DARA
Bay Min binaya girmeye çalışıyordu ama bir kaç kişi onu tutuyordu. Bom'un kolunu yakaladığım gibi onu binaya çektim. Daha ona doya doya sarılamamıştım bile ama düştüğümüz şu hale bak.
"Dara" dedi Bay Min ağlayarak.
"Madem Lee nerede ?" dedim. Kalbim sıkışıyordu. Bana binayı gösterdi titreyerek. Dengesini kaybetti ve yere düştü. Onu kaldırmak için zamanım yoktu. Binaya döndüm ve içeri doğru ilerledim. İnsanlar binaya girmemem için bağırıyordu. Bir adam önüme çıktığında onu ittim ve binaya daldım. İs kokusu her yerdeydi, bana Chaerin'i hatırlattı.
"Madam Lee" diye bağırdım. Yukarıdan gelen çığlık seslerini duyduğumda Bom'la bakıştık. Hızla yukarı koşmaya başladığımda hemen arkamdan geliyordu. İki kat yukarı çıktığımızda alevler orayı sarmıştı. Bom beni kenara itti ve önüme geçti. Ateşleri söndürerek çığlık sesine doğru ilerledi.
"Burada" dedi kapıyı iterken ama kapı açılmadı.
"Madam Lee buradayım. Korkmayın" dedim panikle. Bu oda benim odamdı ve Madam Lee'nin neden buraya geldiğini bilmesem de ona zarar gelecek düşüncesi ile kapıya vurdum.
"Beraber deneyelim" dedi hızla Bom. İçeriden hala çığlık sesleri keliyordu. Kulaklarımı kapatmak istiyordum ama Bom beni tuttu. İkimizde geriye çekildik ve aynı anda kapıya vurduk. Kilitli kapı o kadar sağlamdı ki açılmadı. Bom çıkan dumanla öksürmeye başladı.
"Geri çekil" dedi Seungri. Onun geldiğini bile görmemiştim. Seunghyun öksüren Bom'u kenara çekerken, kendimi geriye attım. Seungri kapıya vurdu. Kapı sarsılarak duvara çarptığında onu itip odaya girdim.
"Madam Lee" dedim korkuyla. Bir sandalyede demirlerle bağlıydı ve yanıyordu. Çığlık atarak kendini savuruyordu. Ona doğru koştum.
"Bom. Bom bir şey yap" dedim yalvarırcasına. Bom hemen yanımda durdu ve bütün ateşi söndürene kadar panikle onu izledim. Dumanlar çıkan bedene baktım. Dokunmak istedim ama yapamadım.
"Madem Lee. Nolur. Nolur" dedim. Yanık kokusu burnuma dolmuştu. Gözlerimi sildim. Derisi simsiyah ve kırmızı yaralarla dolmuştu. Madam Lee kesik kesik nefes alıyordu. Hala yaşıyordu ama biliyordum ki bu uzun sürmeyecekti. Bunu ona kim yaptı ? Kim onu canlı canlı yaktı ?
"Ne olur!" dedim ellerimi birleştirdim ve ilk defa Tanrı'ya dua ettim. Lütfen. Lütfen ona bir şey olmasın. Bom buna daha fazla bakamayacağını anlayıp kafasının çevirirken, Seungri hemen yanıma oturdu.
"Tanrım.." diye fısıldadım hıçkırırken. Yanık et kokusu her yerdeydi, midem bulanıyordu. Madem Lee dumanla kaplı, yanık parmaklarını kaldırdı ama ne yapacağını bile çözemeden kafası yana düştü ve son nefesini verdi. Yere kapanıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. O öldü. Öldü. Buraya geldiğimden beri yanımdaydı, bana destek oldu ama şimdi öldü.
"Bunu kim yapar böyle ?" diye isyan ettim.
"Bunu isteyen biri" dediğinde Bom'a döndüm. Parmağını yatağımın dayalı olduğu duvara doğru çevirmişti. Büyük harflerle yazılmış, tüm duvarı kaplayan bir yazı vardı.
SENİ UYARIYORUM.OSTRA'YA GERİ DÖN SANDARA
Bana Sandara diyen tek bir kişi vardı. Yavaşça ayağa kalktım.
"Burada olduğumuzu bilmiyor"
"O olmayabilir" dedi Bom. Evet. Öyle bir ihtimalde vardı. Peki ben bunu nasıl öğrenecektim ? O muydu ? Bana Sandara diyordu ama bunu bilen birileri de mutlaka olabilirdi. Bu onu suçlamak için yeterli bir sebep değildi. Bu..bu onun yapacağı bir şey değildi. Ayrıca o burada olduğumu bile bilmiyordu. Göz yaşlarımı sildim.
"Aslında..o askerleri. Gri giyenleri gördüm. Binanın oradan uzaklaşıyorlardı. Onlara yetişebilirsek" dedi Bom. Seunghyun'da bunu görmüş olacak ki kafa salladı. Hiç bir şey demeden odadan çıktım. Hızla aşağı indim. Binadan çıkar çıkmaz bana umutla bakan Bay Min ile göz göze geldim. Kafamı üzülerek iki yana sallarken tekrar ağlamamak için kendimi zorladım. Bay Min bayıldığında etrafındaki iki adam onu sıkıca tuttu. Onu kurtaramadım Bay Min. Beceremedim, yetişemedim.
