Su. Suyun sesini duyduğuma bu kadar sevineceğim hiç aklıma gelmemişti. Özellikle Bom sayesinde geçirdiğim 3 günden sonra. Bom. Aklıma kızlar gelmişti. Umarım benden iyi durumdalardır. Yani en azından yaralı ve tanımadığı bir adamdan uzak durumda. Sessiz yolcuğumuz bir kaç ağacı geçip nehri görmemizle son buldu. Onu bırakıp koşarak nehre gittim. Nehrin kenarına çöküp ellerimi suya soktum ve midem şişene kadar su içtim. Yüzüme ve kollarımı suya sokarak serinledim.
Adını Jiyong olduğunu öğrendiğim kişi ise- ki asla emin değilim. Yalan da söylemiş olabilirdi- sakince matarasına su dolduruyordu. aklıma mataram gelince çantamdan çıkarıp bende su doldurdum ve geri çantama attım. Islak elleriyle siyah saçlarını geriye attı. Kendimi önüme bakmaya zorladım. Yavaşça ayağa kalktım ve etrafıma bakındım.
"Gerçekten neden Kara Orman'dasın ?" dedim sonunda dayanamayarak. Yani karşımdaki adam zayıftı hatta aşırı zayıf, çelimsizdi. Tamam kesinlikle korkusuz duruyordu ama bu ormana girmek için yeterli miydi ? Yani benim güçlerim olmasına rağmen gerilmiştim ama bu adam...sanki evinde gibi rahat takılıyordu.
"Ben karanlıktan korkmam" Bende korkmazdım sonuçta istediğim zaman ellerimin arasında belirecek ateşe sahiptim ama karşımdaki adamda bunun olmadığını biliyordum. O çok sıradan dururken aynı zamanda...garip bir şekilde tehlikeli duruyordu.
"Yine de buraya girmenin bir amacı olmalı" Tabi deli değilsen yada bir psikopat.
"Belki bende Rastar'a gidiyorumdur" dedi yerden kalktı ve karşıma dikildi. Boyu benden uzundu, fazla değil ama kafamı kaldırmama sebep olacak kadar. Ondan korkmuyordum ama bir şeyler olduğuna da emindim. İçimde durmayan bir his. O hisse siktiri çekip Jiyong'a baktım.
"O zaman neden beraber gitmeyi teklif etmedin ?" dedim şüpheyle ama bu seferde fazla ısrarcı olmuşum gibi geldi kulağa. "Yani tek gitmektense biriyle gitmek daha mantıklı"
"İki kişi, iki kat zorluk. Neden seni kurtarmak için seninle geleyim ?"
"Yalnız bu kurtarma işi hiç belli olmaz. Bakarsın ağlayarak seni kurtarmam için bana koşarsın" dediğimde alayla sırıttı. Şuan ona gücümü gösterip o alaylı sırıtmasını yüzünden silmek istesem de Mikas'ın söyledikleri beynimde döndü.
"Senin şu gizli saklı olmalıyım olayın ne ? Hadi ama herkes Kara Orman'ın tek başına girilmeyecek bir yer olduğunu bilir" dedim sinirle. Sinirimi bozan şeyin benim bile buraya gelirken kendime bin kez sorun olmayacak diye hatırlatmama rağmen, Jiyong'un bu kadar rahat olmasıydı. Evet belki biraz üstünlük taslıyordum ama her yanında alev saçan kişi o olsaydı onun da üstünlük taslamasına izin verirdim.
"Gizli saklı değilim. Güvenmediğim birine neden kendimi anlatayım ? Neyiz biz ? Seni nehre getirdiğim için arkadaşın mı olduk ?"
"Hayır ama minnettar olabilirim. Başına bir şey gelmesini istemem en azından. Bu yüzden Rastar'a kadar yanımda kalabilirsin yada şu ormandan çıkana kadar. Buna izin veriyorum" dedim güvenle. O ise parmağıyla kafamı itti.
"Yersiz özgüvenini kendine sakla! Ayrıca derdiniz ne anlamıyorum ? Kara orman tehlikeli falan değil. Kendine özgü şeyler olabilir ama yaşanmayacak bir yer değil. Emin ol sık sık kullanırım burayı ve hala hayattayım" dedi sinirle. Evet sık sık kullandığını ormanı iyi bilişinden anlamıştım zaten.
"Burası hakkında çok şey duydum. İnsanların delirdiğini ya da hiç çıkamadığını"
"En çok güldüğüm hikayeler onlar" dediğinde yere çöktüm ama otururken ona ters ters bakmayı da ihmal etmedim.
"Neyse ne. Bacağım ağrımaya başladı. Biraz dinlenip yola çıkacağım. İster kal, ister git" dediğimde bir kaç saniye ayakta kaldıktan sonra yere oturdu. Gülmemek için dudağımı ısırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SKYDRAGON
FantasíaGücümü biliyordum Ne yapmam gerektiğini de Ama o gözler her şeyden vazgeçip, onunla beraber sessizce yaşama isteği oluşturuyordu işimde. Yine de ben o kişi değildim Oda beni tanımıyordu. Ben ne kadar yıllarca onu beklemiş olsam da.