DARA
"Ne demek bu ?" dediğinde omuz silktim. Onda bir şeyler vardı. Yanlış giden bir şeyler. Bu yüzden daha çok merak ediyordu ya onu.
"Öyle işte. Duyduğun gibi ?" O his tekrar üzerime yapıştı. Bunu hatırlıyordum. Minzy'le ormandayken. Hissi bastırmaya çalıştım. Ben güçlerimi kontrol edebilen biriydim.
"Tamam bunu yolda konuşalım. Hadi gel" dedi elini bana uzatırken. Gözlerine baktım. Kendime güveniyordum ama içimde bir şüphe vardı. Ben o hissi bastırmaya çalıştıkça o yüzeye çıkmak istiyordu.
"Git. Gemide bir yere saklan. Korun"
"Ne ?" dediğinde iskeleden uzaklaştım. Kendime güveniyorum diye tekrarladım ama kendime o kadar güveniyorsam neden Seungri'den uzaklaşıyordum ? İçimden bir ses kendime güvenmemem gerektiğini söylüyordu. Bir anda rüzgar çıktı. Bana doğru gelirken rüzgarın çıkmasıyla duran Seungri'ye baktım. Gemiden uzaklaşmak için tekrar koştum. Ne olursa olsun gemiye zarar gelmemeliydi.
Gökyüzü griye döndü tekrardan. Şimşekler çaktı. Korkuyla etrafıma bakındım. Ne yapacaktım ? Kontrolü kaybediyordum. Kendimi serbest bıraktım çünkü ne kadar ok tutmaya çalışırsam, gücüm sanki o kadar öfkeleniyor, o kadar çıkmak istiyordu. Yağmur başladı. O kadar çok yağıyordu ki ilerideki Seungri'yi göremiyordum. Yağmur kara döndü. Omuzlarıma düştü. Soğukla büküldüm. Yere çöktüm ve dizlerimi kendime çekip küçüldüm. Çok soğuktu, üşüyordum. Rüzgar saçlarımı savuruyordu, saç telleri yüzüme batıyordu.
Bom'un sesini duyuyordum. Minzy'e sesleniyordu. Ona cevap vermek, Minzy ile konuşmak istiyordum ama bu rüzgarda beni duyacağından bile emin değildim. Kar taneleri doluya dönüştü. Büyük taşlar gibi gökyüzünden üzerime yağdığına ellerim kafamın arasına aldım ve ağzımdan bir çığlık koptu. Canım yanıyordu. Bir anda üzerimde hissettiğim ağırlıkla kafamı kaldırdım. Seungri. Kendini üzerime kapamıştı. Onu itmeye çalıştım.
"Git gerizekalı" dedim sinirle ama beni daha çok kendine çekti. Canı yanıyordu. Buz parçaları sırtına düşünüyordu. Yüzünden ne kadar acı çektiğini anlıyordum. Bir ağacın büyük bir dalı rüzgarla koptu ve savruldu. Seungri beni tuttu ve zorla ayağa kaldırdı.
"Kenara" dedi bağırarak. Bağırması bile rüzgarın içinde kayboldu. Yavaşça yürüdük. Büyük bir gürültü koptu ve on metre ötemize düşen şimşekle ikimizde savrulduk. Yere çakıldığımda sırtımda büyük bir ağrı vardı. Yüzümü buruşturarak gözlerimi açtım ve küfrettim. Sonunda bitmişti. Kafamı hızla kaldırarak Seungri'ye baktım. Bir kaç metre ötemde yatıyordu.
"Hey. Seungri ah" dedim dizlerimin üzerinde ona giderken. Mırıldandığında ne kadar rahatladığımı fark ettim. Kafamı omzuna koydum. Ölmemişti. Tanrım geberecektim panikten. Kafamı kaldırıp omuzuna vurduğumda acıyla bağırdı.
"Yah! Salak mısın ? Kim sana dedi kahramanlık yap diye. Dizini kırıp otur oturduğun yerde!" diye bağırdığımda gözlerini açıp bana baktı.
"Bağırma bana"
"Bağırmıyorum. Ayrıca hak ettin! O neydi ne ? koşup gelmeler falan"
"Yok cidden sende bir nankörlük var. Yardım ettim sana" dediğinde sinirle gözlerine baktım.
"Bana yardım etme Seungri. Etme. Kendine bak önce"
"Ya öyle mi ? Ne diye etrafta dolu yağdırdın o zaman? Şimşekler falan" Şeytan diyor ki geçir suratına bir tane görsün şimşekleri yakından.
"Çocuğum sen deli misin ? Neden kendimi bunun içine atayım ben!? Herhalde kon..kontrol" dedim ama sustum. Kimseye ama kimseye güçlerimi kontrol edemediğimi söylemek istemiyordum. Kendime bile. Ayağa kalktım ve elimi uzattım.
"Hadi kalk gidelim. Bugün yeterince şey yaşadık. Ayrıca yakında bir arkadaşım gelecek Zurgar'a. O gelene kadar halletmem gereken işler var" dediğimde elimi tutup kalkmıştı. Onu beklemeden gemiye ilerledim. "Ostra'dan mı ?"
"Evet ve evet oda yönetici" dedim ve Bom ve Minzy'e seslendim. Ses yoktu. Chaerin'e seslendim. Onda da yoktu. Kızları merak ediyordum. Bu sefer ki diğerinden çok başkaydı. Çok güçlüydü. Korkuyordum. Çantamı limandan alıp gemiye bindiğimde peşimden geldi. Acaba kızları beklemeden ben mi gitseydim onlara ? Ama ben gidince gelirlerse. Ya da ben Bom'a gidersem ve Minzy şehre gelirse. Ofladım .
