Ostra denilen bu ülkede dilden dile dolanan çok eski bir hikaye varmış. Hikayeye göre ülke o zamana kadar birbirlerini çok seven bir kral ve kraliçe yönetiyormuş. Halk çok mutluymuş. Komşu ülkelerdeki halk onların mutluluğunu, kraliçeler ise o ikisinin aşkını kıskanırmış. Hep Ostra kraliçesinin yerinde olmak, kralın ona baktığı gibi onlara bakılmasını isterlermiş.
Bir gün Ostra kralı seferdeyken iki komşu ülkenin kraliçeleri saraya davetli olarak gitmişler. En iyi şekillerde ağırlanmışlar, en iyi giysilerle süslenmişler ve en iyi hediyelerle doldurulmuş arabaları. Lakin iki kraliçe kıskançlıklarına yenilmiş, güçlerini birleştirmişler ve Ostra kraliçesine tuzak kurmuşlar. Aradan kısa bir süre sonra kral, kraliçenin özlemine dayanamayıp geri dönmüş. Saraya girdiği anda kraliçeyi hasta yatağında bulmuş. Kraliçe ne konuşabiliyor, ne de hareket edebiliyormuş. Kral her yere haber yollamış. Kraliçeyi iyileştiren olursa istediğini verecekmiş, gerekirse krallığı bile önüne serermiş. Saraya onlarca büyücü, sıhhiyeci gelmiş. Hiç biri çare olamamış. Gelenlerden birinden kral bir büyücüyü duymuş, genç yaşına rağmen çok güçlü bir büyücü. Kraliçeyi alıp ona gitmiş. Büyücü kralın ısrarına dayanamamış ve ona yardım etmiş ama kralı uyarmış. Onun kalbine verdiği güç, senin kalbinden gider diye. Kral sadece onu kurtarmak istemiş o an ve kabul etmiş. Kraliçe eski sağlığına, neşesine dönmüş. Lakin kral eski kral değilmiş. Günden güne kalbindeki iyilik uzaklaşmış ondan. Kraliçeye hala eskisi gibi bakıyormuş ama halka çok zalim davranırmış, acıması yokmuş. Kraliçe bunun ardındaki sebebi öğrenince artık onun kalbini istememiş ve kendini kalbinden bıçaklamış. Kral onu kaybetmenin acısıyla daha da kötü olmuş. Ülkeye korku hakimmiş. Uzun yıllar da böyle gitmiş bu. Halk azizlere gider, yardım isterler ve yalvarırlarmış. Sonunda azizlerin canına tak etmiş. Birleşmişler ve kralı yok etmişler.
Denilene göre kralın kalbindeki kötülük kara ormanı doğurmuş. Bu yüzden o gün azizler 4 elementi yönetecek ve o gün doğan 4 kız çocuğunu lanetlemişler. O dört kız, ülkedeki huzuru ve mutluluğu sağlayacaklarmış. Uzun yıllar yaşayacaklarmış ve sevdiklerinin ölümlerine şahit olacaklarmış. Ne kadar uzun yıllar yaşayacak olsalar da ölümsüz değillermiş, vakti gelince onlar yerine seçilen kızlar onların yanına gelecek, onlardan eğitim alacaklar ve sırada ülkeyi koruyacak kişiler olacaklarmış. 4 element arasındaki bu dengeyi koruyan ve elementlerin özelliğini taşıyan kızları seçen taş ise Buruja taşıymış. Çok güvenli ve hiç bir insanın daha önce ayak basmadığı bir yerde duruyormuş.
Bu yüzden Bom'un ilk tepkisi "Bu imkansız" olmuştu ki o söylemese ben söyleyecektim. Lakin Mikas'ın yüzü gayet ciddiydi. Yine de bu yaşlı kadına güven olmazdı. Onun binlerce yıl yaşadığını söyleyenler vardı.
"Bak yaşlı budala. Sakın bizi kandırmaya kalkma. Yoksa o yüzünü rüzgarla parçalarım" dedi Dara ayağa fırlarken. Sağa kaldırdığı elinde bir girdap dönüyordu. Bu tehdit Mikas'ı korkutmayı bırak, germemişti bile. Yaşlı kadın hala karşımda sakin gözlerle ona doğru eğilmiş, sinirli Dara'ya bakıyordu.
"Denesene ufaklık. Bence en azından deneyebilirsin. Yapabilirsen gittiğim yerden sana çiçekler yollarım" dedi alayla. Ayağa kalkıp Dara'nın kolunu tuttu ve oturmasını sağladım. "Sakin olmalısın Dara. Şunu öğrenelim"
"Nasıl çalındı ? Kim çaldı ?" dedi Minzy korkuyla. Bende gergindim. Bu imkansızdı, yani bize bunun imkansız olduğu söylenilmişti hep. O taşın nerede olduğu bile bilinmiyordu. Taam bundan yıllar önce öğrenmeyi denemiştim ama kimse bilmiyordu. Mikas'a bile sormuştum ama cevap bile vermemişti.
"Kim çaldı bilmiyorum ama iyi niyetli birinin aldığını sanmıyorum. İyi niyetli olan o taşı oradan kaldırmazdı. Bu büyük bir felaket"
"Peki nasıl düzelteceğiz ? Bir çözümü olmalı bunun Mikas" dedim sabırsızlıkla. Ne kadar artık bu güçlerden, uzun yaşamlardan bıksam da insanları korumak bizim görevimizdi. Kim bilir kaç insana istemeden zarar verecektik ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SKYDRAGON
FantasyGücümü biliyordum Ne yapmam gerektiğini de Ama o gözler her şeyden vazgeçip, onunla beraber sessizce yaşama isteği oluşturuyordu işimde. Yine de ben o kişi değildim Oda beni tanımıyordu. Ben ne kadar yıllarca onu beklemiş olsam da.