söyleniyor. Bu sayede yöneticiler güç topluyorlar işte. Ayinden bir kaç hafta önce dinlenmeye başlarlar ve ayinden sonra da bir hafta falan pek gözükmezler. Bu yüzden o zamanlar halka bilgilendiriliyor ki daha dikkatli olsunlar"
"Anlamadığım bir şey var. Neden dinleniyorlar ki ?"
"Çünkü ayinden sonra çok yorgun ve halsiz oldukları söyleniyor. Yani bir yerlerden duymuştum" dedim sessizce.
"Bu mantıksız madem ayin onların gücünü toparlamasını sağlıyor o zaman ayinden çıktıklarında daha güçlü, daha dinç olmaları gerekmez mi ?" dedi. Bu benimde hep merak ettiğim bir şeydi hatta bir kere Alon'a sormuştum ama o cevap vermemişti.
"Bilmem. Pek bir bilgim yok" dedim çünkü bende bir cevap yoktu. Omuz silkti.
"Acaba nasıl bir şey ? Gücünün olması"
"Zordur" dedim. Gözlerini üzerime diktiğinde gülümsedim.
"Bazı söylentiler var. Yöneticiler hakkında. İlk olarak yöneticilik aktarılan bir şey. Şuan 4 yönetici var ve onların da 4 elçisi. O 4 elçi eğitim görüyor. Zamanı geldiğinde onlar 2. yöneticiler olacak."
"O zaman ilk yöneticilere ne olacak ?"
"Bilmem. Belki de ölürler" dedim çünkü bu da pek fena olmazdı. Yıllardır yaşıyordum. İnsan ömrünün 30-40 yıl olduğunu var sayarsak şimdiye kadar üç kere falan ölmem lazımdı. Bu sonsuz hayat zımbırtısı tam bir delilikti.
"Ama buna daha çok var Jiyong çünkü bize söylenen şey yöneticilerin çok zorlu bir eğitimden geçtiği. Elementlere şekil vermek zor bir şey olmalı. Duyduğuma göre ilk yöneticiler çok uzun zaman eğitim görmüşler ve çok uzun zaman almış. Acılı olmuş olmalı" dedim o zamanları hatırlayarak.
"Onlar için üzüldüm" dediğinde gülümsedim. En azından bazı insanlar gerçek hislerimizi anlayabiliyordu. Jiyong gibi.
"Peki sen bahset bakalım. Sevgilinle nasıl tanıştınız ?" dediğimde gerildi. En azından bir kaç saat önceki öpücüğü unutmak ve aramızı normalleştirmek için bir şey yapıyordum.
"Sıradan işte. Rastar'da bir köyde oturuyor. Bende Kara Orman'dan mal taşıyorum falan. İlk görüşte aşk" dediğinde midem alt üst oldu. Belki de bu konuyu hiç açmamalıydım. Yine de gülümsemeyi denedim. Eminim kafasına kürek yemiş biri gibi duruyordum.
"Onu seviyorum" dediğinde kafa salladım ama o zaten daha çok kendine söylüyor, tekrarlıyor gibiydi.
"Sen onun gibi olamazsın" dediğinde kaşlarım çatılmıştı. Neden bildiğim şeyleri söylemesine rağmen canımı bu kadar yakıyordu cümleleri ? Ve neden bana bunları söyleme gereği duyuyordu ?
"Aişh zaten olmak istemiyorum" diye konuştum sinirle ama kalbim yalan diye çığlık atıyordu. Kalbime bıçak saplasam susar mıydı ? Susmasını istiyor muydum ?
"Buradan.... Kara Orman'dan çıktığımızda her şey bitecek ve ben ona kavuşacağım. bir daha ne Kara Orman'a gireceğim ne de ondan ayrılacağım" dediğinde sinirlerim sanki mümkünmüş gibi tekrar tepeme zıpladı. Neyi kanıtlamaya çalışıyordu ? Çok sevdiği falan mı ? Pislik herif.
"Anladık, anladık. Sizinkisi büyük aşk. Evlenip boy boy çocuğunuz olur umarım" dediğimde kaşlarını çatıp yüzüme baktı. Yok yüzüne kocaman bir alev topu yollayıp, bütün o yakışıklı yüzünü küle çevirmek istiyordum
"Neyse ne. Şuna cevap ver bakalım Kara Orman rehberi. Mezarlığın oradaki kemikler ne iş ?" dediğimde mumunu zayıf ışığına döndü. Önüne düşen saçlarını geriye itti.
"İnsan kemikleri" dedi soğuk kanlılığına hayran olmak istiyordum. Mezarlığın orada korkudan ağlamadığı kesinleşmişti. Kesin bu gereksiz sevgilisini falan özledi diye ağlamıştır. Ya da beni öptüğü için vicdan azabı çekiyordur.
"Neden oradalar dahi ? Onu bende anladım zaten"
"Vitalar kemik yemez. İnsan kemiklerini oraya atarlar"
Yeterli yorum ve oy alırsa bugün gün üçünde yb rekoru kıralım olur mu kızlarım ? 4-5 tane atabilirim sanırım
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SKYDRAGON
FantasyGücümü biliyordum Ne yapmam gerektiğini de Ama o gözler her şeyden vazgeçip, onunla beraber sessizce yaşama isteği oluşturuyordu işimde. Yine de ben o kişi değildim Oda beni tanımıyordu. Ben ne kadar yıllarca onu beklemiş olsam da.