"Peki..o gelince gidecek misin ?" dediğinde Seungri'ye döndüm. Yüzündeki ifadeyi çözemiyordum. Kafamı aşağı yukarı salladım. Gidecektik. Onlarla beraber.
"Bak Seungri. Normalde ciddi biri değilimdir ama şuan tüm ciddiyetimle söylüyorum. Bu dünyada hayatta kalmak istiyorsan bir daha az önce yaptığını yapma" dedim sakince. Bir şey söylemek için ağzını açtı ama tekrar kapattı.
"Ama bunu herkese yapmam zaten" dedi sonuna dayanamayıp. Omuzları çökmüştü. Zavallı çocuk bana aşık mı oldu yoksa ?
"Bana hiç yapmaman lazım. Ben kendimi korurum"
"Koruyabilirsin ama ben de seni korumak istiyorum" dedi. Tamam bana aşıktı. Hayır bunu kendimi övmek için demiyordum ama bana aşıktı. Bu zamana kadar saraya itiraf etmek için gelen çok insan olmuştu. O bakış vardı suratında. Ben yüz küsür yaşındaydım. Bunu anlayabilecek kadar yaşlı.
"Benden hoşlanma. Bu tür şeylere ayıracak vaktim yok. Tamam biraz eğlenmiş olabiliriz ama sadece o kadar. Artık işler ciddi" dedim ama demek istediğim şey çok farklıydı. Ben ölebilirim demek istiyordum. Ağlamak istiyordum çünkü ne kadar yaşarsan yaşa ölüm düşüncesi korkutucuydu. Yine de sustum, ağlamadım çünkü bunu yapacak vaktim yoktu. Çocukça şeylerle uğraşamazdım.
"B-ben" diye kekeledi Seungri şaşkınlıkla. Çantamı iyice kavradım.
"Sen ne ? İlgilenmiyorum. Geri dönelim" dedim ve hızla gelirken oturduğum yere oturdum ve kitabı çıkardım. Bunun vakti gelmişti. Daha fazla vakit kaybedemezdim. Ne aşkla nede diğer saçmalıklarla. Kızları ve kendimi kurtarmak istiyorsam, ülkeyi kurtarmak istiyorsam böyle olmak zorundaydım. Sıkıcı bir kitaba yumulmak zorundaydım. Gemiyi çalıştırdı ve adadan ayrıldık. Tepeye baktım, çökmüştü. Ada tekrar sessizliğe bürünmüştü. Orta parmağımı kaldırıp adaya doğru çevirdim. Bir daha bu sikik yere gelmezdim. Kitabın kapağını açtım. Alonst. Eski sayfayı çevirdim. Düzgün bir el yazısıyla yazılmış yazılara göz gezdirdim.
Acıdan ve karanlıktan bir çocuk yarattım. Her şeyden güçlü, her şeyden karanlık, her şeyden korkutucu. Acı verici. Güçlerini sakladım, gülümsettim, tüm her şeyi önüne serdim. Onu büyüttüm.
Ona acıyı öğrettim, korkuyu, öfkeyi, nefreti öğrettim. Bütün bu hisleri kalbine gömdüm. Her an çıkabilecek bir tohum gibi sakladım. Güçleri gibi hislerini de sakladım. Onu insanların arasına karıştırdım. Ona güldüler, onu sevdiler, ona değer verdiler, ona taptılar.
Gün gelecek pişman olacaklar. Ona güldükleri için, sevdikleri için pişman olacaklar. Ağlayacaklar, ondan kaçmaya çalışacaklar ama kaçamayacakları. Bir kedi ile aynı kafese konmuş fareler gibi korku yaşayacaklar, bir kedinin fareleri yakalaması gibi hepsini yakalayacak. Ağlayacaklar, yalvaracaklar, korkacaklar. Sonra ona yeniden tapacaklar. Bu sefer sevgi olmayacak, sadece korku olacak.
Ondan korkacaklar ama karşı gelemeyecek kadar güçsüz olacaklar karşısında. Tüm dünya onun önünde eğilecek, o ise benim önümde eğilecek. Herkes ondan korkacak, o ise benden korkacak. Dünyadaki tek sevgi, onun bana duyduğu sevgi olacak.
O çocuk bir gün intikam alacak. Benim için herkese kötülüğü yayacak. İnsanların içindeki nefreti körükleyecek, insanları birbirine düşürecek. İnsanların tek güvendiği kişi olacak ama o bir tek bana güvenecek.
Çünkü bir çocuk yarattım. Saf kötülükten, saf nefretten yarattım. İntikam duygusuyla büyüttüm onu. Öfke yedirdim, karanlıkla uyuttum onu. O herkesi yenecek, kimseye yenilmeyecek.
Tüylerim diken diken olmuştu. Ellerim titriyordu. Bu neydi böyle ? Bunu hangi dengesiz yazmıştı ? Ve hangi kafayla ? Kafamı kaldırıp etrafıma bakındım. Seungri ortalıkta görünmüyordu. Dümenin başındaydı. Kitaba geri döndüm ve sayfayı çevirdim. Başlığa baktığımda kanın vücudumdan çekildiğini hissettim; Buruja'nın Laneti
![](https://img.wattpad.com/cover/258531643-288-k120811.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SKYDRAGON
FantasiGücümü biliyordum Ne yapmam gerektiğini de Ama o gözler her şeyden vazgeçip, onunla beraber sessizce yaşama isteği oluşturuyordu işimde. Yine de ben o kişi değildim Oda beni tanımıyordu. Ben ne kadar yıllarca onu beklemiş olsam da.