"Ben kraliçe değilim ve sana bir daha gözüme gözükme demiştim!" Dedim yüksek sesle. Ayağa kalktığım gibi vitalar etrafımda dolanmaya başladı.
"Ama seni bırakamam"
"Ama bende dediğimin arkasında durmadan yapamam" dediğimde kaşları çatıldı.
"Nası-" elimle hızla büyüttüğüm bir ateş topunu ona doğru firlattım. Kaçmadı zaten kaçmaya vakti bile olmadı. Ateş tam göğsüne doğru geldi ve yayıldı. Yere yığıldı, bedeni alecler arasında kaldı, acıyla çığlık attı. O bağırırken ona doğru ilerledim. Yanışını izlerim demiştim ama kulaklarımı dolduran acı çığlığı bile dayanamayacağımı gösteriyordu. Ona sırtımı dönmek istedim ama sırtımı dönemeden o siyah dumanlar tekrar yükseldi. Ateş söndü. Soğuğu hissettim.
"Ah" diye mırıldandı ve kafasını kaldırıp bana baktı."Bu gerçekten acıttı"
"Devamını istemiyorsan git" dedim sinirle ama buna onu bir daha yapamazdım. Sanki ondan çok benim kalbim yanmıştı.
"Kraliçem merak etmiyor musun ?"
"Ben kraliçe değilim"
"Ah öylesin. Aslında seni gördüğüm andan beri bende öyle sandım. Yank kraliçe değilsin diye düşünüyordum. Taki şu ana kadar" dedi yerden kalkarken. Aslında merak ettiğim bir kaç bir şey vardı.
"Vitalar bana saldırmıştı. Şimdi seviyorlar. Neden ?"
"Hımm" dedi ve yanıma gelmek için iki adım attı. Kolumu tuttuğunda çekmek istesem de beklediğimden de güçlüydü. Bilekliğin olması gereken yeri gösterdi.
"Bileklik yok. Bununla alakalı olabilir. Burujanın yaydığı enerjiden dolayı seni tanımadılar büyük ihtimalle" dediğinde tuttuğu elime baktım. Bilekliği atmıştım az önce. Yani bunca zamandır bileklik var diye mi bana saldırdılar ?
"Beni nasıl buldun ?"
'Tesadüf. Lakin buraya gelmen bize zaman kaybettirdi" dedi. Tesadüfmüş! Başka yalan ?
"Mezardaki ?" dedim arkadaki mezarı gösterip. Jiyong'un bakışları mezara kaydı. Gözleri hüzünle kaplandı.
"Kraliçe. Bak... Nasıl bir oyundayız bilmiyorum. Bu konuda bilgilendiremeyeceğim seni. Üzgünüm" dedi ve hızla bakışlarını mezardan çekti. Tuttuğu bileğimi yavaşca bıraktı.
"Benim Ostra yöneticisi olduğumu biliyor muydun ?"
"100 yıldan fazla zamandır" dediğinde nefesim kesildi. Ondan bir kaç adım uzaklaştım. Beni kandırdı diye üzülecek değildim zaten buradaki her şey yalandı. Yine de bu kadar uzun zamandır beni biliyor olması garipdi. O tam bir oyuncuydu. İtiraf ediyordum beni kandırmıştı.
"Peki neden ? Yani neden beni tanımıyormuş gibi davrandın ?" Dedim korkarak. Artık korkuyordum. Ne çıkarı var diye bakıyordum. Bu sefer arkasından ne çıkacak diye bakıyordum. O kadar yorgundum ki oturmak istiyordum.
"Bana lazımsın" dediğin de kaşlarım yukarı kalktı. Son derece ciddiydi. O kadar solgundu ki karanlıkta cildi parlıyordu. Gözleri yüzümde gezindi.
"Pardon ?"
"Bana lazımdın. Hala lazımsın. Yıllardır...bunu planlıyorum. Sen ve diğerlerinin benim için yapması gereken bir şey var"
"Peki bunu hangi yüzle istiyorsun ?"
"Chaerin -"
"Sence yapar mıyım ? " diye bağırdım. Yapmazdım, yapmayacaktım. Bunlardan uzak olmak istiyordum. Belki Jiyong'tan değil ama geri kalan her şeyden uzak kalmak istiyordum. Geri kalan herşeyle beraber Jiyong'un da benden uzak olacağını biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SKYDRAGON
FantasiaGücümü biliyordum Ne yapmam gerektiğini de Ama o gözler her şeyden vazgeçip, onunla beraber sessizce yaşama isteği oluşturuyordu işimde. Yine de ben o kişi değildim Oda beni tanımıyordu. Ben ne kadar yıllarca onu beklemiş olsam da.