"Bu taraftan" dedi Bom. Onun gösterdiği yöne koşmaya başladım. Uzun sokağı koştuk. Yol ikiye ayrıldı.
"Ayrılalım. Daha hızlı buluruz" dedi Seungri. Kafa salladım ve hiç kimseye sormadan bir sokağa koşmaya başladım. Sokaklar boştu, herkes Madam Lee'nin pansiyonunun oraya koşmuştu. Sokağın başında gördüğüm 5 kişiyle sinirim tekrar geri geldi.
"Durun" diye bağırdım sinirle. Beş adam da aynı anda bana döndü. Hepsi az sonra olacak şeyi fark etmiş olacak ki kılıçlarını çıkardılar. Hatta aralarından birinin bana doğru silah tuttuğunu gördüm.
"Dara" dedi Seungri. Onu umursamadım.
"Sen dur" dedi bana silah doğrultan. Koşmayı bıraktım ama durmadım.
"Kimsiniz siz!" dedim sinirle. Adam silahını daha sıkı tuttu ve sinirle yüzüme baktı.
"Seni son kez uyarıyorum. Dur ve denileni yap. Ülkene geri dön" dedi. Dönmeyecektim, durmayacaktım. Onun silahı varsa, benim güçlerim vardı. Ellerimi kaldırdım.
"Soruma cevap ver" dedim adam silahı ateşledi. Kurşun havada yavaşladı. Tüm gücümü kullandım. Zaman durmamıştı, buna hava sebep oluyordu. Bu bendim, benim gücümdü. Kurşunun yanından geçtiğimde karşımdaki adamlar şaşkınca yüzüme bakıyordu. Ellerimi havaya kaldırdığımda adamlar havalandı. Kimi kılıçlarını düşürdü şaşkınlıkla, kimi ise korkuyla bağırdı. Ellerimi yere indirdim. Adamlar sert bir şekilde yere düştü. Bir daha kaldırıp yere çarptım onları.
Kemiklerinden gelen sesleri, çığlıklarını duydum. Hıncımı alamayıp bir daha deneyeceğim zaman Bom'un bana bağırmadı engel oldu. Hızla onlara yaklaştım ve bana silah doğrultan adamın yakasını tuttum. Kırık elinden silah düştü. Silahı kapıp kafasına çevirdim.
"Ne istediniz ondan ?" dedim sinirle ama sesim çok acınası çıkmıştı.
"Ben emirleri uygularım"
"Masum birini öldürdün!" diye bağırdım. Madam Lee iyi biriydi. Bana yardımcı oluyordu, komikti, sevecendi ve tüm bunlarla alakası yoktu. Hiç bir şeyle alakası yoktu. Tek yaptığı şey bana bir oda vermekti.
"Senin yüzünden. Yapmamanız gereken şeyleri yapmayın ve ülkenize dönün" dedi Bom'a sonra bana bakarak.
"Senden, sizden ülkeye dönmenizi istiyor" dediğinde gözlerimi kapattım. İçimden dua ettim. Umarım o değildir. Umarım bu kadar kötü değildir. Umarım ne yaptığımızı bilmiyordur.
"Kim yaptırdı bunu size ?"
"Alonst" dediğinde ettiğim tüm dua boşuna gitti. Bizi biliyordu. Sarayda olmadığımızı, bir şeyler çevirdiğimizi biliyordu. Seungri'yi, Seunghyun'u biliyordu. Burada olduğumuzu biliyordu.
"Dara. O silahı çek"
"Neden ? Caniyim ben. O zarar verdi. O Madam Lee'yi öldürdü" dedim Bom'a. Bom yanıma geldi ve silahı elimden zorla aldı.
"Yapma. O asker sadece. Alonst'un askeri. Düşman o değil, cani olan da. Tüm suç onda değil, ona emir verende" dediğinde ona baktım. Ben zaten Alonst'u sevmiyordum ama Bom'dan bunu ilk defa duyuyordum. Ben kralın tarafındaydım, o ise bana hep tarafsız gelirdi ama belli ki Bom taraf tutuyordu. En azından artık tutuyordu. Kralı destekliyordu. Hayır, o Alonst'a düşmandı.
Tek el silah sesi patladı. Kulaklarımda çınladı ses. Az önce yakasına yapıştığım adama baktım. Yerde ölü gibi yatıyordu. Kafamızı kaldırıp Seunghyun'a baktım.
"Düşman düşmandır. Onun için çalışması da düşmanımız olduğunu gösteriyor. Ona emir verilmiş olabilir ama doğruyu ve yanlışı ayırt edecek zekası var. Kural basit kızlar. İki ülke savaşır, aptal olan askerler ölür."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SKYDRAGON
FantasyGücümü biliyordum Ne yapmam gerektiğini de Ama o gözler her şeyden vazgeçip, onunla beraber sessizce yaşama isteği oluşturuyordu işimde. Yine de ben o kişi değildim Oda beni tanımıyordu. Ben ne kadar yıllarca onu beklemiş olsam da.