Sarayın odaları

82 17 104
                                    

"Ah şey ben artık yatayım. Erken kalkıyoruz ya uykum geldi." Dedim ayaklanırken. Kaşlarını çatsa da kafa salladı.

"Bende duş alacağım zaten. Beraber çıkalım" dedi ve üst kata beraber çıktık.

"Ben hemen iki kapı ötede olacağım. Bir sorun olursa gelirsin. Ah üşürsen haber ver. Ateş yakarım"

"Ateşi ben hallederim. Sen git ve duş al" dediğimde odaya girdi. Bende duş aldığım odaya girdim. Kendimi yatağa attım ve kafamdaki tokayı çıkarıp kenara koydum. Artık takabileceğimi sanmıyordum. Yani...beni derdim neydi ? Ona aşık falan değildim ya! Hoşlanmıyorum bile. Bana ne sevgilisi var yok beni ilgilendirmez. Bir ateş topumu şöminede duran odunlara attım sinirle. Yorganın içine girdim ve gözlerimi kapattım.

-Gizli gizli yapmana gerek yok ki- kafamı yorgandan çıkardım.

-Hayır. Böyle daha eğlenceli- dedi kız sesi. Ellerimi kafama bastırdım. Bu sesler neydi böyle ? Şelalede de duymuştum. Yine aynı uzaktan geliyordu, boğuktu. Tam duyamıyordum.

-İstemen yeter. Bunu biliyorsun dimi ?- dedi erkek. Sesler gitmiyordu. Yataktan kalktım. Kafamın içindeydi. Dönüyordu Nereden geliyordu?

-Kuş kadar oluyorlar. Aman kalsın! Hadi hadi görünmeden yukarı çıkalım. Sonra bana kitap oku- dedi kız. Mutluydu. Sesi çok neşeli geliyordu. Uzaktan gelmesine rağmen sesindeki neşeyi seçebiliyordum. Yukarı derken. Gözlerimi tavana diktim.

-Bugün hangisini istersin ?- dedi erkek sesi. Oda mutluydu, sesi huzurluydu. Odadan çıktım ve merdivenlere baktım. Önce Jiyong'un odasına yaklaştım. Su sesi geliyordu. Hala duştaydı. Zaten ona seslerden bahsetmezdim. Merdivenlere döndüm. Bu sarayda biri vardı. Hayır birileri vardı.

-Şu kırmızı olana ne dersin!- dedi kız. Elimle kafama vurdum. Çıkmıyordu beynimden. Hayır, hayır onlar buradaydı. Saraydaydı. Merdivenlere ilerledim.

-Onu bin kez okuduk zaten. Sıkılmadın mı ?- dedi erkek ama keyif aldığı sesinden belliydi.

-Hayır. Ben senin sesine odaklanmaktan anlamıyorum bile- dedi kız kıkırdayarak. Geniş merdivenin kenarlığını tuttum. Ayaklarım kadife, kırmızı halıya değdi. Kalbim deli gibi atıyordu ama bir basamak daha çıktım. İkisinin kıkırdamaları kulağımdaydı hala. Kafayı yemiyordum. Sesleri duyuyordum. Bir üst kata, sonra bir üstüne daha çıktım. Gerginlikle parmaklarım titriyordu.

"Gülmeyin artık!" Diye fısıldadım. Buna katlanamıyordum. Seslere dayanamıyordum. Beni bırakmıyorlardı, bana acı veriyorlardı. Önüme tek bir kapı çıktı. Ne koridor, ne ışık. Nefesim kesildi ve titreyen parmaklarımla kapı kolunu sıkıca tuttum.

-Hadi ama oku! Ah keşke ben okumayı bilseydim- dedi kız. Kolu aşağı indirdim.

-Okumayı bilseydin bile bana gelirdin- dedi erkek bilmişçe ama alay etmiyordu. Bu durumdan memnundu. Kapıyı ittim. Büyük kapı gıcırdayarak açıldı ve karanlık odayı gözler önüne serdi. Elimi pürüzsüz duvarda gezdirdim ve bir kol, bir ışık aradım ama bulamadım. Kapıya bir göz atıp hızla kapattım. Gerginlikle yutkunup elimi havaya kaldırdım. Parmak uçlarımda çıkan minik ateşler önümü aydınlattı. Duvara baktım. Bir metre ötemde gördüğüm kola yapıştım ve aşağı indirdim.

Oda aydınlandı. Kimse yoktu burada, sesler gitmişti bile. Hızla bir göz gezdirdim. Kafayı yemek üzereydim. Koskoca bir oda vardı önümde. Bir duvarı boydan boya koskoca bir kitaplık, diğer duvara yaslı iki kişilikten de büyük bir yatak vardı. Odada diğer odalardaki gibi bir şömine, bir büyük masa vardı ama bunlar diğerlerinden daha gösterişliydi. Diğer odalardaki tek sandalyeden farklı olarak bu masada iki sandalye vardı. Kafamı yatağa çevirdim. Kırmızı, altın rengi bir nevresim vardı ve bir sürü yastığı. Yatağın direklerinde tül bağlıydı. Bu oda hoşuma gitmişti. Çalışma masasına döndüm. Üzerinde haritalar, kitaplar vardı. Bir şamdan da erimiş mumlar masaya damlamıştı. Siyah deri bir defter gördüm. Defterin üzerinde bana çok tanıdık gelen bir şekil vardı. Nereden tanıyordum bu şekli ??

Deftere dokundum. Kalbim deli gibi hızlandı. İlk sayfasını açtım. Çok güzel bir el yazısıyla bir kaç mısra yazılmıştı.

BU DEFTER OSTRA KRALİYETİNE AİTTİR. KRALIN EMRİYLE BAKILMASI YASAKTIR! BULUNDUĞU TAKTİRDE SARAYA TESLİM EDİLECEKTİR!

Yutkundum. Baksam mı ? Bakmasam mı ? Ne kadar krala ait olsa da artık kral yoktu. Bu da bu emri geçersiz kılardı ama diğer bir yandan bu kadar gizli bir şeye bakmak doğru muydu ?  Bu ölen krala bir hakaret sayılabilir miydi ? İçimdeki his ve üzerindeki şekil sonuna kadar deftere bakmam gerektiğini söylüyordu. Şekli hala çıkaramıyordum. Yutkunarak sayfayı geçtim.

"Napıyorsun burada ?" Yerimden sıçrayarak Jiyong'a baktım. Üzerinde sadece beline bağladığı bir havlu vardı. Islak saçlarını geriye doğru atmıştı. Masadan geriye doğru bir kaç adım attım.

"Ben..şey buraya geldim ve-"

"Uyuduğunu sanıyordum." Dedi odaya girerken. Ona bakma. Ona bakma. Ona bakma.

"Uyuyordum. Sonra..sonra sanki bir ses duydum gibi oldu. Bende bakmak istedim. Burada da kimse yoktu."

"Sarayda mimse yok Chaerin"

" Ah aklıma ne geldi bak. Burada bir sürü altın var. Neden onları satıp zengin olmuyorsun ki ?" Dedim lafı değiştirmek için. Ayrıca bu soru aklımdaydı.

"Saray eşyalarının hepsi damgalı olur. Yardımcılar alıp satmasın diye. Satamazsın. Hatta satmaya kalktığın kişi seni kraliyete şikayet etmekle görevlidir" dedi bu mantıklıydı. Hatta çok mantıklı.

"Yine de artık bu saray yok gibi bir şey.  Buradakiler antika sayılır. Üzerine bir şey giymeyecek misin ?" Dediğinde odada daha önceden fark ettiğim kapıya doğru gitti.

"Yine de bu eşyalara halk lanetli olarak bakıyor. Kimse istemez. Kara Orman'a bile lanetli diye girmiyorlar" dedi kapıyı açtı ve içeri girdi. Siyah defteri kapıp elbisemin içine sokup onun girdiği kapıya ilerledim. Merak ediyordum.

"Burası..bir kıyafet odası" dedim. İçerisi daha demin ki odadan bile büyüktü ve iki yanda da bir sürü kıyafet vardı. O kadar çoktu ki ömrüm boyunca farklı farklı giyinebilirdim.

"Evet. Arada buradan kıyafet alıyorum. Zaten kimse fark etmez" dedi alayla. Eh haklıydı. Burada kimse yoktu. Onlarca kıyafete baktım. Bir taraf kadın için, diğer taraf erkek içindi. Kadın kıyafetlerinin o tarafa geçtim. Üstte bir rafta peruklar ve şapkalar vardı. Bir duvarı kaplayan renk renk, çeşit çeşit ayakkabılar. Bunlar büyüleyiciydi. Biraz tozlulardı, hatta baya ama bunun sebebi buraya uzun zamandır girilmemiş olmasıydı. Bunlar yıllardır giyilmemişti. Kıyafetlerin hepsi birer naylonla korunsa da ayakkabılar açıktı. Jiyong bir pantolon ve üst çıkardı. İkisi de siyahtı. Elime bir şapka alıp tozları silkeledim.

"Peki..burayı baya kullanıyorsun"

"Emin ol kimse girdiğimi bile fark etmiyor. Chaerin sorun ne ?" Dedi bana dönüp. Gözlerim önce vücudundaki dövmelerde, sonra yüzünde gezindi.

"Sorun yok"

"Hadi söyle!"

"Yani...bu etik mi emin değilim. Burada kalmamız, kıyafetleri kullanmamız. Bilemiyorum. Odalara giriyoruz. Bu odalar birilerine ait. Orada olmasam ve odama girseler...çok kızardım" dediğimde kafa salladı. Üstü kafasınından geçirdi.

"Bu saray uzun zaman önce terk edildi. Yıllardır ormandan geçiyorum ama burada kimse yok. Olmayacakta. Neden biliyor musun?  Onlar öldü Chaerin. Ne bu saraya geri gelebilecekler, ne de dünyaya. Burası sahipsiz. O yüzden bir saraydan çok, lanetli bir yer gibi" dedi sessizce.

"Onlar kim ?"

"Ostra Kral ve Kraliçesi" dediğinde elimdeki şapka düştü.

"H-hangi ?"

"Son Kral ve Kraliçe Chaerin. Bu saray onların...onlarındı demek daha doğru olur."

Yarın için diyorum ki bir harita çıkarayım. Yarın ki bölüm için yani. Kimin nerede olduğunu anlamak daha kolay olsun diye. Tabi çizebildiğim kadar. Acemice ama anlaşılacak gibi işte... sizce ?

SKYDRAGONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin