Güven yıkılmaları

75 14 93
                                    

MİNZY

Kızlarla konuştuğumda kendimi daha iyi hissediyordum. En azından sarayda olanların bir yolunu bulacaktık. Ayrıca kitap neydi çok merak ediyordum. Dara'nın yanına gidip kitabı kurcalamak için can atıyordum. Ayrıca acaba burada çalınan kitapla oradaki kitap aynı kitap mıydı ?

"Çok güzel ve büyüleyici" dediğinde Daesung'a döndüm. Çiçeklere bakıyordu. Eh biraz uğraştırmıştı ama kesinlikle buna değerdi. Çok bir şey yapamamıştım büyü olduğu anlaşılmasın diye baya güzel gözüküyorlardı. Hem bunun mutluluğu, hem de kızlarla konuşmanın verdiği mutluluk yüzünden yüzümdeki sırıtmaya engel olamıyordum. Ona yaklaştım. 

"Selam. Yani günaydın. Sana bir şey sormalıyım" dedim ama sonra dün geceki konuşma geldi aklıma. Zurgar'a gidecektim. Oda gidecekti aslında ama dünden sonra bir şeyler değişmişti. Değişmek zorundaydı. Acaba onunla gitmem ne kadar mantıklıydı ?

"Sor tabi. Bir şey mi oldu ?" dedi şüpheyle. Evet oldu. Kafam karıştı. Dün geceki konuşmayı hatırladım mesela. Üstelik bana tayin olacağını söylemiştin ve benimle gelir misin demiştin ama şimdi bu mantıklı bile değildi. 

"Şey ben gidiyorum.  Bugün yola çıkacağım. Zurgar'a gidiyorum. Yani her şeyi için teşekkür ederim. Siz piknik için çıkarken, sizinle çıkarım" dedim. Evet tek gitmek daha mantıklıydı. En azından güvenmediğin biriyle gitmekten iyiydi. Daesung'a ise güvenemezdim. Dün geceden sonra olmazdı. 

"Ne ? Ama birlikte gideceğiz sanıyordum."

"Evet ama ben önce gitmeliyim. Hem senin tayinin 1 hafta sonra değil mi ? Bir hafta uzun bir süre" dediğimde bir kaç saniye durdu. Düşünüyordu ama düşünecek bir şey yoktu ki. 

"Peki erkene aldırsam. Yarın belki sonraki gün. Yani en fazla iki gün. Beni bekler misin ?"

"Yani benimle mi gelmek istiyorsun ? Zurgar'a ?" dedim ciddi bir ifadeyle. İçten içe seviniyor muydum emin değildim ama rahatladığım kesindi. Tek başıma bir yolculuk daha yapmak istemiyordum belki de. 

"Neden olmasın ?" dedi. Bir kırılma sesi ile ikimizde içeri döndük. Eun Ha elindeki tepsiyi düşürmüştü. Fincanlar kırılmış ve kahve her yere sıçramıştı. Sabahın erken saatlerine rağmen gayet düzenli duruyordu ama kızgındı.

"Ne halt dönüyor ?" dedi sinirle. Şaşırmıştım çünkü onu ilk defa böyle konuşurken görüyordum. En azından benim yanımda ilk defa. Yoksa dün gece de gayet rahattı.

"Eun Ha-" dedi Daesung panikle. Eun Ha ona sinirle bakıp sözünü kesti. 

"Eun Ha ne ? Sen" dedi bana bakarak. Gerginlikle orada dikilmeye devam ettim. Ben ne ?

"Sen onun aklını çeldin. Onu götürüyorsun. Seni şeytan" diye sesini yükselti. Geçmişe dönmeme sebep olacak bir kelime. Şeytan

"Ben kimsenin aklını çelmedim. Daesung yeterince büyük biri. Kendi zekası var ve kendi seçimlerini yapabilir. Bana ihtiyacı yok" dedim sinirle ama bunu söyleyebilmeme bile şaşırmıştım. 

"Ah öyle mi ? Dün gece bana gitmeyeceğini söyledi. Burada kalacağını ve seni yollacağını" dediğinde Daesung'a döndüm. Evet öyle demişti. Bunu bende duymuştum. 

"O zaman şimdi böyle düşünmüyor. Belki de dün geceki performansın yeterince iyi değildi" dediğimde şaşkınlıkla ağzım açık kaldı. Sanki içime Dara kaçmıştı. Lanet olsun. Bunların hepsi bana şeytan dediği oluyordu. 

"Eun Ha ben öyle de-"

"Ne kadar aptalsın ? Gözünün önündeki şeyi bile görmüyorsun ama duymaman gereken şeyleri duyuyorsun ha ?" dedi bağırarak. Ne demek istediğini anlamamıştım ama sinirliydi. İnsanlar sinirliyken saçmalardı. Dimi ? 

"Eun Ha üzgünüm cidden."

"Mahvedeceğim seni" dedi. Bunu söylediğinde üzerime atlamasını ve bana saldırmasını bekledim ama o dönüp koşarak gitti. Daesung'a döndüm

"Ben üzgünüm yemin ederim. Öyle demek istemedim. O senin sevgili- Tanrım ölmeyi hak ettim" dedim sinirle.. Ne olmuştu bana ? Bu ben değildim ama içimdeki öfkeye engel olamıyordum. 

"Çantanı al. Hızlı ol anladın mı ?" dediğinde orada dikilmeye devam ettim. Nasıl yani ? ne oluyor ? Panikle titrediğimde beni omuzlarımdan tuttu ve sarstı.

"Duydun mu beni ? Hızla çantanı al. Alman gereken her şeyi al. Gidiyoruz. Ortalık karışacak" dediğinde koşarak eve girdim. Hiç bir şey düşünemiyordum ama ayaklarım hareket ediyordu. Odaya çıktığımda oda kendi odasına girdi. Çantamı kaptım, içine eşyalarımı doldurdum ve odadan çıkıp Daesung'un odasına girdim. Üzerine siyah bir ceket giymişti ve para dolu bir keseyi bana attı. 

"Sakla onu" dedi ve kılıçlara gitti. Siyah kabzası ve üzerine gümüş rengi bir ejderha kazılı olan kılıcı aldı ve beline bağladı. Keseyi alıp çantama attım. Tam önümde durdu. 

"Eun Ha ile tahmin ettiğin gibi bir ilişkim yok" dedi gözlerimin içer bakarken. Gözlerimi kaçırdım. 

"Ben..dün sizi duydum" dediğimde oda gerildi. Dürüst olmak istemiştim sadece.

"Bana güven. En azından bu konu hakkında. Öyle bir ilişkimiz yok. Sana açıklayacağım. Yemin ederim her şeyi geride bıraktıktan sonra sana her şeyi açıklayacağım. Sadece ben açıklama yapana kadar. Söz mü ?" dediğinde durdum. Adam hayatımı kurtarmıştı ve beni iyileştirmişti. Evini açmasından bahsetmiyordum bile. Bence en azından bir açıklama yapmasına izin verirdim. 

"Her konu da doğru olacağına söz verirsen ?"

"Söz. Yalan söylemeyeceğim" dediğinde kafa salladım. "Söz. Seni dinleyene kadar sana ön yargıyla bakmayacağım"

"Güzel. Şimdi buradan hemen çıkmalıyız çünkü Eun Ha büyük ihtimalle askerlere gidecek ve sen buraya gizli saklı girdin." dediğinde gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. Bunu yapabilir miydi ? Yapardı. Eun Ha o kadar sinirliydi ki yapardı. 

"A-ama nasıl kaçacağız ? Her sokakta asker var. Bizi bulurlar"

"Hallederiz. Merak etme" dedi sanki kolaymış gibi. Yakalanırsak ben biterdim. Zurgar'a hiç gidemezdim. Kızlar bir terslik  olduğunu anlayıp bu şehre gelseler bile ben, onlar beni bulana kadar ölürdüm. Bana döndü ve elimi tuttu. Beni sürükleyerek aşağı indirdi ve evden çıkıp ön kapıya yaklaştık. Kilidi açtı ve kapıya çıktı. İkimizde olduğumuz yerde kaldık. Bir bölük asker karşımızdaydı. Silahları bize dönüktü. Hemen arkalarında Eun Ha ve mahalleden bir kaç kişi vardı. Eun Ha'nın yüzündeki sırıtışı görüyordum. Midemi bulandırıyordu. 

"Ellerini görebileceğimiz şekilde kaldırın" dedi askerlerden biri. Daesung tuttuğu elimi bırakmadan iki elini kaldırınca bende ona eşlik ettim. Yukarıda iç içe geçmiş ellerimizi gördüğünde Eun Ha'nin yüzündeki sırıtış silindi. 

"Bayan Minzy ve Kang Daesung Asgar Askeriyesiniz bize verdiği yetkiyle tutuklusunuz" diye devam etti asker. 

"Buna hakkınız yok" dedim. Ben Ostra yöneticisiydim. Bana zarar veremezlerdi, vermemeleri gerekirdi yoksa kızlar intikamım için gelirdi, iki ülke savaşa giderdi. Asgar her zaman barış yanlısı olmuştu. Ayrıca Daesung'un ise hiç bir suçu yoktu. Tek suçu beni korumaktı. Ona zarar veremezlerdi.

"Siz ülkeye izinsiz girişten. Kang Daesung ise asker olmadığı halde askeri rütbeyi kullanarak halkı kandırmadan tutuklu." dediğinde ağzım açık Daesung'a döndüm. Asker değil miydi ?Beni kandırmıştı. Ellerinin arasındaki elimi sıktı. Belki de biraz ön yargılı olmanın yararı vardı. Daha beş dakika önce söylediği her şey sanki önemini yitirmişti. 

"Bayan Minzy'i hapsedin, Kang Daesung'u da da asılması için darağaına götürün"

SKYDRAGONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin